Daha ilkokul sıralarında öğretmenine büyüyünce yapmak istediği mesleği değil ‘gitmek istediği’ni söyleyen Hasan’ın yıllar sonra o isteği gerçeğe dönüşür. Hayata Yolculuk kitabına konu olan 10 bin kilometrelik ‘gidiş’i aslında ilk değildir; doğup büyüdüğü topraklardan İstanbul’a gidişi, okuduğumuz o film gibi yolculuk kitabının başlangıç noktasıdır.
Hasan Söylemez, 2010 yılında gerçekleştirdiği 8,5 aylık yolcuğu sığdırmaya çalıştığı Hayata Yolculuk kitabının piyasaya çıkış sürecini gerek özelden gerekse sosyal medya hesaplarından sürekli paylaşarak bizleri de o heyecana ortak etti.
206 sayfalık kitabı okurken de aynı heyecanı hissetmek mümkün. Hasan’ın çocuk ruhu, cümlelerine de yansıyor ve çoğumuz için anlatması zor olan ciddi bir olay bile Hasan’ın kendine has üslubuyla gülünebilir bir hal alıyor. Yanına hiç para almadan 10 bin kilometre yolu 8,5 ayda tamamlayan Hasan, kendi dünyasında bir ilki (hatta imkansızı) gerçekleştiriyor elbette ama Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş bir kişisel gelişim projesinin ilk örneğini de ortaya koyuyor. Hayata Yolculuk da işte böylesi sıra dışı bir deneyimin ilk ve tek örneği.
Kitap, Hasan’ın gezi günlüğünden ziyade adeta kendi iç dünyasıyla hesaplaşmasından oluşan notlardan meydana geliyor desem -sanırım- yanlış olmaz. Nefsini, egosunu körelten nice olayı çekinmeden dürüstçe satırlara döküyor Hasan ve olaylar, isimler, mekanlar üzerinden -anlayabilene- derin mesajlar veriyor.
Zaten o da kitabının birçok yerinde bisikleti Kurtik’le çıktığı yolculuğun sadece kendi yolculuğu değil bir anlamda herkesin yolculuğu olduğunu “Her pedalda çoğalıyorduk ve çoğaldıkça etrafa umut saçıyorduk.” sözleriyle vurguluyor. 2010 yılında gerçekleştirilen o yolculuk, o dönemde Hasan dışında kimlerin hayatını değiştirdiyse bugün kitaplaştırılarak da onlarca insanın yeniden ‘kendi hayatlarına yolculuk’ yapmasına vesile olmaya devam ediyor.
Hayata Yolculuk’un başkahramanı elbette Hasan Söylemez ancak Muş’un en yüksek dağı Kurtik’in adını taşıyan bisikleti de Hasan’ın o yolculuğu tamamlamasını sağlayan en önemli unsur olarak karşımıza çıkıyor. Kitabın devamında bir de Ulaş Baydar ismiyle tanışıyor; onun Hasan’ın 10 bin kilometrelik yolculuğa Kurtik’le birlikte çıkmasını sağlayan kişi olduğunu öğreniyoruz.
“Hayata Yolculuk’un tek kahramanı var: Hasan”
Kitabı okurken Ulaş’ın söz konusu yolculukta önemli bir etken olduğunu hatta onun bu yolculuğun ikinci kahramanı olduğunu düşündüm. Bu düşüncemi Ulaş Baydar’a ulaşarak kendisiyle de paylaştım. O da yolu kendisiyle kesişmemiş olsaydı bile Hasan’ın bu yolculuğa her hâlükârda çıkacağını şu sözlerle özetledi:
“İnanmak başarmanın yarısıdır. Çaba sarf etmek de başarının diğer yarısıdır. Hasan aslında o kadar inanmıştı ki daha başından bu işi başarmıştı. Belki okuyucular, siz de buna dahilsiniz yürüyerek kavramını farklı anlıyorsunuz. Benim anladığım “kırık da olsa dökük de olsa elimde, sırtımda taşıyarak bile olsa ben bu yolculuğu yapacağım”dır aslında. Bence burada sadece bir kahraman var: Eskiden deli zannettiğim ama şimdi dostum kardeşim Hasan Söylemez!”
