Kimse kusura bakmasın!

“Türkiye’nin gururu ayaklar altına alındı! Haçlı zihniyeti yeniden hortladı! Milli marşımıza saygısızlıkta bulundular! Hakemler bile özellikle Türk düşmanlarından seçilmiş!”

Sporun hiçbir dalıyla, hele hele futbolla hiç alakam yoktur. Kendimi bildim bileli haz almamışımdır futbol maçlarından! Çünkü bilirim, yapmam gereken çok daha önemli işler vardır.

Dün nasıldı bilmem ama günümüzde futbola, insanları uyutma ve insanların sırtından para kazanma gibi kötü bir işlev yüklendiği ortada. Bu anlamda futbol maçının da “milli” sinin olacağına inanmıyorum. Vatan, millet yeşil sahalarda kurtarılmıyor! Milli Marşa saygı ya da  bir milletin üstünlüğü de stadyumdaki bir avuç insanla olmuyor.

Milli maç gecesinde Türk Milleti nasıl ki 90 dakika uyutulduysa maçın ertesi günü de asıl yapmaları gereken işlere odaklanmamaları sağlandı. Öğretmen derste, doktor poliklinikte maçın muhabbetini yaptı. Canlı yayınlar, tartışmalar, Türk Milliyetçiliği, dökülen timsah gözyaşları… Fatih Terimler, Hakan Şükürler her şeye rağmen dün gece milyarları cebe indirdi. Maçı yayınlayan tv kanalı da reklam gelirlerini…

Bugün gazete manşetleri Milli Maç fiyaskosunu manşetten verdi. Türkiye’ nin tek derdi buyken, Star gazetesi manşetine, doktor ihmali yüzünden sakat kalan Hilal’in Çığlığı’ nı taşıdı! Demek ki bu ülkede manşete yakışacak daha önemli konular vardı. Dünya Kupasına katılmaya hak kazansaydık Türkiye’ nin sorunları da halledilmeyecekti, Türklere saygı da artmayacaktı.

Futbola yapılan trilyonluk yatırımlar eğitimimize, bilim adamlarımıza yapılsaydı, kültürel ve bilimsel araştırmalara aktarılsaydı, bugün yeşil sahalardaki sahte zaferlere muhtaç olmazdık. Dünyada, edebiyattan bilime her alanda söz sahibi olur, bu kadar ezdirmezdik kendimizi ! Milli marşımıza saygısızlık edilmesi, futbolcularımızın dövülmesi, Avrupa basının bize hakaret etmesi gibi kötü olaylara mahal vermemiş olurduk. Futbolda kaybederdik belki ama bilimde, sanatta, eğitimde zaferler kazanırdık.

Pakistan’da açlıktan ölen bir çocuk için üzülmüyoruz, kaçan bir penaltıya üzüldüğümüz kadar! Hilal’lerin çığlığını duymuyoruz, Dünya Kupasına katılamamanın acısıyla sarf ettiğimiz küfürlerden dolayı. Ve sanki cennetle müjdelenmişiz gibi saatlerimizi boşa harcıyoruz  milli maçlar, diziler, sanatçı skandallarıyla…

Kimse kusura bakmasın beyler! Türklüğün şanı yeşil sahalara, dünya kupalarına, yabancı hakemlere bağlı değil! Kapat televizyonunu da, aç yatan komşunla ilgilen biraz!

Oturan Boğa ile yaptığım röportajın “kısa” olduğundan yakınanlar oldu. Bülent KÜÇÜKASLAN, işlerinin çok yoğun olduğunu söyleyince soruları kısa tutma gereği duydum. Yaptıkları yorumlarla Net – Biz tartışmasını yeniden alevlendirmeye çalışanlara gelince: Bu röportaj kimin haklı, kimin haksız olduğunu ispat etmek için yapılmış olsaydı, sorulan sorular başka türlü olurdu. Kaldı ki verilen cevaplar da ortadadır. Önemli bir gerçek de röportajın siteye yerleştirilmesiyle 48 saat içinde 167 defa okunmuş ve 2 kişi haricinde olumlu tepkiler almış olmasıdır. Bu da Bülent KÜÇÜKASLAN’ın insanların gözündeki olumlu imajının göstergesidir.

Engelliler.Net’i savunan arkadaşlara son bir söz daha: Engelli değilim, engellilere destek veren biriyim. Şahsıma yapılan hakaret ve iftiralar, mesajlarımın editör tarafından silinmesi nedense NET’ de oldu, BİZ’ de değil. Gerçekler BİZ’ de ne kadar da NET değil mi :) Bu da size kapak olsun !

Bu yazı, blogcu.com’daki ilk kaydından buraya 15.04.2017 tarihinde taşındı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir