Gece saat 00.30’da Harun‘un kardeşi Ümran‘la McDonalds’ın bahçesindeyiz. “Düğün güzeldi değil mi?” diyor. “Evet güzeldi, ben çok keyif aldım” diye cevap veriyorum. Yanıtım gayet samimiydi de içimde nedense tuhaf bir gariplik vardı. İnsanın en yakın dostunu evlendirmesi, insanın içini biraz burkuyormuş. Belki de bu hisse tek ben kapılıyorumdur. İnsanların evlendikten sonra eskisi gibi olmadığı tezini ısrarla savunanlardan mı etkilendim nedir bilmiyorum. Haftalardır konuşulan, hazırlığı yapılan düğün bir çırpıda olmuş bitmiş, hatta biz kalkmış Aydın’a gelip Harun’un kardeşiyle MilkShake içip yorgunluk bile atmışız :) Hayat ne kadar da özetten ibaret!
İnsan kendi düğününde en yakınındakini göremezmiş. Biz de Harun’la pek bir araya gelemedik. İnsan nereye yeteceğini, kime yetişeceğini şaşırıyor böyle zamanlarda. Neyseki damadımız halay çekerken gözlerimizle anlaşabildik. Ümran’a düğünün sonrasında Harun’la nasıl tanıştığımızı anlatıyorum içimde gereksiz bir hüzünle. Pamukkale Üniversitesi anfisindeyiz. “Ne kadar güzel, ne kadar efendi bir çocuk” diyorum. “Bu insan benim hayatımda mutlaka olmalı” derken, Harun elini uzatıyor bana: “Merhaba, Aydınlısın galiba. ben de…” Ve aradan 4 yıl geçiyor. Dört yılda onca şey yaşadık, paylaştık ancak onu benden önce dünya evine sokacağım hiç aklıma gelmezdi :)