Hasan, Hayata Yolculuk’ta Ulaş’la karşılaştığı anı anlatırken onun başta kendisinden işkillendiğini anlatır. Kitaptaki o satırları hatırlatıp Hasan’la Delta Bisiklet önündeki karşılaşma anlarını da sordum Ulaş’a:
“İş yerinden çıkmak üzereydim. Yorulmuştum, stresli bir gün geçirmiştim ve nedense o an oradan uzaklaşmak istiyordum. Tıpkı Hasan’ın yapmak istediği gibi. Bisikletle sahile gidip biraz stres atmak için hazırlık yaptım ve sonrasında iş yerinin önünde birinin “Bakar mısınız?” dediğini duydum. Aslında bana da çok yakındı. Hayatımda gördüğüm en berbat bir bisiklet üzerinde sevimli bir kahraman edasında biri duruyordu. “Patronla görüşebilir miyim?” gibisinden bir soruyla karşılaştım. “Yetkili de olabilir” dediğini hatırlıyorum. “Ben size yardımcı olabilirim belki” diyerek biraz konuştuk ama tatmin olmamıştı. Yetkili ve en eski çalışanı soruyordu. Bir taraftan gitmek istiyordum bir taraftan da bu soruların sonunu merak ediyordum. Belki ben patronum diyerek gülümsedim, o da şaşırmıştı. Tıpkı benim onu süzmem gibi o da beni süzüyordu. Ciddiye almadı önce. Sonrasında “Tecrübeli birileri var mı?” dedi. Ben yine gülümseyerek “Sanırım en tecrübeli kişi benimdir” dedim. Bir taraftan da gelen sorular beni işkillendiriyordu. Çünkü hayatımda kimse bana bu soruları sormamıştı; ya deli olmalıydı ya da beni sevmeyen biri sırf bahane uğruna öylesine sorular soruyordu sanki. Sonra derdini dinledim ve çok ilgimi çekti. O gün yaşadığım stres Hasan sayesinde gitmişti. Sanki onun planlarını ben yaşayacaktım, ben o tura gidecektim. Sonrasında biraz sohbet ettik ve birbirimizi daha iyi tanıdık. Benim yapmak istediğimi biri yapacaktı ve bana göre o kişi de ayağıma kadar gelmişti. Hasan kitabında benden doktor olarak bahsediyor ama bana göre benim doktorum da oydu…”
Hiç tanımadığınız birini işe almaktan ziyade o kişiye iş teklif etmek gibi daha şaşırtıcı bir durum Hayata Yolculuk’ta karşımıza çıkıyor. Ulaş’a “Hasan’ı tanıştığınızın ertesi günü işe almanız, Türkiye’de örneğine az rastlanır bir durum. Bunu ‘Balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek’ şeklinde özetleyebiliriz belki ama sizin yaptığınız aslında daha özel bir yardım. Bugün kapınızı yine bir Hasan çalsa, onu da işe alıp aynı şekilde bir eğitim sürecine dahil eder miydiniz?” sorusunu yöneltiyorum ve beklediğim cevabı alıyorum:
“Hasan gibi biri bir daha gelmeyecek”
“Hiç tanımadığımız birine aslında bu şekilde yaklaşmak belki doğru değil. İşimiz gereği hiç tanımadığımız yüzlerce binlerce insanla karşılaşıyoruz. Farklı ülkelerden farklı coğrafyalardan birçok kişi de rotasını bize çeviriyor. Fakat Hasan’la olan bu gelişmeler tamamen bir tesadüf ve şans gibi aslında. Çünkü ne o bizi biliyor ne de biz onu. Zaten o bisikleti bile bilmiyordu. Kendisi de kitabında bundan cesurca bahsetmiş. Aslında ben Hasan’ın ciddiyetini anlamak için ona çalışma teklifini yaptım. Belki de ‘Zamanım olursa uğrarım’ diyerek ayrılacaktı oradan ama o hiç bana mısın demedi. Hemen kolları sıvadı. Sizin dediğiniz gibi “ben balık tutmayı öğrenmek istiyorum” dedi. Böyle insanlar çok nadir ve özel insanlardır. Çünkü bu tip insanların egosu da yoktur. Doğaldır ve asla yapmacık davranamazlar. Kim olursa olsun böyle bir amaçla ertesi gün süpürgeyi eline alarak etrafı süpürmez ya da çay getirip götürmez. Bakkala git denildiğinde bir çocuk gibi koşarak gidip gelmez. Aslında Hasan eğitiminin ilk günü bu turu benim gözümde bitirmişti. İnanıyordum ama asla ona belli etmiyordum. Her şeyi öğrensin istiyordum. Sanırım Hasan gibi biri bir daha gelmeyecek. Çünkü böyle insanlardan sadece bir tane oluyor. Tıpkı bir Yaşar Kemal gibi, bir Neşet Ertaş gibi… Hasan Söylemez gerçekten çok özel bir insan. Saf temiz ve duygu dolu. Geçtiğimiz yıllarda bir insanla daha yollarımız birleşti adı İbrahim Yılmaz. Nam-ı diğer Delta Adam. Bu ismi de kendisi koydu. O kadar da alçak gönüllü. Onun serüveni de 1 yılı geçti ve daha da sürecek. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda bunu da çok konuşacağız.”
