Aile dostumuzun oğlu Mikail‘i İstanbul’da 1 gece misafir etmem, bu ülkede yaşamanın ne kadar zor olduğunu kötü bir şekilde tecrübe etmeme yol açtı. Bazen bizler, alışa geldiğimiz hayatımızda günlük koşuşturmacaları otomatiğe bağladığımız için çoğu eksikliğin farkına varamıyoruz. Ancak Türkiye’de ayağımız tökezleyip zor duruma düştüğümüz an bazı acımasız gerçeklerle yüzleşebiliyoruz. Rahatsızlanan Mikail’i hastaneye götürünce ben de bu gerçeklerle yüzleştim.
Olayı uzun uzun anlatmadan önce yaşananları 3 ana başlıkta özetleyeceğim:
- Hafta sonu çalışmayan konsoloslukları acil bir durumda aradığınızda karşınızda kesinlikle muhatap bulamıyorsunuz.
- Devlet hastanelerinin acil servisleri eğer yabancı uyrukluysanız ölmek üzere bile olsanız sizi bir an evvel tedavi etmeye başlamak yerine sizinle her bir müdahale için 5 katı ücret alınacağına dair pazarlığa girişiyor.
- Özel hastaneler, ‘fırsatını bulmuşken soyabildiğimiz kadar soyalım’ın derdinde. Allah var, bunu Türk vatandaşlarına da yapıyorlar; çifte standart yok.
Dil eğitimi için Afrika’ya gidecek olan Mikail, Paris’ten İstanbul’a geldiğinde uçak saatlerindeki farklılıktan dolayı 1 gece bende konakladı. Ailesinin haftalar öncesinden beni haberdar edip bir geceliğine de olsa bana emanet ettiği Mikail’in sabah beklenmedik bir şekilde rahatsızlanması üzerine ben de ister istemez paniğe kapıldım.
Aynı zamanda Türkiye vatandaşlığı da olan Mikail, Türk kimliğini yanına almadığı için resmiyette sadece Fransız vatandaşı olarak görünüyordu ve onu tedavi için bir devlet hastanesine mi yoksa bir Fransız hastanesine mi götüreceğim konusunda kısa süreli bir karmaşa yaşadım.
Bir taraftan alelacele evden çıkmaya hazırlanırken diğer taraftan Fransız konsolosluğunu ve evimin yakınındaki devlet hastanesini arayıp bilgi almaya çalıştım. Fransız konsolosluğundan hiç kimseye ulaşamadım; telesekreter hafta sonları hizmet vermediklerini söyleyip duruyordu. Yabancı bir ülkeye gittiğinde tatil günü başına bir iş gelse vatandaşı olduğun ülkenin konsolosluğundan yardım isteyemeyeceksin, korkunç bir durum! Konsolosluğun sitesinde yer alan hastaneleri aradığımızda da telefonlar açılmadı. Google’da ‘Fransız hastanesi’ diye aratıldığında en üstte çıkan Fransız Lape Hastanesi‘nde ise telefona bakan beyefendinin Fransızca bilmemesi de ayrı bir olay. Meğer orası bir psikiyatri hastanesiymiş ve çalışanlar da saat 09.00 gibi gelecekmiş. Mikail’i nereye götürebileceğim sorusunun cevabı için Lape Hastanesinin çalışanlarını yarım saat bekleyecek vaktimiz yoktu.
Ben yine en yakınımızdaki devlet hastanesine güvenip taksiciye bizi oraya götürmesini söyledim ancak cumartesi sabahı olmasına rağmen uzun bir kuyrukla karşılaştık. Mikail ise artık ayakta duracak durumda değildi ve nefes almakta da iyice zorlanıyordu. Giriş işlemleri için sırayı bekleyecek vaktimizin olmadığını, bir an evvel müdahale etmelerini söylediğimde kayıttaki adam ısrarla hastayı görmek istediğini söyledi. Donuk ve buz gibi ifadelerle Mikail’i sorgulamaya, rahatsızlığını öğrenmeye çalıştı. Zaten Türkçesi çok iyi olmayan Mikail, rahatsızlığının artmasından dolayı konuşamamaya da başlamıştı ve ayakta durmakta zorlanıyordu ama kayıttaki adam bizi acil servis kısmına sokmadan önce alacağı ücretleri garanti altına almanın derdine düşmüştü. Yabancı uyruklu olduğu için zaten 85 TL kesin alacaklardı. Acil serviste yapılacak her müdahale için ise normal vatandaşlardan alınan ücretin 5 katı (bunu da ağzını doldura doldura ve dünyanın en önemli sırrını veriyorcasına söyleyerek) ücret tahsil edileceğinin bilgisini verdi. Bir tarafta milliyeti ne olursa olsun acıdan kıvranmakta olan bir genç diğer tarafta da ücret pazarlığı yapan bir görevli. Hemen yanındaki diğer kadın görevli de özel hastaneye götürürsek daha az para ödeyeceğimiz konusunda hem bizi hem de yanındaki arkadaşını ikna etmenin derdindeydi. Öncelik insan canı olmalıyken ödenecek paranın miktarı önceliğimizdi. Vakit kaybettiğimizi düşünerek en yakındaki özel hastaneye geçtik.
Özel hastanenin acil servisine “girdiğimiz an” Mikail’e müdahaleye başladılar ve orada kaldığımız 2,5 saat boyunca 3 ayrı uzman doktor gelip Mikail’le yakından ilgilendi. Aldıkları ücret epey tuzluydu ancak ‘acil servis’ kavramının hakkını daha kapıdan girer girmez verdiler; haklarını yememek lazım. Hemşireler dahil herkes yapılan tetkikler, tetkiklerin sonuçları, rahatsızlığın ne olduğuna dair sürekli bilgilendirmede bulundu. Hatta doktorlardan biri Mikail’in Fransa’daki babasıyla telefonda bile görüştü. Sanırım insan yerine konulmayıp yüzümüze bakılmayan devlet hastanesinde böyle bir telefon görüşmesini rica etmek küstahlık sayılacaktı. Özel hastanenin eleştirilebilir tek yanı en küçük bir müdahale için aldığı yüksek ücret. Ancak onlar da devlet hastanesinde olduğu gibi yabancı uyruklulara uygulanan 5 katı ücretlendirme kriterini yerine getirdi sanırım. Acil servistekiler, tedavinin sonunda hem Mikail’i, hem Fransa’daki ailesini hem de beni son derece rahatlatarak hastaneden ayrılmamızı sağladılar; sağlıktan daha kıymetli bir şey görmeyenler için bundan dada önemli bir ayrıntı olamaz.
Bu heyecanlı ve stresli olayın sonunda ister istemez merak ediyorum:
- Konsolosluklar, vatandaşlarının başına gelebilecek olası acil durumları hesap ederek hafta sonları niçin hizmet vermez. Başka yolu veya hizmetleri var da ben mi bilmiyorum?
- Devlet hastanelerinin acil servisleri adı üstünde durumu acil olanlara hizmet vermek için varken, neden hastayı görme, onu sorgu suale tabi tutma ve ücret pazarlığı yapma gibi durumlarla vakit kaybına yol açılır?
Fransız konsolosluğuna bazı söyleşileri takip etmek için girmişliğim var ama resmi işlemler için yolum hiç düşmedi Nurdan; sanırım senin bu konuda bazı kötü tecrübelerin olmuş. TC Kimliğinin whatsapp’tan fotoğrafını gönderilse işe yarayıp yaramayacağını devlet hastanesindeki görevliye sormuştum. Aslı olmadan hiçbir işlem yapamayacaklarını söylemişti. TC Kimlik Numarası filan bir işe yaramıyordu. Ama ben hâlâ kişinin milliyetini sorgulamak yerine hastaya bir an evvel müdahalede bulunulmamasına takılmış durumdayım.
O Fransa konsolosluğu yok mu, insana insan muamelesi yapmamak için her yolu denerler! Konsoloslukta hayvanların kesime giderken geçtikleri turnikelere sokarlar insanları, hatırladıkça cinlerim çıkıyor… Bir de ülkelerine girmeyi engelledikleri ret kaşeleri var ya… Tabi biz de bütün kapıları açıp da napıyoruz, bütün eli palalı ve bombacıları buyur ediyoruz o da ayrı facia! Hani vatandaşlık numarıyla muayene olunuyordu? Hani bürokrasi azalmıştı! Hem madem misafirinizin çifte vatandaşlığı varsa (aklında değilse bile) TC. numarasını telefonla isteyebilirdiniz ailesinden, ?!? Bla bla bla… Sonuçta hastanelerin yaptığı büyük haksızlık. Yine de şanslıymış delikanlı; canlı bombaya rastgelmemiş! Artık yaşamlarımız şansa kaldı malum!!!
