Site icon e-vren günlüğü

Kalb Kalb’e On Beş Kelâm

[10. kelâm]

Evren kalbi: Eğer gerçekten hissettiğin gibi olsaydı görüşmemek çok kolay. Benim seninle değil, senin duygularınla değil, kendimle bir savaşım var; bir çıkmazım var. Kendi içimdeki Aşk’la, duygularımla, hislerimle bitmek bilmez bir harp!

Kalb-i Aşk: O zaman bana söyle şunu: Neden benimle görüşmeyi imkansızlaştırıyorsun? Neden beni alıp bağrına basmıyorsun? Beni senden neden uzaklaştırmak istiyorsun?

[1. kelâm]

Evren kalbi: Derin bir iç çektim. Tekrar bir hamleyle kendime geldim. Ama yine sendeledim. Bu kez sende’ledim.

Kalb-i Aşk: Aslında yalnızlıkla ilgili bütün bunlar. Hani şu “kalabalıklardaki yalnızlık” denen şeyle ilgili… İçinde bir şeye dokunuyor; acıyor bir şey ve sonra düşünüyorsun. Kendine dönüyorsun bir film, bir şarkı veya bir sözle.

[2. kelâm]

Evren kalbi: Yolda gelirken bunu düşündüm ben de. Ne çok seviyorum, ne çok bağlanıyorum insanlara. Hâlâ bir şeyler kayıp içimde. İçimdeki kayıp Tebrizi’yi arıyorum, hep onun adını anıyorum.

Kalb-i Aşk: Hayat bazen bir şans verir insanlara. Diğer yarısı ile… veya benzeri ile… veya onun için yaratılmış olanla karşılaştırır. Ya görür sarılırsın ona ya da görmezden gelir ve es geçer gidersin onu. İşte orada kader karışır. Ondan sonrası büyük bir suskunluktur aslında. Denecek bir şey yoktur. Arar durursun geri kalan ömrün boyunca.

[3. kelâm]

Evren kalbi: Seninle yüz yüze oturduğumuzu düşündüm. Gözlerimi kapatmışım ve sadece “konuş” diyorum. Senin sesini duymak, sözcüklerini görmek, nefesini hissetmek istiyorum. Tek bunu yapmak istiyorum.

Kalb-i Aşk: Bense… Neler neler istemiştim seninle… Hâlâ daha isterim. Ama sen beni bunlara dâhil etmedin ki hiç.

[4. kelâm]

Evren kalbi: Sen böyle deyince kendi yalnızlığımı daha çok hissediyorum.

Kalb-i Aşk: Bana hep garip gelmiştir bu. Bu kadar kelimelerle oynayan, onlara hâkim olan, herkesle bu denli konuşan biri neden bana gelince susar? Neden en çok onun konuşmasını isterken ben… en çok onu dinlemek için beklerken… bir sürü gürültü dinlerim ama onun konuşacak bir şeyi yoktur benimle.

[5. kelâm]

Evren kalbi: Konuşacak çok şeyim var aslında ama ben seninle susmayı seviyorum, seninle susmayı arzuluyorum. Herkesle yaşanamayan, paylaşılamayan bu sessizlik, suskunluk… İnsanlar seni, beni, bizi bu denli yorarken birbirimizde susmamız, birbirimizle dinlenmemiz normal değil mi?

Kalb-i Aşk: Oysa ben herkese susmak, herkesi susturmak ve sadece seninle konuşmak, seni dinlemek isterdim. Arzulamaksa… seni her zaman arzuladım. Rumi ile Tebrizi’ye bak, dön bir bak. Onlar herkese susup birbirlerine konuştular. Günlerce, haftalarca bir odada birbirilerinden ilham aldılar. Sustular sadece dışarıda. Karalandılar belki suskunluklarından. Anlaşılamadılar belki de kaçışlarından. Ama en çok birbirlerinde hayat buldular. Saatlerce süren sohbetlerinde seviştiler, sarıldılar, erdiler, başka bir boyuttaydılar. Halbuki ben, ne sana erebildim duvarlarını yıkıp ne de sen bana sarıldın sıcaklığınla sözlerinin. Bana karşı kayıtsız mıydın yoksa çok mu yakındın? Bunu hiçbir zaman anlayamadım. Ben konuşabilen sense konuşamayan, konuşacak çok şeyi olmasına rağmen kendini susmaya mahkum kılansın. Ne rahatsızım senden ne de üzülüyorum bu hâline.

