Bir süredir Seyit Ali Ak imzasını taşıyan Fotoğrafın İzinde Kırk Yıl kitabını okuyordum. Ak’ın Hürriyet Gösteri ve Milliyet Sanat dergileri başta olmak üzere bazı gazete ve fotoğraf dergilerinde yayımlanan seçme yazılarından oluşan kitabın sayfaları arasında dolaşırken kendi özel merakımdan dolayı da ‘röportaj’ sözcüğü dikkatimi çekiyor ve Ak’ın ‘Fotoğraf varsa röportaj vardır’ sözünü not ediyorum. Öyle ki ‘Fotoğraf varsa, olayı radyo haberinden bile yazacak adam bulurlar’ diyor.
Ak, bugün bizim ‘kurgu fotoğrafı veya konsept çekim’ olarak adlandırdığımız planlanmış çekimlerin ‘olay fotoğrafı’na nazaran fotoğrafçının kişiliğini daha çok yansıttığı görüşünü paylaşıyor. ‘Olay fotoğrafı’ çekmeyi niçin bıraktığını da şu cümlelerle açıklıyor:
“Dünyanın ilgisini çeken bir olayı görüntülediğiniz zaman belgelemiş oluyorsunuz. Olay, sizden ötürü önemsenmiyor. Olay önemsendiği için sizin çektiğiniz fotoğraflar önem kazanmış oluyor. Oysa şimdi, çektiğim, planlanmış sosyal içerikli konuyu eğilimlerinize göre siz buluyor, boyutlarını belirliyor, siz tanıtıyorsunuz. Yaptığınız bir tür “foto esey” (deneme) oluyor. Kişiliğiniz ortaya çıkıyor.”
Ressam ile Fotoğrafçı Arasındaki Benzerlik!
Fotoğrafçının üretim süreci sadece deklanşöre basmaktan mı ibaret? Elbette ki hayır; çünkü “Bir ressamın çalışırken yaşadığı iç savaşım fotoğrafçının yaşadığından nitelik açısından farklı değildir. Bir portre çalışmasında insanın dış yüzündeki belirtilerin ışık, makine ve duyarkat aracılığıyla ruhsal titreşimlere dönüştürülmesi kolay elde edilen bir beceri değildir.”
Ressamın günlerce süren resim çizme çabasının yanında “Fotoğrafçının çalışmasını kısa zamanda sonuçlandırıyormuş gibi görünmesi malzemenin pratikliğinden kaynaklanmaktadır.”

Müzik, Ritm projesinden (Kaynak)
Fotoğrafı, Bakış Açısı Belirler!
Seyit Ali Ak, Amerikalı usta fotoğrafçı Walker Evans’ın ‘Fotoğrafı belirleyen şey bakış açısıdır’ sözüne kendi cümleleriyle şu açıklamayı getiriyor: “Fotoğrafı çekilecek bir objenin sonsuz çekim noktası vardır. Söz konusu her nokta fotoğrafçıya yeni bir bakış açısı sağlar. Her bakış açısı ise bir düşünsel bakış açısının kapısını aralar.”
Fotoğrafta Işık
Temel düzeyde fotoğraf eğitimi alan herkes ‘Fotoğrafta ışık’ konusu üzerinde çokça durulduğunu bilir; Ak da fotoğraf için ışığın önemini “Işığın zamanı, yönü, yoğunluğu, açısı, renkler üzerindeki etkisi, doğru ışık – gölge bağlantısının kurulması, fotoğrafı çekilen nesnenin ya da olayın karakteristik yapısını ortaya çıkaracak en uygun ışığın seçimi, kısaca ışığın yoruma katkısı başlı başına araştırma konusudur.” sözleriyle ifade ediyor.
Türkiye’de 1932 yılında vesikalık fotoğrafın günlük yaşamımıza girmesiyle stüdyo portre fotoğrafçılığı başladı. Ak, bu süreci “İnsanları görünmek istedikleri gibi verme anlayışının yerini oldukları gibi yansıtma anlayışı almıştır” sözleriyle özetliyor. Gerçek anlamda artistik portre fotoğrafçılığı 1950’li yıllarda başlarken 1960’lı yıllarda hem fotoğraf sanatı canlanmaya başlıyor hem de “portre, hesaplı kitaplı stüdyo mekanizmasından kurtularak insanları doğal çevresi değerlendirme olanağına” kavuşuyor.

‘Yalnızlık’ konulu projesinden (Kaynak)
Portre Fotoğraf ile Şiir İlişkisi
“Portre fotoğrafı çekmek, yazmaya şiirle başlamaya benzer” diyor Ak. Portre, hemen her fotoğrafçının dağarcığında mutlaka bulunmaktadır. Portre dizisi hazırlayan ve portre fotoğrafçılığına özel ilgi duyan isimlerinde başında da Ara Güler, Gültekin Çizgen, Ozan Sağdıç gibi isimler gelmektedir.
Geniş Açı Geveze Bir Objektiftir!
Kitapta, usta fotoğrafçılardan A. Halim Kulaksız’ın fotoğraftaki arayışını özetlediği şu sözlerine de yer veriliyor:
“Fotoğrafın özüne dokunmadan objektifi bir fırça esnekliğinde kullanma özgürlüğünün arayışı içindeyim. Fotoğrafın aslı iyi değilse sonradan ne yapılırsa yapılsın iyi sonuç alınamaz. Çekim sırasında çerçeveye giren gereksiz detaylar fotoğrafın estetiğini bozmamalıdır. Spontan fotoğrafta, salt objektif kullanıldığı için konuların aktarımında giderek benzerlik doğmaya başlıyor. Bu benzerliği bir yerde yıkmak gerekmektedir. (…) Geniş açı, geveze bir objektiftir. Her şeyi söyler, bir sürü olumsuzlukları da beraberinde getirir. Daha çok teleobjektif kullanıyorum. Sonradan üzerinde çalıştığım fotoğraflarda resme dönük bir hava seziliyor. O fotoğrafın aslına baktığınızda aynı etkiyi alabilirsiniz. Eğer çektiğim fotoğraf beni ifade edebiliyorsa tek deklanşörde bitmiş bir iş de olsa ona dokunmuyorum. Bir duvarı çekerken duvarı yıkabilirsiniz. Ama bir gökdeleni çekiyorsanız bunu yapamazsınız. Peki fotoğrafın olanaklarıyla bu nasıl başarılabilir, nereye götürülebilir? Bunun arayışındayım.”
A. Camus “Fotoğrafların en iyisi bile gerçeğe ihanet eder, bir seçimden doğar sınırı olmayan şeye bir sınır çizer…” derken Ak da fotoğrafın dış gerçekliği deldiğini, değiştirdiğini ve insanı yan tutar bir konuma getirdiğini söylüyor. Öyle ki “Fotoğrafla ışığın melodik dizgesini yakalamak dilbilgisini doğru çözümlemeye bağlıdır. “ Çünkü “Olay, her sanat dalında olduğu gibi teknikle, malzemeyle ve kültürel birikimle biçimlenmektedir.”
‘An’ Fotoğrafçılığı!
Ak’a göre “Başarılı bir fotoğraf, sıkılmış yumruk gibidir.” çünkü “An fotoğrafçısı, yakaladığı görüntüyü bakış açısı seçeneğini ve ışığın dilini kullanarak yorumlamaktadır. Fotoğrafın güçlüğü, gizemi, büyüsü ve ölümsüzlüğü burada saklıdır.”

Seyit Ali Ak (Kaynak)
‘Fotoğraf tarihçisi’ olarak adlandırılan ve fotoğraf adına önemli eserlere, projelere imza atan Seyit Ali Ak, 1990 yılında yaşamını yitirdi. Hayatıyla ilgili bilgilerin, projelerinin ve fotoğraf üzerine yazılarının yer aldığı kendi adını taşıyan çok güzel bir sitesi var: seyitaliak.com
[Sosyal Ağlarda TAKİP ET]
e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Merhaba, yazınız çok güzel olmuş. Sıkılmadan okudum.
Fotoğrafçılığa hep ilgim olmuştu benim ama beni yazmak kadar cezbedemedi hiç bir zaman. :)
Bu nedenle yazmak ve okumak için ayırdığım zamanın birazını bile fotoğraf için ayırmadım.