12. sınıflardan yedi öğrencim, Pınar Hoca ve İlknur’la bugün Üçkağıtçı’ya gittik. Orhan Kemal’in yazdığı oyun, İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncularının performansından seyrettiğim ikinci oyun.. Felatun Bey ile Rakım Efendi‘den sonra karar verdim: İzmir Devlet Tiyatrosu bu işi biliyor :) Döner sahne olayını da ilk kez göüyorum. Göz alıcı ve son derece heyecan verici bir hareket vardı oyunda. Oyun 2,5 saat sürdüğü ve siyasi mesajlarla dolu olduğu için zaman zaman tempo düştü. Sıkıldığım yerler de oldu. Öyleki oyuna ara verildiğini salondakiler birkaç dakika anlayamadılar. Zaten salonda yaklaşık 80 kişi olması birilerinin canını sıkmıştı. “Seyircileri akşamki gösteriye mi davet etsek acaba? Karşı kolejdeki öğrencileri mi çağırsaydık?“ sözleri çalındı kulağıma :) Umarım dün ve bu akşamki gösterilerde Aydınlılar salonu doldurmuşlardır.
Bazı şeyleri sorguladım bugün. Gerek, kendime yakın hissettiğim birkaç arkadaşımla dertleşmem; gerekse de kendi içime kapanmam enerjimin biraz düşmesine sebep oldu. Kurallardan, sınırlamalardan, gereksiz detaylardan ve anlamsız dedikodulardan sıkılıyorum. Mayıs’ı bekliyorum dört gözle. Sonrasında hayatımın eskisi gibi olmamasını diliyorum :)
Fotoğraf kaynak: http://www.devtiyatro.gov.tr/eser/eser1612.asp
e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
bahar boldu vü gül meyli kılmadı gönlüm
açıldı gönce vü likin açılmadı gönlüm
sanırım sana uyacak bir beyit… her şey atlatılmadı mı bu zamana kadar,unutma zaman hala lehimize de aleyhimize de olsa işliyor.
Mayıs sıcak havalardan başka şeyler de getirecek sana anlaşılan :)
Bende gitmeyi düşünüyorum aslında :P
şurda ne kaldı ki mayısa :))
inşallah beklediğin gibi olur…:)
Neden Mayıs Evren?
Neden hemen şimdi değil?
Neden bu bekleyiş ve suskunluk?
Belki işine yarar diye yazıyorum. Bil ki bahar mevsimini atlatmak çokta kolay değil. Uyanmaya ve yeniden doğmaya çalışan tabiatın yaydığı enerji bizi yoruyor. Etrafımızda olan biten bir yavaş çekim değil. Bizzat doğanın hızlı çekim sürecinde kalmış insancıklarız… o kadar…