Bu soruyu defalarca sordum kendime. En son haziranda blog yazısı yazıp bırakmışım. Yaklaşık dört aydır içimden yeni bir yazı yazma isteği gelmemiş. Bunun sebebini zaman zaman sorguladım. Uzun süredir kendimi herhangi bir şeye zorlamıyorum, blog için de geçerli bu. Bloğumu kapatmadım, blog yazarlığından vazgeçmedim. Elbet vakti geldiğinde, “canım istediğinde” yazacaktım. Şu an olduğu gibi öyle de oldu. Ama bu yazıyı yazmayı nasıl ki haftalarca ertelediysem bugün yazmaya başlamam da öyle kolay olmadı. Bilgisayarın başına oturmadan önce kendime birçok bahane buldum, aç değilken atıştırdım, akşam seyredebileceğim filmi seyretmeye başladım, filmi yarıda bırakıp düzenlemem gereken bir şeyleri düzenlemeye kalktım. Çayımı da hazır edip öyle yazmaya başlayayım deyip birkaç dakika daha öteledim yazmayı. Ama işte buradayım, eğer yazmaya karar verdiysem ne kadar kaçarsam kaçayım, ne kadar ertelersem erteleyeyim o yazı eninde sonunda yazılır.
Aylarca süren suskunluğumun ardından yazacağım bu ilk yazı, bu süreçte epey şekil değiştirdi. Kendime söz verdim şikâyet yok, eleştiri yok, sitem yok, kırgınlık dile getirmek yok, birilerine gönderme yapma yok. Hemen hemen geçen ekim ayından beri yaşadıklarım beni epey hırpaladı. Her ne yaşadıysam, kimden ne kadar etkilendiysem, aldığım yaralar, çektiğim acılar, kızgınlıklarım, küslüklerim, kırgınlıklarım tamamen benimle ilgili. Buraya yazamadığım ve halen hayatımda beni üzen, birçok konuda yeni kararlar almamı “sağlayan” bazı sıkıntılarla mücadele ediyorum. Bunların başında sağlıkla ilgili sorunlar geliyor.
“Buraya yazamadığım” demişken, bu zaman zarfında bunu da çok sorguladım. Son bir yıldır çok ciddi şeyler yaşamama rağmen bunları blogda yazamıyorsam blog yazmanın ne kıymeti kaldı? Üstelik teknik değil kişisel bir blog yazarıyken. Hayatımı her anlamda burada paylaştığımı söylerken son yıllarda aslında öyle olmadığını itiraf etmeliyim. Kendime sakladığım çok şey var. Blogla ilgili bu sorgulamamın devamına unutmadan şunu da ekleyeyim: Birkaç yerde “Beni var eden şey blog” diye yazdığımı veya söylediğimi hatırlıyorum. Son dönemde yaşadıklarım bana gösterdi ki öyle bir şey yok. Bloğu ben var ediyorum. Yaşarsam, paylaşırsam, yazarsam. Bıraktığım an bloğun da bu büyük dijital arşivin de varlığı sona erer.
30’undan sonra hissetmeye başladığım, 35’inden sonra daha da artan “arınma ve tenhalaşma” isteğim hâlâ devam ediyor. Önceden fazlalık olduğunu düşündüğüm eşyalardan arınarak bunu yaparken son zamanlarda vaktimi aldığını düşündüğüm uğraşları da hayatımdan eksiltmeye başladım. Hem de hiç düşünmeden! Bunun içinde beni bilgisayarla ve cep telefonuyla bağımı artıran internetle ilgili çalışmalar da var, sosyal hayattaki uğraşlarım da. Artık en çok kendimi dinlemek, kendime öğretmek, kendime yatırım yapmak, kendime okumak, kendime vakit ayırmak istiyorum. Ben iyi, donanımlı, sağlıklı ve keyifli olursam ancak başkalarına faydam dokunabilir. Farkında olmadan kendimi tüketmişim, yormuşum, ihmal etmişim. Hâlâ bunlara sebep olduğunu yakaladığım uğraşlarımı, anında sonlandırıyorum. Çünkü zaman, geri dönüşü olmamak üzere hızla akıp gidiyor. Üstelik yapacak daha çok şeyim var.
İlginçtir yıllardır yazan biri olarak yazarlık eğitimi almaya başladım. (Ama burada hemen bir parantez açayım. İş çıkışı koşa koşa gittiğim bu uzun soluklu eğitime de beni yorduğunu, bana bir şey katmadığını fark ettiğim an bırakacağım diyerek kendime söz vererek başladım. Şimdilik iyi gidiyor ama artık kendime zorla bir şey yaptırmak istemiyorum. Beni yoran, vaktimi boşa alan hiçbir uğraşa vakit ayırmamaya çaba sarfediyorum.) Eğitimin yanında, yazmak üzerine kitaplar da okumaya başladım. Dijital ortamda herkes tarafından anında okunan blog yazıları yazmak başka bir duygu. Sanırım artık bir yandan da kendi içime çekilip her şeyi benim kurguladığım farklı dünyalar kurmak; herkes tarafından okunmayan, belki böylece daha rahat yazabileceğim yazılar yazmak istiyorum.
Hazirandan beri yazmayınca bloğumun 27 Temmuzda dolan 13. yılını da atladım. Bir şeyler yazmak içimden gelmedi, dediğim gibi zorlamak istemedim kendimi. Ekimde İstanbul’daki 6. yılım geride kaldı. Onu da yazasım gelmedi. Ama elbet birgün bir şekilde yazılır onlar. Blog benim için tutku ama tutsaklığa dönüşmesine izin vermediğim bir tutku. Bunca sessiz kaldığım dönemde buna karar verdim.
En çok buralardayım: Instagram | Facebook | Twitter | YouTube
e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Ara verip dinlenmek, dinlenirken daha iyi verim alabilmek için beslenmek ve tekrar sağlam adımlarla işe koyulmak her iş her uğraş için gerekli. Senin de yeniden yazmaya başlaman beni mutlu etti Tahsin. Baksan şunun şurasında bir elin parmakları kadar sayımız.
Maalesef haklısın Ali. Senin de blog yazarlığındaki beşinci yılını kutlarım :)
Lutfen Twitter de daha fazla aktif olun. Her zaman siziden yeni yazılar bekliyorum Evren bey.
Teşekkür ederim Mevsim. Bahsettiğin kitabı da yeni okumuştum. Kitap, yeni şeyler söylemiyor açıkçası.
Merhaba, çok içten geldi yazınız, yürekli ve samimi. Herşeyden önce sağlık dileyeyim sizin için. Ve nacizane ekleyeyim, yaşanan herşeyin her dönemin kelimelerde karşılığı olmayabiliyor. O yüzden blogda yazamadığınız şeyleriniz olması çok insanca geldi bana.
Ben daha 15 günlük bir blog yazarıyım. Daha Google bile tanımıyor.
Yazar demeyeyim mi acaba 🙂blog yazanıyım daha doğru belki.
Bir de, Mark Manson’un ustalık gerektiren kafayı takmama sanatı kitabını bir okuyun derim, sanki ilaç gibi bu döneminize.
Sağlıcakla
elinize sağlık güzel bir blog, güzel bir paylaşım.
Teşekkür ederim Sultan.
İnsan yaş aldıkça,daha az konuşuyor,anlatmak istedikleri olmadığından değil,bazen anlaşılmayacağını düşünüyor,bazen dinleyeni olmuyor,bazen de anlatmayı bile gereksiz görebiliyor.
İç aleme döndüğünde aslında olması gerekenin de bu olduğunu fark ediyorsun,kendi hesabını gören,kendi çıkıntılarını yontmaya çalışan,kendi eksiklerini gören birinin enerjisi kalmıyor,bir başkasına kızmaya,bir başkasını yargılamaya…
Doygunluk noktasına geldiğinde sadeleşme başlıyor,önce eşyalar sonra insanlar çıkıyor bir bir hayatından.Az öz olsun istiyorsun.
Tükenmişlik hissi insanı çok yoruyor,artık ruhum huzur bulsun istediğinde de,sorun yaratan,huzurunu kaçıran,enerjini düşüren her şeyden herkesten uzaklaşıyorsun.