Ulaş’ın Hayata Yolculuk kitabının ikinci kahramanı olduğu yönündeki düşüncem onun tarafından karşılık bulmasa da son sözleri aslında kitabı okuduktan sonra niçin Ulaş Baydar’a da ulaşma gereği duyduğumu özetliyordu:
“Ben Hasan’ a bir çivi bir de çekiç vererek ev yapmasını istedim. O da malzemeyi doğadan topladı ve yaşanacak güzel bir ev haline getirdi.”
Peki ya Hasan Söylemez? Ulaş’ın söylediklerine bu yazıda yer verip Hasan’ın sadece kitaptaki cümleleriyle mi yetineceğiz? Elbette değil. Hasan’la 26 Nisan Pazar günü Kadıköy’de bir araya gelerek yolculuğu ve kitabıyla ilgili sohbet ettik. Hayata Yolculuk’a dair not aldığım sorulara da cevap aradığım o söyleşiyi bir sonraki yazıda paylaşacağım.
Hayata Yolculuk’tan 10 Öğreti
Kitabı olurken işaretlediğim çok fazla yer oldu. Bunlar, Hasan Söylemez’in hayata bakışını yansıtan cümlelerden oluşuyor. Ben bunlara “Hayata Yolculuk Öğretileri” ismini verdim. İşte Hasan’ın kulağımıza fısıldadığı Hayata Yolculuk Öğretilerinden seçtiğim 10 tanesi:
- Risk almak, değişimi ve gelişimi getirerek kişiyi özgür kılar. Yapılan hatalar ve doğrular ise kişinin var olduğunu gösterir. Başarı, alınan risklerde doğruların gösterdiği yolda gitmenin bir sonucudur.
- Eğer hiç yaşamadığımız bir duyguyu hissetmek istiyorsak daha önce hiç yapmadığımız bir şey yapmalıyız.
- Korkularla dolu bir kafada hayallere yer yoktur. Ancak korkularımızla yüzleşirsek karanlık tünellerden kurtulup aydınlık düşlerimize ulaşabiliriz.
- Yolculuk gidilen şehirlere haritada çarpı işareti atmak değildir. Asıl yolculuk, çarpı işaretlerini ruhundaki yaralara yara bandı yapmaktır.
- Öyle anlar vardır ki önemsiz görünen bir hikaye bilmediğiniz bir yönden bakmanıza vesile olur ve önemli dersler çıkartmamızı sağlar. En önemsiz görünen şeylerden bile çok önemli dersler alınabilir.
- İnsan gerçekten hayret edebilmeli. Hayret edilemeyen bir hayat, karanlık bir hücrede ömür tüketmeye benzer. Hayret etmek nefestir, hayret etmek umuttur, hayret etmek yaşamaktır.
- Doğadan uzaklaştıkça duygularımız da tıpkı şehirlerdeki binalar gibi betonlaşıyor, yapaylaşıyor. Masumiyetimizi kaybediyoruz.
- İnsan kendi içine doğru bir yolculuk yapmak istiyorsa fiziksel olarak da bir yolculuk yapmalı.
- Hayallerin peşinden koşmak için üç şey gereklidir; istemek, inanmak ve hemen başlamak. Cesaret ise inanmaktan geliyor. İnancı olmayan bir insanın cesareti de olamaz.
- Detaylara takılıp kendinizi boğmayın. Eksiklikler hiç bitmez, elinizdekiyle yetinin ve bir an önce başlayın. Azim ve inançla yola çıkan bir insanı hiçbir engel yolundan alıkoyamaz.
Evren’i Sosyal Ağlarda Takip E+