Şu an bu yazıyı okuyor ama dijital okuryazarlığın ne olduğu konusunda fikir sahibi değilseniz şaşırmakta haksız sayılmam. Blog okuma kültürüne sahip bir internet kullanıcısı veya blog yazarının dijital okuryazarlık seviyesinin sıradan internet kullanıcılarına kıyasla daha yüksek olduğuna inanıyorum. Bu inancımı Medya Okuryazarlığı Derneği Başkanı Candu Aydemir Coşan‘la da paylaştım. Kendisini, Süleyman Demirel Üniversitesi İşletme Bölümü adına yaptığım Yeni Medya ve İçerik Üretimi söyleşilerinin son bölümünde ağırladım. Daha önce de internet günlüğü podcastime konuk ettiğim Cansu Hanımla çok verimli bir çevrim içi yayın gerçekleştirdiğimize inanıyorum.
İnterneti, sunduğu fırsatlardan ibaret sanıp dijitalden tek taraflı beslenen bir kesim var. Oysa internet de bizden beslendiği, oraya yönelik faydalı içerikler üretebildiğimiz sürece gelişir. Dijital okuryazarlık, internette üretilen ve paylaşılan içeriklerden de beslendiği için özellikle içerik üreticilerinin pozitif içerik üretimine odaklanmaları gerektiğini düşünüyorum. Blog yazarlarına, diğer mecralarda içerik üretenlere internet okuryazarlığına dair büyük sorumluluklar düşmekte.
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun olduktan yıllar sonra aldığım editörlük eğitimi ne kadar yanlış yazdığımı; katıldığım eleştirel öykü okuma atölyesi de metinleri ne kadar yanlış okuduğumu, nasıl okumam gerektiğini anlamamı sağlamıştı. Dijital okuryazarlık eğitimleri de interneti ve sosyal ağları ne kadar yanlış ve verimsiz kullandığımızı anlamamız konusunda bilinçlenmemizi sağlamakta.
Çevrim dışı hayattaki okuryazarlık seviyesiyle çevrim içi ortamdaki okuryazarlık örtüşmeyebiliyor; bir de böyle bir tezatlık var tabii. Yüksek lisans yapmış biri veya bir profesör, dijital okuryazarlık konusunda çok zayıf olabiliyor ama temel düzeyde eğitim almış biri dijital okuryazarlığı iyi olduğu için interneti çok daha bilinçli kullanabiliyor.
Dijital okuryazarlık, özellikle gençlerin siber zorbalık karşısında ne yapması gerektiği konusunda farkındalığa sahip olmasını sağlarken herhangi birinin siber dolandırıcılığa kolay kolay maruz kalmasının da önüne geçecek bilinci sağlıyor. Diğer yandan internetin eğlendiren, keyifli vakit geçirten yüzünden ibaret olmadığını tehdit ve tehlikelerle dolu olumsuz yönleriyle ilgili de bilinçlenmemizi sağlayarak siber dünyada etkin bir şekilde var olabilmemize yardımcı olur. Aynı zamanda dijital okuryazarlık; sosyal ağlardaki dezenformasyonun, dijital faşizmin, siber ırkçılığın, post-truth’un (hakikat ötesi) panzehiri.
Çevrim içi ortamda hak arama kabiliyetini, yolunu, yöntemini öğrenme, olası bir haksızlığa baştan engel olma ya da söz konusu haksızlığa karşı atılması gereken yasal adımlar konusunda da dijital okuryazarlık kişiyi daha donanımlı hale getiriyor.
Bu arada Avrupa Komisyonu Bilim ve Bilgi Servisince hazırlanan “Vatandaşlar için Dijital Yeterlilik Çerçevesi” başlıklı raporda kullanıcıların dijital ortamlarda sahip olması gereken temel becerilere bakmakta fayda var. Raporda “dijital veri ve bilgiye erişme, yönetme; iletişim ve iş birliği (dijital ortamlarda iletişim kurabilme, iletişime dair etik kuralları bilme/uygulama); Dijital içerik üretme; Güvenlik (Kişisel verileri koruma); Problem çözme (Teknik sorunları çözme, dijital teknolojileri üretken kullanma, dijital yeterliliklerin farkında varma.) yeterliliğine sahip olunması gerektiği sıralanıyor. Bu beş maddenin bir ya da birkaçının birçok insanda eksik olduğunu görmek mümkün, özellikle de çevremizde.
İnternet uygulamaları, yeni sosyal ağlar geliştikçe dijital okuryazarlığın kitabı da yeniden yazılıyor adeta. Dijital okuryazarlık eğitiminin hayat boyu belli aralıklarla güncellenmesi, yenilenmesi gerekiyor. Bu gerçeği de göz ardı etmemeli.
Dijital okuryazarlığı sadece bireysel bir sorumluluk olarak göremeyiz. Toplumsal, kurumsal açıdan, ülke ve devletler olarak da dijital okuryazarlığın geliştirilmesi çok önemli. Tabii bütün bir yazı boyunca dijital okuryazarlığa dair kendi görüşlerimizi aktardım ;) Cansu Hanım’la sohbetimizden bu konuda daha fazla verim alınacağına eminim: