Haftalardır beklediğim gün geldi; öğle vakti İlknur‘la buluşup Sultanhisar‘ın yolunu tuttuk. Az sonra ADÜ Sultanhisar MYO Sera Süs Bitkileri 2. sınıf öğrencileriyle buluşacak, hep beraber devasa bir serada inceleme yapacak; oradan da 4 yıl önce “Kardeş Yürekler“ projesiyle yüreğimizin bir parçasını bıraktığımız Salavatlı İlköğretim Okulu‘nu ziyaret edecektik. Her şey öyle peşi sıra yaşandı ki “bütün bu duygu karmaşasını eve gidince idrak edebileceğim“ demiştim, öyle de oldu…
ADÜ Sultanhisar MYO’dan hareket edip ilk durağımıza vardığımızda gözlerime inanamadım. İlknur, seraları gezeceğimizden bahsederken ben bildiğimiz normal seraları göreceğimi zannediyordum. Merkezi İzmir’de olan ve Aydın’da başka alanlarda da yatırımı bulunan özel bir şirketin 10 Milyon TL masrafla kurduğu bu sera, Ege Bölgesi’nin en büyük 3 serasından biri olma özelliğini taşıyor. Bu seraları asıl özel kılansa topraksız domates tarımına ev sahipliği yapıyor olması. 65 dönüm alana kurulu devasa seraların şimdilik 45 dönümünde üretim yapılıyor. Üretim esnasında sulama bilgisayar programı sayesinde otomatik olarak yapılıyor ve topraksız üretim söz konusu olduğu için domatesler bilgisayar yardımıyla günde yaklaşık 20 defa sulanıyor. Sulamada atık su filtre edilip tekrar kullanılıyor. Ayrıca suyun devirdaim yaptırıldığı tek seraymış burası. Çalışanlarının %60’ını ise hemen yanında kurulduğu Salavatlı beldesinde yaşayan insanlardan karşılıyor olması da sevindirici bir durum. Yapım aşamasında kalan diğer kısımlar da faaliyete geçince daha fazla Salavatlılı iş imkanına kavuşmuş olacak. Bu ekonomik krizde kulağa hoş gelen bu haberden sonra daha da hoşuma giden bizi bilgilendiren yetkilinin “Stajerlere mutlaka para verildiği, aksinin ahlaki olmadığı, hatta stajer çalışmaya devam ederse kendisine asgari ücret bağlandığı“ yönündeki açıklamasıydı. “Seneye stajını başlatacağız“ vaadiyle pek çok öğretmeni bedava çalıştıran ve aslında “sigortasız kaçak işçi“ çalıştırdıkları için suç işleyen dershane patronları da bu yetkiliyle aynı zihniyette olsalar keşke :) Bu arada bu dev serada fotoğraf çekmek yasak değilmiş. Adamların taklit edilme, bilmem ne güvenliğini koruma vs gibi kaygıları hatta kompleksleri yoktu :) Ki onların da ekonomik kaygıları malum alışveriş merkezinin taşıdığı kaygılar gibi had safhadaydı.
Nihayet Salavatlı İlköğetim Okulu’ndaydım. Biraz geciktiğimiz için öğrencileri göremedim ama taşımalı eğitimle köyüne dönmek üzere olan bir grubu yakalayabilmiştim. Kardeş Yürekler Projesi zamanı çekildiğimiz fotoğraflar elimde, tanıdık öğrenci arıyordum onların içinden. Her haftasonu bizi getirip götüren Samim abimiz de oradaydı. Yine sıcak, yine çok samimiydi. Okul Müdürü Ali Bey, müdür yardımcısı Murat Hoca da hala görevdeydiler ve bizi çok içten bir şekilde karşıladılar. Okulun bahçesine göz atarken, sınıfarı gezerken içimden geçen cümleleri derleyip toparlayamadım. Öyle ki İlknur, bizim 2005 yılında bu okulda neler yaptığımızı öğrencilerine anlatmamı rica ettiğinde nutkum tutuldu; ne diyeceğimi bilemedim. Sadece çok duygulanmıştım; o proje günleri, paylaşımlar, yapılan etkinlikler, fotoğraflar gözlerimin önünden geçip gidiyordu.
O merdivenlerde 2005 yılında onlarca fotoğraf çekilmiştim. Soldaki onlardan biri. “İlknur, aynı yerde fotoğraf çekilelim” dedim; oturduk çekildik. Şimdi ne diyeyim, nasıl ifade edeyim duygularımı… Sol baştaki Sevil… İngilere’ye dil eğitimine gitti üniversiteden mezun olduktan sonra. Hemen yanında Betül… Anadolu’nun bir köşesinde sınıf öğretmeni oldu.. İlknur; bir Ziraat öğrencisiyken koşa koşa geldiği projeden yıllar sonra kendi öğrencileriyle o projenin izlerini sürüyor. Deniz; okulu bitirdi, yüksek lisansa başladı. Öznur, öğretmen olarak atandığı yerde evlenip yuva kurdu. Alt solda kardeşim Ziya.. Üniversiteyi bitirdi, yüksek lisansı bitirdi, 9 gün sonra da askerlik görevini bitirecek. Ve Yonca.. Artık Balıkesir Üniversitesi’nde araştırma görevlisi.
Yukarıdaki fotoğraf… Üstteki, 2 Nisan 2005’te drama öğrencilerimle sınıflarında çekildiğim bir kare.. Alttaki de bugünkü ziyaretimde aynı sınıfı çektiğim kare.. Tahtanın, İstiklal Marşı ve Atatürk fotoğrafının yeri haricinde her şeyin yeri değişmiş. Şimdi nerede o çocuklar… Sağ tarafımdaki öğrencimi son anda minibüsüne binerken yakaladım. Diğerleri okula devam etmemiş, çalışmaya başlamış; bir ikisi başka bir okulda. Sınıf değişmişken, benim ve o çockların 4 yıl içinde değişmemiş olması mümkün değildi.
Öğrenci başımızla ne hayallerin peşinde koşmuş, nasıl zor bir hedefi gerçekleştirmeye çalışmıştık. Geçmişle yüzleşmek, anıları tazelemek bazen hüznün yanında ayrı bir huzur da veriyor insana. Ben, şaşkın ördek gibi bugün bu duygularla dolandım durdum Salavatlı İlköğretim Okulu’nda. Şimdi, o fotoğrafı yeniden çekmek ne mümkün..
Sol üstteki, drama çalışmasını beraber yapacağım öğrenci grubumla çekildiğim kare. Hemen altındaki de aynı sınıfta bugün İlknur’un öğrencileriyle çektiğim fotoğrafları. Okul, MEB’in çevre ile ilgili bir projesine dahil olmuş ve şaşkınlık yaratan bir sonuca ulaşmış. ADÜ Sultanhisar MYO’nun da büyük desteğiyle okulun çevre düzenlemesinden iç dizaynına kadar her ayrıntı o kadar harika bir şekilde baştan sona yenilenmiş, iyileştirilmiş ki 2004’teki Salavatlı İÖO’dan eser kalmamış.
Her şey çok değişmişti okulda. Yine de hatıralarımızın izlerini sürebildik, anılarımızı gözlerimizde canlandırabildik. Murat Hocanın davetiyle hep beraber bir kahvehaneye geçip çay içtik. Sonrasında da piknik yapmak için Salavatlı’nın hemen üstündeki yeşilliklere çıktık.
İlknur’un haftalar öncesinden ettiği davete hiç düşünmeden evet demiş olmanın muhteşem hazzını yaşadım bugün. Dört yıl öncesinin toplum gönüllüsü gençlerinin göz bebeği Kardeş Yürekler okuluna yeniden ayak basmak unutulmaz bir heyecandı. ADÜ Sultanhisar MYO’nun Sera Süs Bitkileri 2. sınıfından birkaç hafta sonra mezun olmaya hazırlanan 23 arkadaşla tanışmış olmak, onlarla birkaç saat vakit geçirmek, ikramlarından tatmak ve bir türlü “Arkadaş“ şarkısını söyleyememek :) de son derece güzel bir hatıraydı benim için.
En güzel yıllardı üniversite, en güzel anılar. Ne unutabildik ne de tekrarlayabildik. Saklanan kareler tek gülümseme, kaybedilenler hüzün, halen görüşebildiklerimiz mutluluk olarak bakiliğini sürdürüyor. Bizimle üniversite de aynı havayı soluyan HER arkadaşımın bu yazını okumasını temenni ediyorum. Emeğine sağlık.
Bütün bir yeşillikler, çeşit çeşit sebze meyveler içersinde sera gezerek tüketmek istiyorum :/ Ama yanımda mutlaka annem olmalı. Ne çok mutlu olurdu…
Tek kare, farklı hayatlar, farklı yaşam biçimleri ama bir yürekler… Neden okurken ağlamaklı oldum ki. Böyle bir fotoğrafın parçası olmanın ne demek olduğunu bildiğim için olabilir mi? Sanırım :)
Dört yıl öncesinin toplum gönüllüsü gençlerinin göz bebeği Kardeş Yürekler okuluna yeniden ayak basmak unutulmaz bir heyecandı….biliyorum ki bir gün ben de bu heyecanın benzerlerini tadacağım. Ama tadamadığım zamanlarda da insanlara sosyal sorumluluğu anlatmak ve yaşatmak için uğraşacağım. Ve tabiki de sadece geçmişin tadıyla yetinmemek için bu kocaman evrene gönüllü olacağım bir ömür boyu… eleştirmek için değil değiştirmek için gönüllü olacağız hep birlikte.