Tanpınar Edebiyat Araştırmaları ve Uygulama Merkezi ile Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi iş birliğiyle düzenlenen Dönence etkinlikleri kapsamında 16 Nisan 2018 Pazartesi günü “Doğumunun 100. Yılında İlhan Berk” etkinliği yapıldı. Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi Loca Salonunda gerçekleştirilen etkinlikte Orhan Kahyaoğlu, Sevengül Sönmez, Veysel Öztürk ve Yalçın Armağan döneminin kural tanımaz şairi İlhan Berk’i anlattı.
İlhan Berk’le tanıştığı güne ve sonraki yıllar kendisiyle geçirdiği anlara dair hatıralarını paylaşan Orhan Kahyaoğlu, Berk’in şiiriyle 1979 yılında Kül kitabını alarak, şairin kendisiyle de 80’li yıllarda tanıştığını ve Berk’in kendisine “Şair adam göbekli olmaz, benim gibi çubuk gibi dimdik olur.” dediğini anlattı.
İlhan Berk’in şiir üzerine çok fazla konuşan biri olduğunu “Ece Ayhan’la şiir hakkında hiç konuşulmazdı. İlhan Berk’le ise şiirden başka bir şey konuşulmazdı. Berk, şiirin dışında hiçbir şey konuşmazdı.” sözleriyle dile getiren Kahyaoğlu, bunun onu İkinci Yeni şairlerinden ayıran en temel özelliği olduğunu vurguladı.
İlhan Berk, Türk şiirinde modernistin hasıdır
“İkinci Yeni’nin en ucundaki şair” dediği İlhan Berk’i “doğayla bağı çok güçlü, hayatla kurduğu köprü bambaşka” sözleriyle tanımlayan Kahyaoğlu, Kül’ü okuduğunda yaşadığı şaşkınlığı şu cümlelerle aktardı: Kül’ü okuduğumda İlhan Berk’in dil ve metinle olan aşırı bağı, aşırı sorgusu dikkatimi çekti. Döneminin şairlerinden çok farklıydı.
İlk şiirlerinde toplumcu – gerçekçi bir anlayışın hâkim olduğu İlhan Berk’in yıllar sonra bu konuda hata yaptığını söylediğini belirten Kahyaoğlu, yaptığını hata olarak gören Berk’in şiir anlayışının İkinci Yeni’den sonra hızla değiştiğine dikkat çekti. Anlamsız, kopuk şiiri en derinlerde yaşayan Berk’in şiirlerindeki bu özelliğin 60’lı yıllarda daha da derinleştiğini, ömrünün son yıllarına doğru da bilgeleştiğini vurgulayan Kahyaoğlu, İlhan Berk’in hiçbir zaman “Ben anlamı olan şiir yazıyorum.” demediğini ifade etti.
Türk şiirinde modernistin hası denilince İlhan Berk’in ilk sırada geldiğini, şiirde yol açıcı bir görev gördüğünü söyleyen Kahyaoğlu, Berk’te güçlü bir şekilde var olan dünyayı görme, keşfetme heyecanının 60’lardaki şiirlerinde kalmadığına da dikkat çekti. Orhan Kahyaoğlu, İlhan Berk’in dünya şiirini yakından tanıyan özelliğini de şu cümlelerle özetledi:
“İkinci Yeniler arasında Fransızcayı çok iyi bilen, dünya şiirini yakından tanıyan nadir şairlerdendi. Batı şiirindeki daha uç ve deneysel çalışmaları çok iyi bilirdi. Kaynak olarak Batı’daki şiir kültürünü izler, o malzemeyle şiirlerini inşa ederdi.”
Etkinliğin yönlendiriciliğini üstlenen Sevengül Sönmez, İlhan Berk’in şiirinde Memet Fuat’ın büyük etkisi olduğunun altını çizerek, Berk’in Fuat’a çok sık mektup yazdığını ve bu mektupların âşıkane özellikler taşıdığını söyledi. Şiirlerini ilk Memet Fuat’a okutmak isteyen Berk’in şiirinin ancak o zaman şiir olacağını söylediğini aktaran Sönmez, kendisine “Elin hep üstümde gezsin” diyen Berk’e Fuat’ın edebiyat dergisinde çok imkanlar sunduğunu anlattı.
“Şiirin üzerine çok düşünmüş, bunu eskizlerle desteklemiştir.” dediği İlhan Berk’i modernist ve postmodernist bir şair olarak tanımlayan Veysel Öztürk, Berk’in “şimdiki an”a haddinden fazla değer verdiğine dikkat çekti. Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan İlhan Berk’in toplu şiirlerinin yer aldığı kitaba bakıldığında Şenlikname’den öncesi ile sonrasının çok bariz bir farklılık gösterdiğinin altını çizen Sönmez, 1972’de yayımlanan Şenlikname’den itibaren Berk’in şiirlerinde büyük puntoların, ters harflerin ve çizimlerin kendini göstermeye başladığını söyleyerek bunun, şairin artık sadece okunan, duyulan değil görülerek de okunan bir şiir yazma isteği olarak yorumlandığını belirtti.