Bunun bedeli bazen yalnızlık olurken,çoğu zaman tek başınalık oluyor.
Cümlelerin tanıdık,anlamaksa hiç zor değil.
İyi olmana sevindim. Allah ruhuna ve bedenine acil şifalar versin.İyi çalışmalar. :)
Özlettin abi kendini, eskiden çok daha aktiftin yazılarını severek okuyordum son aylarda iyice unutturdun kendini.
Teşekkür ederim Uğur.
Evren merhaba.
Aslında bloguna kişisel blogları araştırırken rastladım. Aylardır blog yazmak için araştırmalar yapıyorum. Aslında daha önce birkaç teknik yazı kaleme aldım ama bir süre sonra senin durumuna geldim yazmak bana zulüm gibi geliyordu. Ve bu yazın bana yalnız olmadığımı hissettirdi. Blogunu takip etmeye karar verdim. İnsanın kendine benzer birileri ile karşılaşması güzel. Umarım sağlığın ile ilgili güzel haberler paylaşırsın. Sağlıcakla kal.
Hoş buldum Semi.
Teşekkür ederim Ahmet.
Teşekkür ederim Mustafa.
Evren, seni okumayı özlemişim. Umarım sağlığınla ilgili gelişmeler olumlu ilerliyordur. Hep aklımdaydın. Ancak soru sorup rahatsız etmek de istemedim seni.
Hoş geldin…
Bunun ilacı işte bu yazmaya verilen aralar. İsterse 1 yıl geçsin içinizde yazma isteği, heyecanı ortaya çıkıncaya dek ara ara yazmamak insana iyi gelebiliyor. Yeniden yazmanız dileklerimle.
Deneyimli, tecrübeli, kişisel bloglar için elini kayaların altına koymuş bir blog yazarı da ara ara bu durumu yaşıyormuş, umarım çabucak atlatırsın, ardından senden güç alıp biz de atlatırız Evren abi.
Görüşmek üzere.
Yalnız olmadığımı görmek çok güzel… Benimde kendime sakladığım çok şey var. Bazen bunu bende düşünüyorum kendi kendime. Madem herşeyi blogda yazmıyorum o zaman “kişisel blog” yazmanın ne anlamı kalıyor ? Blog yazmaya başlayalı beş yıldan fazla oldu. Altıncı yıla doğru giderken zaman zaman kişisel blogumu kapatmayı düşündüğüm oldu. Ama bu yazmaktan bıktığım yada vazgeçtiğim için değil, gizli yazarlı yazma fikrinin güzel gelmesinden dolayı idi. Farklı bir alan adı ile yazmak istedim bir ara ama vazgeçtim. Olduğum gibi devam edeceğim.
Belkide istanbul’da geçen 6. yıla özel bir yazı yazmak güzel olabilirdi. Bloga bunu kaydetmek güzel olurdu ama sağlık olsun. Şu günlerde bunun önemini çok daha iyi anlar oldum. Sağlık olsun gerisi önemli değil.
Yazı yazmak bazen zor geliyor. Ama yazacak birşey bulamasam bile yazamayışımı yazmak istiyorum. Bende bir kaç yıl önce kenimi buna zorladım. Pazar yazıları serisine 1 Kasım 2015 tarihinde başladım. O günden beri her hafta birkaç satır birşeyler yazmak için kendimi zorluyorum. Az önce 156. pazar yazımı yazdım yarın sabah yayında olacak. Herşeye rağmen blogumu’da pazar yazılarımı’da blog arkadaşlarımı’da seviyorum.
Şu sıralar yeni bir blog açtım. Kişisel blogumun kişisel olarak kalması konusunda ısrarlarım devam ediyor. Netflix dizi ve filmleri hakkında tanıtım ve bölüm / sezon değerlendirme yazıları yazıyorum. Sadece dizi film değil bir kaç farklı kategoride yazılarım var. İzlediklerimden ve okuduklarımdan notlar çıkarmayı çok seviyorum. Bahsettiğim ikinci blogum keyfisanat.com yeni açtım. Neyse çok uzattım ağabey, sağlıcakla.