Ne zamandır seslendirme – dublaj eğitimi almayı istiyordum ve nihayet bu eğitimi almak istediğim kuruma gidip kaydımı yaptırdım. Seslendirme eğitimleri öncesi diksiyon eğitimini almak zorunlu ve 5 hafta sürecek çalışmaların ilkini geride bıraktım.
İlk hafta dersimize TRT spikeri Salih Uzuner girdi. Cumartesi ve pazar gününe harika bir sesle başlamak çok güzeldi ;) Dersin başındaki tanışma kısmında blog yazarlığı hakkında konuşurken ‘kişisel blog’ kavramı üzerine kısa bir karmaşa yaşadık. Açıkçası Salih Hoca, ne üzerine yazdığımı sorduğunda tam olarak hangi konularda blog tuttuğumu anlatamadığımı hissettim ;) Sanırım ‘kişisel’ blog tutmanın ve on yıldır hemen hemen her konuda yüzlerce yazı yazmanın kafamda yol açtığı karmaşaya bir de ‘düzgün’ konuşayım gerginliği eklendi.
İki günlük çalışmanın sonunda Salih Hoca, egeli olmamın bazı e’leri açık söylememe etki ettiği teşhisinde bulundu. Ben ‘s’ sesini çıkarmada oldum olası zorluk yaşarken ‘e’ sesiyle ilgili sorun yaşadığım gerçeğiyle de yüzleştim ;) Neyse ki yanlışlarımı fark etmek ve daha doğru konuşmak için bu eğitimi alıyorum. S’lerde yaşadığım sorunla Salih Hocamın yakından ilgilenmesinden de ayrıca mutlu oldum.
Adımızı ilk söylediğimizde karşımızdaki niçin tekrar ettirir?
Salih Hoca, bunun sebebinin ağzımızı açmadan ve alçak sesle ismimizi telaffuz etmemiz olarak gösterdi. İsmimi çok seviyorum ama “içindeki şu ‘V’ harifini niye koymuşlar?” dediğim de olmuyor değil ;) Ben de çoğunlukla adımı söylediğimde hep tekrar ettirirler. V sesini çıkarmakta zorluk çektiğimi düşünüyorum ama bunun asıl sebebini ilerleyen derslerde belki öğrenirim. Unutmayalım; adımızı söylerken yüksek sesle ve ağzımızı açarak telaffuz etmemiz gerektiğinin altı ısrarla çiziliyor.
Türkçe yazıldığı gibi okunmaz
İngilizceyle karşılaştırıldığında Türkçe, yazıldığı gibi okunan bir dil gibi duruyor ancak artık Türkologların hemfikir olduğu bir konu var ki Türkçe – sanıldığının aksine- yazıldığı gibi okunan bir dil değil. Bunu, Salih Hoca çok güzel bir sözle özetledi: Türkçe, yazıldığı gibi okunmaya en yakın dildir. (Örneğin Türkçede Ğ sesinin okunmaması gibi)
Bazen şakayla da olsa bazı kelimeleri yanlış telaffuz etmenin farkında olmadan dil alışkanlığına dönüşeceğine dikkat çekti Salih Hoca ve “dilde şaka yapılmaması”nı özellikle vurguladı. Reklamlardan dizilere kadar birçok kelimenin özellikle yanlış söylendiğini, böyle sempati kazanıldığını hepimiz biliyoruz; üstelik bunları taklit etmeye de son derece müsaitiz ;) Bir ara hepimiz Recep İvedik gibi konuşuyorduk!
Türkçede ‘R’ sesinin çok önemli olduğunu ve asla yutulmaması gerektiğini bugüne kadar birçok yerden duymuştum; Salih Hoca da bu kuralı yineledi. R, Türkçenin adeta temel direği; buna dikkat etmek gerekiyor. Ayrıca Türkçede Ğ sesi dışında bütün harfler vurgulanmalı, hiçbir harf yutulmamalı.
Uzun bir aradan sonra oldukça verimli ve keyifli bir hafta sonu geçirdim. Diksiyon dersleri boyunca sürekli sevgili Nur Şentürk‘ü yad ettim. Aydın’da bir vakfın bünyesinde aldığım diksiyon dersi sonrası Ankara’da Nur’la 5 gün süren çalışmalarımızın bugün büyük faydasını görüyorum.
Nur’dan bahsetmişken e-vren günlüğü’nde misafir kalem olduğu yıllarda hazırladığım Vlogu hatırladım. Yeniden böyle şeyler yapmak lazım; aynı heyecanı tekrar hissettim. Bu arada vlogda söylediğim ‘kendi sesiyle’ ifadesindeki ‘kendi’yi nasıl da açık e ile söylemişim ;) Buyurunuz:
Son bir not; İstanbul kelimesi, İstanbul Türkçesinde ‘Istanbul’ olarak telaffuz ediliyor. Daha neler neler ;)
Evren’i Sosyal Ağlarda Takip E+