Aslında kayayı delen incirdir İlhan Berk
Yaşadığı dönemde kusur olarak görülen ancak günümüzde metinlerarasılık olarak adlandırılan durumun İlhan Berk’in ısrarıyla erdeme dönüştüğünü vurgulayan Yalçın Armağan, bunu şu cümlelerle yorumladı:
“Eğer kusurunuzda uzunca bir süre ısrar ederseniz bu, zamanla bir erdeme dönüşebilir. İlhan Berk örneğinde de o, kendi estetik kategorisini yaratmış bir şair. Sürekli değişen bir şairdir ve onu kıymetli kılan da budur. Ama bu uzun yıllar, bir kusur olarak görülür. Turgut Uyar’ın bir şiirinin adıyla, aslında “kayayı delen incirdir, İlhan Berk.”
1960’larda geleneklerden yararlanmaya başlayan Berk’in şiir anlayışının ömrü boyunca sürekli değiştiğini hatırlatan ve “Şiir anlayışı sürecindeki tüm çelişkilerine rağmen büyük bir şair olmayı başardı.” diyen Armağan, 1955 yılında Yeni Gerçekler başlıklı yazdığı yazıda “Kimileri bunca yazdıklarımı silip şiire yeniden başlamamı anlamıyorlar.” diyen İlhan Berk’in bu tavrını bütün modernistlerin kendi tarzlarını gerekçelendirmek için kullandıkları bir argüman olarak yorumladı. İkinci Yeni şairlerinin “İkinci Yeniden önce yazanlar ve İkinci Yeni’yle yazmaya başlayanlar” olarak ikiye ayrıldığını, İlhan Berk’in İkinci Yeni’den önce yazan gruba girdiğini belirten Armağan, Berk’in İkinci Yeni’ye aykırı olan önceki şiir anlayışındaki değişimi gerekçelendirme çabasını anlattı. 1957’den itibaren İkinci Yeni’nin teorisyenliğine soyunan İlhan Berk’in 1954 yılında yazdığı Saint-Antoine’in Güvercinleri şiiriyle İkinci Yeni’nin başladığı iddiasını da paylaşan Armağan, İkinci Yeni tarzı şiirin ilk örneğinin 1953 yılında Ülke dergisinde Cemal Süreya tarafından yayımlandığı bilgisini aktardı.
İkinci Yeni’ye saldırıların hep İlhan Berk’in düşünceleri üzerinden yapıldığını, bunun sebebini de “O dönemde anlam meselesi tartışılıyor ve İkinci Yeni’yi savunan eleştirmenler bu anlamsızlık etiketinden İkinci Yeni’yi kurtarmaya çalışmaktadır.” sözleriyle açıklayan Armağan “Oysa İlhan Berk, ısrarla ‘Bu şiir anlamsızdır.’ diyerek, istenmeyen bir şeyi herkesin ayağına basarak söyleyen biri haline dönüşür. Söylemlerinin reddedilmesinden dolayı da Berk, İkinci Yeni şairlerinden sürekli yakınır.” dedi.
Armağan, 1957 yılında İkinci Yeni’yi savunurken “Biz kendi dilimizi boza boza, değiştire değiştire Fransız şiirine benzeterek bir şiir yazacağız.” diyen İlhan Berk’in 1963’ten itibaren denemeyi savunduğu yazılar yazdığını, “Bizim modern bir şiir kurabilmek için Divan edebiyatından yararlanmamız gerekir” dediğini hatırlattı.
İlhan Berk’in etkilendiği yazar ve şairleri söylemekten hiçbir zaman çekinmediğine dikkat çeken Armağan, bu süreçte sürekli fikirleri, şiiri değişen biri olan Berk’i insanların takip etmekte zorlandığını ve bundan dolayı da genelde olumsuz yargılarda bulunulduğunu söyledi. Onu eleştirenlerin başında da Memet Fuat’ın geldiğini “İlhan Berk, oradan oraya bilinçsizce savrulmaktadır.” sözleri üzerinden aktardı.
İlhan Berk’in 1957 – 63 yılları arasında yazdığı yazılarda bizim anladığımız manada semantik şiirden aslında bahsetmediğini, Berk’in “Gündelik dille kurulan her şey anlamlıdır, anlam düz yazıda aranabilir ama şiirde aranamaz. Şiir, anlamsız olabilir.” sözleri üzerinden ifade eden Armağan, Berk’in anlam dediği şeyin gösterge olduğunu, bunun dışına çıkmanın da şiire özgü olduğunu söyleyerek aslında şairin mecazı kast ettiğini dile getirir.
Yalçın Armağan, diğer şairlerden etkilendiği yönünde çok sık yapılan eleştirilere karşılık “Etkilenmekten hiçbir zaman korkmadım, etkilenme konusunda son derece rahatımdır. Etkilenmekten hiç korkmam, onu eritirim içimde.” cevabını veren İlhan Berk’le ilgili şu yorumda bulundu: Onun içinde eritme olarak gördüğü şeye bugün biz metinlerarasılık deme eğilimindeyiz ve buna olumlu bir teknik olarak bakıyoruz.
e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.