Yemekten sonra kahvesini balkonda içeceğini söyledi. Ardına koyuldum. Sessizlik anneannemle güzeldi. Mırıldandığı duaları duymak insana huzur veriyordu. Anneannem varken bizim ev güvendeydi benim için; fırtına da çıksa, deprem de olsa onun duaları korurdu sanki hep bizi. Onunla sessizlik bambaşka güzeldi. Tıpkı konuşmanın da güzel olduğu gibi.
“Ne güzel değil mi anneanne?” dedim tam karşıma bakarak. Oysa ki her yeri çok net görebiliyordum. Gökyüzünü, toprağı, sağdaki Fatma ablanın evini, sol tarafımdaki boş arazide olan yeşillikleri…
“Yaratan yaratmış, tabi güzel olacak.” dedi anneannem tebessümle. “Bence çok daha güzel. Anlatılamayacak bir gerçekçiliği var.” diye üsteledim. Anneannemin yüzündeki tebessümde aşırı bir artış oldu. “Ah evlâdım, öyle tabi. Şu cihanda her şeyin bir gerçekçiliği var.” Demekle yetindi gülerken. Gülümsemesine bir anlam veremedim. Yaramaz bir çocuğun yaptığını gizlemesi gibiydi.
“Anneanne, acaba Evren…”
Ve sanki bu ânı bekliyormuş gibi; “Kocamaaaaann Evren, hiç İstanbul’a sığar mı?” dedi kahkaha ile.
—
Evren’in notu: Her şey aslında bu blogla başladı. Sonra “Keşke İstanbul, İzmir olsa” temennim facebook’ta iletiye dönüştü. Yukarıdaki yazıyı bana, bu Ramazan’ın son sahuru yaklaşırken yüreğini ve fotoğraflarını sevdiğim genç hanımefendi Sümeyra gönderdi. Evren, bu blogu takip edenleri sevdiği gibi Sümeyra’yı da anneannesini de çok sevdi ;)
—
facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik
ah o dualarını şimdi ne kadar özlüyoruz.
Birine guvenmek ne guzel…
Memduh Şevket’in “Mendil Altında” diye bir öyküsü vardır, bilirsin. Durum öyküsünün en güzellerinden… “Kocamaa…n Evren hiç İstanbul’a sığar mı?” Sanırım öğrencilerime durum öyküsünü anlatırken “Mendil Altında”yı örnek olarak okumaktan vazgeçeceğim. Bu bir öykü değil belki; ama muhteşem bir durum tadı… Son sahurda tadı damağımda kaldı.