Site icon e-vren günlüğü

Senfoni Orkestrasından Gelecek Vadeden Blog Yazarlığına

Ezgi, Bilkent Senfoni Orkestrasında fagot çalarak çoğunluğumuzun yabancısı olduğu bir sanat icra ederken yeni neslin de gittikçe yabancılaştığı blog dünyasına adım attı. Pinterest, Instagram gibi sosyal ağlar ait olduğu kuşağa daha yakın olmasına rağmen Ezgi, blog gibi zahmetli bir sosyal medya uğraşısı içine girerek bir anlamda kendi evini satın alıp orayı dayayıp döşemeyi tercih etti. Ve bu tercih, Ezgi’nin Gelecek Vadeden Blog (GVEB) unvanına kavuşarak yolumuzun kesişmesini sağladı. 

Ezgi’yle sohbetimizden bazı tespitlerim oldu ve onları burada paylaşmak istedim. Blog yazanların, okuyanların, yorum yapanların gittikçe küçüldüğü bir blog yazarı kitlesi var.

Biz blog yazarları kesinlikle doğru Türkçeyle çok iyi yazmalıyız. Bu, aynı zamanda iyi bir okur olmayı da gerektiriyor. Bu noktada Ezgi’yle blog yazarlarının öykü yazarlığı veya yaratıcı yazarlık eğitimleri alması gerekip gerekmediğini irdeledik. Ben blog yazarlarının öyküden çok, Montaigne’nin denemeleri, Melih Cevdet Anday’ın günlükleri türünde deneme ve günlük okuyarak beslenmesi gerektiğine inanıyorum. Dijital bir günlük tuttuğumuz için yazarların günlüklerini, denemelerini okumak daha faydalı olacaktır.

Ezgi’nin yazılarının büyük çoğunluğunda kullandığı fotoğrafların çekim süreci ve hazırlığından dolayı, bir içeriği ortalama üç günde tamamlayıp yayımladığını konuştuk. Bu zahmetli süreç, neredeyse hepimiz için geçerli. Bu yazının yayımlanma süreci de ortalama iki haftayı buldu. Mükemmelliyetçi düşünmek,  içerik üretme noktasında bazen bizi engelleyebiliyor. Öyle ki içeriği üretirken onu zahmetli hale getirmek bazen ters de tepebiliyor.

Blog sayesinde farklı yetenekler de kazanmaya, farklı alanlarda da kendimizi geliştirmeye başlıyoruz. Blog yazarlığı fotoğraf çekmenin, o görsel zekanın gelişmesini sağlıyor. Bunun yanında yazma yeteneğini de geliştiriyor. İlk yazılarımıza baktığımızda bu gelişimi görebiliyoruz.

Blog yazarlarının birbiriyle sürekli etkileşim halinde olması elbette çok güzel olurdu ancak bunun bir zorunluluk olmadığı da Ezgi’yle sohbetimizde altını çizdiğimiz bir ayrıntıydı. Kimse kimseyi takip etmek zorunda değil, zaten  bir şekilde birbirimizden haberdar oluyoruz ama gözümüzü kulağımızı da diğer bloglara kapatmamalıyız.

Blog Yazarları Çalıştayı girişimi ve GVEB projesi bazı blog yazarları tarafından bir dönem acımasızca eleştirildi. Ayrıca GVEB jürisi, sanılanın aksine aday bloglara yönelik otoriter bir değerlendirme eyleminde de bulunmuyor. Öyle ki oylama sonucu listeye girmeyen hiçbir bloğa geri bildirimde bulunulmuyor. Hiçbirimiz hiç kimsenin bloğunu acımasızca eleştirme kimsenin blog yazarlığını yargılama hakkına sahip değiliz, bu her kim olursa olsun. Bizi eleştirenler, en çok kendileri eleştirdikleri noktada tavır sergiliyor.

“Blogların modası geçti, blog yazan mı kaldı?” diyerek anı kaçıranları anlamak zor. Hangi sosyal ağ popülerse orada olmanız değil hikâyenizi en iyi anlatabileceğiniz sosyal mecrayı seçmeniz gerekir. Kendini en iyi Instagram’da ifade edebiliyorsa kişi, dijital kimliğini orada dilediğince inşa etme özgürlüğüne sahip. Kendini blogda var edenlerin de blogda mutlu olduğu gerçeğinin “bloglar ölüyor” ezberinden arınılarak değerlendirilmesi dileğiyle.

GVEB’in on üç kişiden oluşan yeni jürisi tarafından listeye eklenen ilk blog yazarı Ezgi Tandoğan Onat‘la yaptığımız yaklaşık 45 dakikalık YouTube canlı yayınının özetini aşağıdan seyredebilir, öne çıkan noktaları okuyabilirsiniz.

Ezgi’nin sohbetinden öne çıkan notlar:

En çok buralardayım: Instagram | Facebook | Twitter | YouTube

Exit mobile version