Bi’ Şey Aşk

{Aralık ’07 MisAfiR KaLeM Yazısıdır}

Acaba?
Keşke?
Çok Ayıp ve
Lütuf Ezberi

Bi “yanımdakiler” var, bi de “bir yanım” var… O “bir yanım”ı yanımdakilerin bazıları bilir anlar, bazıları içinse “bi şeydir” sadece. Bilenler için o “bi şey”, anlaşılan olduğu zaman mıdır bilinmez hep özeldir bana göre. Birileri değer biçince, anlıyor olunca mı kıymetli oluyoruz acep?

“Hayat ne verirse onu alırsın, yoğurur sindirir hayata geri verirsin” nasıl aptalca bir ezberdir ki hep bir şeyler almak olur motivasyonumuz. “Çok verici biriyim, hassaslığım, kırılganlığım da bundan” diye başlayan nutuklarda bir diğer ezberin aptal replikleridir. Zaman içinde hepimizin düşme olasılığı, bi gün öleceğimiz gerçeği kadar olası, tehlikeli bi ezberdir. Neyin alışverişindeyiz acaba?

Aldığım (!) (zaman zaman maruz kaldığım) sevgiler kadarını verme hesabı peşindeyim büyüklerime son günlerde. Sevgileri o kadar önüne geçmişti ki her şeyin “ben” olma “benci” olma “o” yapma.. ya da her ne ise “iyi insan” yetiştirme çabaları, her zaman sevgilerinden ibaretti. Ne isterse(n)(m) o olabilir, yapabilirdim. Özgürdüm ya hani, bi o kadar da güçlü. Çünkü sevgiyle düşmüş ana rahmine, sevgiyle doğup büyütülmüştüm. Sonrası malum… “Benim” işte.

Belki de tam da bu yüzden içim kaldırmıyo “ah ben ne çok aşık oldum” aşkını. Hiç dillenmese aşk. Günlük hayatın içine “tatlı tatlı” kılığına girmiş mevsim meyvesi gibi olmasa keşke. Kiraz mevsiminde mandalinaya ağzı sulanmasa keşke insanların “aşığım” derken. Kirazı mandalina sanıp, mandalina niyetine yemek olmasa keşke. Mandalina mevsimi gelince de yaygara kopmasa “işte beklenen en geldi” diye… Aşık mı oldun? aman yarabbi. O zaman tamam; Aşkın uğruna dillere destan fedakarlıklar yapabilir, bulunmuş (!) olduğun lütufları “aşığım ya ondan” zırvalığına sığınıp, önüne gelene her yerde zır zır anlatma çirkinliğini hak etmişsindir. Görevinizi çok iyi bellemiş, çalışmış, ezberleri yemiş yutmuşsunuz. Tebrikler, bu sınavı da başarıyla geçtiniz.

Halbuki “aşk” kisfesi altında “dillendirilen” her şey, insan olanın salaklığının gölgesinde kalıp, asla güneşe kurulup ısınamayacak bir ezberdir yine. Konuşulmamalı aşktan, aşkla gelenden… Çok ayıp çünkü. Biraz da basit. Gerçekten olduysa, o kadar güzelse seninse tekse yaşanasıysa… bırak. Kalsın öyle var etsin kendini geldiği gibi. Senin sanıp aşkı, vıcık vıcık etme hırsı niye? Şımarıklığın kime? Sen yaratmadın ki onu içinde. O geldi sana. Küçüklük masallarından, çizgi filmlerinden seziyodun onu, nasıl bişeye benzediğini. Geleni tanıdık sandığın anda da “a haaa işte buuuuu” dedin. Senin değil aşk. Kendinin o. Ne kadar dillendirmezsen o kadar senin ancak. Dillenenler çünkü, hep yem olup gidiyor “aldıklarımı veriyorum” hesabıyla geçen hayatın içinde. Onun sana geliyor olması var oluşuna bir lütuftur sadece, senin aşkına lütfun değil. Karşılaştığın yerde selamını verip kaldığın yerden devam et…

—-
2007’nin son MisAfiR KaLeM’i Neslihan ÖZTÜRK, 1980 doğumlu. Kendi deyimiyle “1999 yılında kendini bilmeye başlayan ve sürekli gülen” biri. 4 yıl Toplum Gönüllüleri Vakfı’nda çalıştı. Şu an İstanbul Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları bünyesinde Eyüplü gençlerle bir sokak çalışması yapıyor. Kendisini sivil toplum sevdalısı olarak tanımlıyor.


e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

One Comment

  1. Yanıldınız, hırçın bir uslup. Sarmaşık bi ağacın bedenini sararken ,o ağaca dediniz ki “aman sesini çıkarma , selam ver geç ya da vazgeçtim dilsiz ol”.Dur bakalım, dur!! Sen yürümekten acizken uçan kelebeğe böcek nazarıyla bakamazsın. Elbetteki ilahi aşktı asıl aşk. Beşeri aşkın yavanlığını anlamadan, nasıl yol alınır ilahi aşka..
    Herkes kendince anlatsın aşkı, bir adım daha ilersin. Siz hiç konuşmayın , ama aşkın (y)aktığı dudaklardan dökülen (k)özlü sözlerle uğraşmayın :s

Bu yazıya katkı sunun