6 Şubat gecesi saat 4’e kadar uyumamış, değerli hocam Mükerrem Kürüm’ün konuk olduğu Asıl Bunu Konuşalım’ın 10. bölümünün ses düzenlemesini tamamlayarak 6.30’da yayımlanması için planlayıp yatmıştım. Sabah uyandığımda on bir ili darmadağın eden Pazarcık merkezli depremden haberdar değildim. Ta ki işe gitmek üzere evden çıkıp metroya yürürken Twitter’a bakana kadar. “7.7 şiddetinde deprem” ibaresini görünce ilk başta algılamayadım, 1999’daki depremin yıl dönümü mü, ondan mı bahsediliyor acaba, dedim. Haber kanallarının YouTube canlı yayınlarına girip “10 ilde deprem” alt yazılarını okuyunca büyük şok yaşadım, olayın gerçekliğini başta kavrayamadım. Ofise vardığımda ilk işim o bölgede yaşadığını bildiğim üniversiteden sınıf arkadaşlarıma ulaşmaya çalışmak oldu. Kahramanmaraşlı, Adıyamanlı, Hataylı ve Adanalı arkadaşlarıma ulaşıp durumlarını öğrendim. Sonraki süreçte de özellikle Hatay’daki arkadaşlarımı her gün, günde iki kez aramaya çalıştım çünkü diğer arkadaşlarıma göre onlar daha ağır etkilenmişti depremden.
Bugün depremin 21. günü. Yaşanan acıların tarifi yok. Yürekleri parçalayan hikâyeler var. Orada olanlarla, depremi bizzat yaşayanlarla empati kurabilmemiz şüphesiz mümkün değil. On bir ilde fiili hasarlara yol açan deprem milletçe hepimizin ruhlarında, hayatlarında, geleceğe dair umutlarında da derin tahribatlara yol açtı. Birkaç saniye ya da dakika sürüp bitse de depremin tahribatı, hayatlarımızda açtığı yaralar bir ömür devam edecek. Afetin ruhlarımızdaki, gönüllerimizdeki ağırlığı – hele ki bizzat bunu yaşayanlar üzerindeki etkisi- yıkılan binalardan, kolonlardan, betonlardan çok daha ağır.
6 Şubat’ta sadece on bir il, ilçeler, köyler, kasabalar, binalar yıkılmadı. Ruh sağlığımız, umutlarımız, planlarımız hatta insanlığımız da yıkıldı. Bu süreçte milletçe hızla birlik beraberlik içerisinde olabildiğimizi, dayanışmayı, koşulsuz yardımlaşmayı da gördük; zaman zaman insani duyguların nasıl yıkılabildiğini de… Hepimiz insanlık adına ağır bir sınav verdik, vermeye de devam ediyoruz; kimimiz iyi kimimiz kötü veriyoruz bu sınavı.
Depremi bizzat yaşayan, yaralanan, yakınlarını kaybeden, enkaz altında saatlerce/günlerce bekleyip kurtulanların yanında kendi duygularımdan, psikolojimden bahsetmeye utanırım. Çok çok üzülüyorum! On binlerce insanımız yaşamını yitirdi; hepsine Rabbim’den rahmet diliyorum; mekânları cennet olsun, nurlar içinde yatsınlar. Hayatta kalan tüm deprem mağdurlarına, milletimize de şifa ve sabır diliyorum.
Böylesi üzücü olaylar yüreklerimizi parçalayan hikâyelerin ortaya çıkmasına yol açarken, gönlü/yüreği güzel kahramanlarla da tanışmamıza vesile oluyor. 6 Şubat depremlerinde enkazlardaki arama kurtarma ekiplerinden çok fazla görüntüler paylaşıldı basında, sosyal medyada. Can acıtı depremin içinde, bizi dehşete düşüren olaylar arasında insan bazen, umutlarını canlı tutacak böyle haberlere de ihtiyaç duyuyor. Tıpkı 76 yaşındaki Ispartalı Emine Teyzeyi enkazdan kurtarmaya çalışan arama kurtarma gönüllüsü Çetin Çağlı’nın sosyal medyaya yansıyan videosu gibi.
Onun gibi onlarca, yüzlerce kahramanlık hikâyesi var. Allah hepsinden razı olsun. İyiliğe Çağrı Derneği bünyesindeki İyilikte Buluşan Afat Gönüllüleri (İBAG) Arama Kurtarma ekibinden Çetin İstanbul’a dönünce, kendisinden sekiz gün boyunca deprem bölgesinde yaşadıklarını dinledim. Çetin’e ve onun gibi deprem bölgesine koşan, canla başla yardımda bulunan tüm arama kurtarma ekiplerine, gönüllülere, vatandaşlara minnettarım.
Bu, Podcast Asıl Bunu Konuşalım’ın ilk özel bölümü oldu. Umarım, bundan sonra böylesi acı olaylar üzerine özel bölümler yapmam. Sevgili Çetin’in anlattıkları baştan sona çok önemli, çok değerli.