Aydın’ın bir ara sokağında dumanaltı bir kafeden çıkan koyu makyajlı genç kızları ve saçı jöleli delikanlıları görünce bir tuhaf oldum. “Oğlanlar babalarına, kızlar annelerine iftar hazırlığı için yardım ediyor olsa şu Ramazan’ın ilk günü hoş olmaz mıydı” diye düşündüm. Yusuf İslam demiş ya bir Arap ülkesini ziyaretinden sonra: “Müslümanların bu yaşayışını daha önceden görseydim belki de müslüman olmazdım…” Ya da buna benzer bir cümle kurmuş işte.
Gelenek bozulmadı; ilk iftarı dedemlerde açtık. 22 kişiydik, iki sofraya zor sığdık :) Ezan okunur okunmaz ardı ardına 5 bardak su içtim. Ramazanın bu ilk orucunda gözümde yemek memek yoktu :) Zaten pek de yemedim, daha çok suyla muhatap oldum… Sonrasında da ikinci teravih için bizim mahallenin “camii”ne {bence mescid} misafir oldum.
Bu arada günün tek traji komik olayı on günlük sakalımla ciddi bir ismin ciddi bir tanıdığıyla tanışmış olmam oldu. Yeşil, salaş kapriyi ve füme t-shirtü değiştirmeye fırsatım oldu da imajımdan taviz verecek kadar vaktim ve isteğim olmadı :) Zengin, hatırı sayılır bir dedenin torunu olmak da böyle havalı bir şey olsa gerek :)