Ailemizi ilgilendiren beklenmedik bir gelişme olunca ani bir kararla Çarşamba akşamı Aydın‘a gittim. Ana ocağına içimizi burkan bir gelişmeden dolayı gitmiş de olsam bir arada keyifli üç gün geçirdik; ailecek iftar sofrasında buluştuk. Yeğenlerim Hüss ve Zeynep‘i kucakladım; ayak üstü de olsa Harun‘u gördüm. Çocukluğumun geçtiği yan balkonda yıllar sonra doya doya oturmanın tadını çıkardım; balkon deyip geçmedim, o balkona dair çocuk anılarımı gözümde canlandırdım. Hatta Alperen‘le balkonda uzun bir aradan sonra sohbet ettik. Şimdiki binalar henüz yapılmamıştı ve küçüklüğümüzde Alperen’le balkondaki divanın üzerine oturur İzmir-Denizli yolundan geçen arabaları sayardık; genelde en güzel arabalar ona denk gelirdi.
Daha sıcak bir Aydın beklerken hava gayet serindi; mahallemiz yine yemyeşildi ama eskiden dut topladığımız kocaman dut ağacıyla en güzel erikleri yediğimiz erik ağacını yad ettik. Çocukluğumuzun nar, iğde, limon ağaçları sadece anılarımızda kalmıştı.
Bir de İncirliova’ya gittiğimde iki büyük apartman arasında kalan Sabahçı Kahvesi‘nin halini görünce büyük bir şaşkınlık yaşadım. Aç gözlü müteahhitlerin köşe başında bulunan tarihi Sabahçı Kahvesi’nin yerine dikecekleri lüks binaların hayalini kurmakla meşgul olduklarından eminim.
Annemin bir süredir hatırlattığı koliyi bu gidişimde nihayet açabildim. Her seferinde öyle bir koli hazırlamadığımı söylesem de kutunun içinden çıkanların büyük çoğunluğu bana aitti.
Aydın’da geçirdiğim süre zarfında “İlk Türkçe Bloglar” listesiyle ilgili yorum ve e-postaları da cevaplamaya çalıştım. Bu yazıyı yazmadan önce de listeyi tekrar güncelledim.
Bu arada aylar öncesinden biletini edindiğim Cumartesi günkü TEDxİstanbul etkinliğine Aydın’a gittiğim için katılamadım. Bu büyük organizasyonu yerinde takip etmeyi çok istiyordum ve etkinlik tarihi yaklaştıkça heyecanım artıyordu. Ancak ailem her şeyden daha önemli; bir sonraki TEDxİstanbul etkinliğine gitmeye çalışabilirim.
Çarşamba akşamı Atatürk Havalimanı‘nın ikinci güvenlik kontrolünden geçerken tam da iftar vaktiydi. Özel güvenlikçinin saygısız tavırları yüzünden aramızda kısa bir gerginlik oldu. Haklı olduğum halde o an tartışmayı uzatmak yerine çoktan vakti geçen orucumu açabilmek için su dolabına yönelmeyi tercih ettim. Zaten yolcular üzerinde baskı kurmaya çalışan havalimanı güvenlikçilerini kime, nereye şikayet etmek gerektiğini de bilmiyorum. Yalnız şundan eminim ki o güvenlikçi bana veya herhangi bir yolcuya kesinlikle saldırma potansiyeline sahip biriydi.
Adnan Menderes Havalimanı‘nda ise herkes çok daha sakin ve kibar. Ege insanının nezaketi, havalimanı çalışanlarında da kendini gösteriyor. Pazar sabahı İstanbul’a dönerken tek yaşadığım sorun uçağın pistte 40 dakika beklemek zorunda kalması oldu. Uçağın motorları kalkış için çalışmıştı ki tekrar durdu ve pilot, Sabiha Gökçen Havalinanı’nın radar sisteminin bozulmasından dolayı uçuşların geçici bir süre yapılamayacağını söyledi. Biz Atatürk Havalimanı’na inecek olmamıza rağmen Sabiha Gökçen’deki radar arızasının bizim uçuşumuzu niye engellediğini bir türlü anlamadım. Mutlaka teknik bir açıklaması vardır.
Müjdelerle dolu hayırlı bir hafta diliyorum; lâkin benim çok ihtiyacım var ;)