Sema, size de çok geçmiş olsun. Dışarıya karşı ülkesini her zaman savunan biriyim ama bu yaşanan olayda misafirime (ki sonuçta kendisi de Türk ve Türkiye vatandaşı) mahcup oldum. Büyüklerin sürekli yinelediği bir dua vardır: Allah muhtaç da etmesin yokluklarını da göstermesin.
Gerçekten zor bir durum. Geçmiş olsun. Başka her şey halledilir de sağlık en önemlisi ve insanın kendisini çaresiz hissettiren bir konu. Konsolosluğa bu anlamda işim hiç düşmedi. Gerçekten neden acil durum hizmetleri yok şaşırtıcı.
Türkiye`deki durum beni hiç şaşırtmadı. Zira eşimden dolayı yabancıların nelerle karşılaştıklarını çok iyi biliyorum. Biz toplum olarak yabancı severiz, hele bu yabancı iki kelime Türkçe konuşsa içimiz erir falan filan da iş devlete gelince bu sevgi böyle gözükmüyor pek. Sağlık sektöründe daha önce bizim de başımıza geldi. Çok meşhur bir özel hastane bizden sürekli nerdeyse iki katı fatura kesiyormuş ve bundan bizim haberimiz yok. Tesadüf sonucu öğrendiğimiz bu durum sonucunda ortalığı bir güzel karıştırdık. Çünkü; ben hariç ailenin diğer fertlerine böyle bir durum uygulanmış (isimleri yabancı diye), hiçbir bilgilendirme yapılmamış (üstelik çocuklar aynı zamanda Türk vatandaşı). Turistlerden böyle bir fiyat almalarının çok normal olduğunu savundular üstelik. Eşim burada oturma ve çalışma izni olan, vergisini bu ülkede ödeyen biri. Çocuklara yaptıkları zaten büyük bir rezillik, Türk kimlikleri var çünkü. Sonuç; geriye dönük olarak da ödenen farkı geri aldık.
Geçen hafta Tallinn`de başımıza geleni anlatayım: bir rahatsızlıktan ötürü hastaneye gitmemiz gerekti. Haritaya bakıp en yakın hastaneye gittik, akşam saatleri. Acilden girdik. Devlet hastanesi, numara alıp oturduk. Görevli kişi gayet iyi İngilizce konuştuğu gibi, son derece kibardı. Kısa bir bekleyişten sonra muayene, ultrason vs. ne gerekiyorsa yaptılar. O saatte açık eczane aramayalım diye yanımıza ağrı kesici verdiler. Çıkışta ödediğimiz rakam cidden komikti, şaşırdık kaldık.
arkadaşınıza geçmiş olsun. size de.
bu yaşadıklarınızı ben hayatın görünmeyen tarafı olarak tanımlıyorum.
sağlıktan daha önemli bir şey yokken.. sağlığınla sınanmak gerçekten zor.
sosyal haklar konusunda dünyanın neresinde olursan ol.. en iyiye layık olmalısın.
ben de resmi tatillerde ve pazar günü sgk’nın geçerli olmadığını öğrendim. bu yüzden bu günlerde hasta olmamaya dikkat edeceğim=)
tüm bunlar olurken.. yaralı bir yavru güvercine rastlayıp bayramın son günü ve akşam saati olmasına rağmen belediyeyi aradığında anında bir araç yollayarak güvercine sahip çıktıklarını da gördüm. umudun bittiği yer ve başladığı yerdeyiz. dünya konumunda.
Fransa konsolosluğunu Türkleştirdiğimiz konusunda emin değilim Cem ;) Ancak 35 yılın sonunda bana da “Al işte burası Türkiye dedikleri şey bu” dedirttiler ya, helal olsun.
İlgiden bayıldığımız günleri biz de görürüz ileride inşallah Banu Hanım
Harika bir anlatım olmuş öncelikle. Devlet hastanesindeki yaşadıkların için şaşırdık mı? Hayır, maalesef, “Burası Türkiye” dedirten bir durum. Konsolosluk da havamızdan, suyumuzdan etkilenmiş olsa gerek. Onlar da bize benzemiş.
Geçmiş olsun…
Ülkemizde insana verilen değer maalesef bu işte :(
Oysa bir Avrupa ülkesinde veya Amerika da durum tam tersi, insanı ilgiden bayıltıyorlar :)