2020 yılı, benim için adeta “Podcast Yılı” oldu. Çünkü podcast hazırladığım kadar blogda yazmadım, diğer sosyal mecralarda içerik üretmedim. Bir işin inceliklerini öğrenmek için ona yoğunlaşmak, daha fazla vakit ayırmak gerekiyor. Podcast de yazı yazmaya veya video içerik üretmeye göre daha fazla vakit, emek ve hazırlık istiyor. En azından kendi adıma konuşayım; benim hazırladığım “internet günlüğü” ve “edebî” podcastler için durum tamamen böyle.
Neye, nereden ve nasıl başlayacağını bilememek ilk adımı atmayı geciktiriyor hatta o adım belki de hiçbir zaman atılamıyor. Şu ahir ömrümde bir kez yüz yüze görüşmenin kısmet olduğu, yakın zamanda da diyar diyar uzaklara yerleşen sevgili Sezer İltekin‘in “Podcasti Skype’tan da yapabilirsin” motivasyonuyla ilk adımı 2019’da atmıştım. İlk konuğum da kendisiydi ve bir anlamda ilk deneme podcast yayınına imza atmıştık. Çok iyi mikrofona, cihazlara, stüdyoya ihtiyacım var, deyip onları temin etmeyi bekleseydim ya da aslında her şeyim var da vaktim yok, deseydim ve Eylül 2019’da o ilk adımı atmasaydım, 2020’de toplam 31 bölümlük podcastleri yapmamış olurdum.
Elbette her fikrini beklemeden hayata geçiren, hiçbir şeyi ötelemeyen, çok disiplinli, inanılmaz titiz biri değilim. 2020 karnemdeki en büyük zayıf ise utanarak paylaşıyorum ki kitap okuma performansım oldu. Her yıl okuduğum kitapları adet olarak değil toplam sayfa sayısı açısından değerlendirmeyi daha sağlıklı buluyorum. 2019‘da 9.914 sayfa kitap okumuşken bu sayı 2020‘de 5.685‘e geriledi. Tabii, hemen kendimi suçlu hissetmemek için bahanem de hazır: Özellikle edebî Podcast hazırlıkları için hem daha önce okuduğum birçok edebiyat kitabını baştan sonra tekrar taradım hem de onlarca edebiyat dergisini gözden geçirdim. Aslında fiziksel ve dijital okumaları bolca yaptığım bir yıl oldu 2020.
Ancak 1 Ocak 2021 itibarıyla kendimi tekrar disipline etmeye başladım. Projeler için okumalar yapabilirim ama kitaplığımda okunmayı bekleyen kitapları da bir an evvel eritmem gerekiyor. Bu sebeple -yanlış hatırlamıyorsam- iki yıl önce başladığım ama 2020’de biraz ihmal ettiğim “her gün 1 saat kitap okuma” şartımı tekrar devreye soktum. Yoğun iş temposunu, kendi içerik üretim uğraşılarımı, yorgunluğu, vakitsizliği, “canım hiç mi oturup bir film/dizi seyretmemeyim”i bahane olarak sıralarsam elbette ki kitap okumaya hiçbir zaman sıra gelmeyecek. Oysa nasıl ki her akşam yemeğimi yiyip sabahları kahvaltı ederek bünyemi beslemem gerekiyorsa zihnimin, ruhumun, beynimin, kültürümün -aslında tam anlamıyla benim- kitapla da beslenmeye ihtiyacı var.
Bu sebeple… Her şeye -eğer istenirse- vakit vardır. Vakit -eğer istenirse- her işe yeter. Yeter ki o işi yapmaya, o kitabı okumaya niyetimiz, arzumuz, isteğimiz olsun. Bu “vakit vardır, niyet yoktur” sözünü tabii ki kendimi sadece kitap okuma disiplinine sokmak amacıyla kulağıma küpe etmedim. İhmal ettiğim bloğumda yazmak için de yakama iğneledim. Instagram’dan hikâye paylaşmaya, podcast yapmaya, tivit atmaya vakit bulan Evren, -her seferinde kendisini var ettiğini söylediği- bloğunda niçin daha az yazsın ki? Bu zaten kendimle büyük bir tezatlık. 2005’ten beri aralıksız blog yazan biri olarak arada bu tembelliği kendime hak görüyorum, podcast gibi yeni başladığım bir uğraşı geliştirmek için ona daha fazla vakit ayırmama da hak veriyorum. Ancak! Bir yerde frene basmalı ve yaptığım bütün işleri besleyen bloğu, blog yazarlığını merkezde tutmalıyım.
Ömür biter bahaneler bitmez
Dünyanın işi bitmez, bitmesini beklersek de bizi besleyecek asıl önemli uğraşlara sıra gelmez. “2020 biter, salgın biter, Trendyol indirimleri ile Netflix’te seyredilecek film ve dizi önerileri hiç bitmez.” Ama ömür hızla biterken diğer yandan okunacaklar listesine yeni kitaplar eklemeye devam ediyorum/z. O yüzden, günün sonunda yapmam / bitirmem gereken her ne iş olursa olsun yapılacaklar listemin ilk sıralarına “kitap okumayı ve blogda yazmayı” koyarak “vakit yok” bahanesini bertaraf edip “niyet var” gerçeğini uygulamaya başladım.
Son bir konu. 2020’de blog yazarlığıyla ilgili birkaç çevrim içi yayına katıldım. Üniversitelerde yaptığımız çalıştaylarda da özel sohbetlerimizde de sürekli karşılaştığımız ve artık ezberlediğimiz sorular, o çevrim içi yayınlarda yine soruluyor. Birini tahmin edersiniz: Blogdan para kazanılır mı? Bu ve blog yazarlığıyla ilgili diğer tüm sorulara yanıt olacak -katıldığım çevrim içi yayınların videolarından oluşan- bir içerik üzerinde hâlâ çalışıyorum.
Elbette şu açıdan da bakıp çok mutlu oluyorum: Facebook, YouTube, TikTok, Twitch, Twitter, Instagram bombardımanları arasında 2021’de bile hatırı sayılır şekilde blogdan ve blog yazarlığından hâlâ konuşuluyor olması da ayrı bir keyif ve büyük bir umut ;)
Çok teşekkürler paylaşımınız harika
Web siteniz çok güzel. Birçok içeriğinizi takip ediyoruz, emeğinize sağlık. Biz sizi takip ve tavsiye etmeye devam edeceğiz. Çok teşekkürler.