Dünden beri o kadar çok okuyor ve uzun zamandır bloğuma yazmıyorum ki – o birikmişlik ile yazma dürtüsü bir araya gelince – yazmayı erteleyip durmaktan bir anda vazgeçtim. edebî Podcast’in içeriğini hazırlamak için okumakta olduğum edebiyat dergisini bitmek üzereyken kenara koyup bilgisayarımın karşısına geçtim.
Çünkü işler bitmiyor. O işlerin bitmesini beklesem bu blog yazısı uzunca bir süre daha yazılmayacaktır. Aslında başka bir blog yazısı üzerinde çalışıyordum ama mükemmeliyetçi düşünüp o yazı için hazırladığım videoyu haftalardır bitiremediğimden dolayı söz konusu yazıyı da sürekli öteledim. edebî Podcast‘in yeni bölümlerinin hazırlığı, okunacak kitaplar, yapılacak işler vesaire derken farkında olmadan aylardır bloğuma sıra gelmemiş. Oysa farklı mecralarda sürekli içerik üretmeye, dünya telaşı içerisinde koşuşturmaya ve çalışmaya devam ediyorum. Bu telaşların içerisinde bloğa yazacak çok önemli şeyler olmadı mı, oldu elbette. Hal böyle olunca deyim yerindeyse artık kâğıdı kalemi ele almak, o bir türlü yazılamayan yazının ilk cümlesini kurmaya başlamak gerekiyordu.
2020 yılı, hayatıma dair değiştirmeyi çok isteyip de değiştiremediğim birkaç ayrıntıyla sona ermek üzere. Kitap okuma ve yazı yazma anlamında da bir önceki yıla göre verimimin düştüğünü düşünüyorum. Podcast içerik üretimi konusundaysa hakkımı yiyemem. Yılın ilk aylarında, neredeyse bir koltuğa iki karpuz sığdırdım. internet günlüğü podcastinin birinci sezonunu bitirmek üzereyken edebî Podcast’e başladım.
Sonra hayatıma bisikleti dahil ettim. İlkokuldan sonra 39 yaşıma kadar bisikletim hiç olmamıştı. Adını markasından dolayı “Dahon” koyduğum katlanır bisikletimle ilgili deneyimlerimi de aslında bir ara bloğuma uzun uzun yazmam gerektiğini biliyorum. Neyse, 2020 yılına dair hayatımdaki en güzel gelişmelerden biriydi bisikletli yaşam. Korona salgını sürecinde toplu taşımadan da aylarca uzak kalmayı böylece başarmış oldum.
Bu arada 2020’nin başından beri dünya, mart ayından beri de Türkiye de Kovid 19 salgınıyla büyük bir savaş vermeye devam ediyor. Ben de Türkiye’de salgının en çok görüldüğü İstanbul’da bu sinsi virüsle yaklaşık 9 aydır adeta köşe kapmaca oynayarak günlük yaşamamımı sürdürmeye devam ediyorum. Yaşadığım şehir İstanbul olunca, işe gidip gelirken veya küçük bir market alışverişinde bile sanki bir mayın tarlasında ilerlediğimi hissediyorum.
“2020, kendimi daha çok dinleyip farkında olmadığım ve farkında olup inkâr ettiğim bazı arızalarımı kabul ettiğim bir yıl oldu” deyip bu yazıyı burada sonlandırayım. 2020 bitmeden, az önce bahsettiğim o üzerinde çalıştığım yazıyı da umarım bitirip yayımlarım.

e-vren günlüğü sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
Sonumuz hayır ola:)
İnşallah Dilber, iyi yıllar dilerim.
2020 iyisiyle kötüsüyle bitiyor, umarım farkındalığımızın arttığı bir yıl olmuştur ve 2021’i daha iyi karşılarız.