Derdim ne biliyor musun? Anlamak… Seni anlamaya çalışıyorum hep. bunca zaman oldu aslında ama ben bir türlü seni anlamıyorum. Bunu niye imkansızlaştırdığını da… Beni istemediğini düşünsem anlayacağım, beni istediğini düşünsem yine anlayacağım. Ama ne istediğini anlayamıyorum. O kadar yabancısın ki bana, o kadar yabancı tutuyorsun ki kendini kalb-i aşk’a… Galiba sana en yakın olabildiğim an, beni yer yüzünde ilk gördüğün andı. Ve bir daha asla yakın olmama izin vermedin sana.

[6. kelâm]

Evren kalbi: Haklısın, böyle ölüp gideceğim ben galiba.

Kalb-i Aşk: Haklıysam… Silmeliyim seni o hâlde kafamdan, kalbimden. İçimde zerre kadar umut olmamalı. Söyle, benimle ilgili hissettiğin şey nedir? Ben neresindeyim sendeki hayatın?

[7. kelâm]

Evren kalbi: Sen bana Aşk Bir İnkılaptırı yazdırdın. Bana o yazının üstüne yeni bir yazı yazdırabilecek bir yürekle daha karşılaşmadım. Kocaman bir belirsizliğin ortasında hissediyorum kendimi.

Kalb-i Aşk: Anlıyorum seni aslında. Aslında sen beni sevmiyorsun. Sevdiğin ben değilim. Sevdiğin, varlığım. Ve bu nedenle de seni sevmeme izin vermiyor, varlığını sevmemi istiyorsun. Bu nedenle de Evren kimdir? sorusuna hiçbir cevabım yok. Öyle saklı gizli bir kutusun ki kutunun olduğunu biliyorum ama içinde ne var bilmiyorum. Sana yaklaştıkça bir varlık olmaktan çıkıyorum; “Ben” oluyorum. Ve sen korkuyorsun, ben olduğumda beni sevememekten. O sevdiğin varlığı kaybedip iyice öksüz kalmaktan korkuyorsun.

Ne güzeldi seninle tanışmadığımız ama konuştuğumuz zamanlar. O kadar mutluydum ki ve heyecanlı… Hâlâ hatırlıyorum dün gibi. Aslında sen başka bir şeydin benim için; Evren’den büyük bir Evren’din. Şimdi bunu yok etmek için o kadar çok çabalıyorsun ki.

[8. kelâm]

Evren kalbi: Şimdi küçük bir evren, güçsüz bir evren…

Kalb-i Aşk: Sen Aşk’ı o kadar sahipsiz, iteklenmiş, istenmemiş bırakıyorsun ki. Evren daralıyor sevgili için. Başkalarına sunulan bir şeyim sanki Evren’imde ve ne kendi değerim var artık ne içinde olduğum Evren’in… Dedim ya insan bir kere denk gelir diğer yarısına. Bir elmanın farklı farklı bir sürü yarısı yoktur, bir tanedir diğer yarısı.

[9. kelâm]

Evren kalbi: Böyle olsun istemediğimi sen de biliyorsun.

Kalb-i Aşk: Yakın olmamı da istemiyorsun ama.

{28.03.2010 tarihinde başlanıp 14.07.2010 tarihinde sonlandırılan, 18.08.2010 tarihinde tekrar kaleme alınmaya başlanan 15 kelamlık bir yazı serisidir.}

Exit mobile version