Selahattin Özpalabıyıklar Cevapladı: Editörlüğe Nasıl Başlanır?

Çevirmen ve editör Selahattin Özpalabıyıklar, Kafka Okur dergisinin Konu: Atölye* bünyesinde başlattığı “Nasıl Başlanır?” söyleşilerine katıldı. Özpalabıyıklar, dekorculuktan editörlüğe uzanan yolculuğunu anlattığı söyleşide editörlerin sahip olması gerektiği özelliklerden hızla gelişen yapay zekanın editörler için tehlike arz edip etmediğine dair pek çok konuda görüşlerini paylaştı.

Bir dekor ustasının yanında çalıştığı dönemlerde yaşadığı Çubuklu’ya sadece iki adet Milliyet Sanat dergisi geldiğini ve birini kendisinin aldığını söyleyen Özpalapıyık, hayatının ayrıntıları bilinirse yolunun dekorculuktan editörlüğe nasıl uzandığının herkese normal geleceğini belirtti. İlkokulda kendisine “Masa başı iş yapacağım; masamda kâğıtlarım, kalemlerim, kitaplarım olacak ve hayatımı yazmakla kazanacağım.” diye söz verdiğini, gözünün her zaman dönemin basın merkezi Cağaloğlu’nda olduğunu anlatan Özpalabıyıklar, ortaokul mezunu** olmasına rağmen yayınevleriyle görüşmekten çekinmediğini, gösterdiği cahil cesaretinin kendisine birçok kapılar açtığını söyledi. Yapı Kredi Yayınları da dahil çalıştığı her yerde ortaokul mezunu olarak görev yaptığını, hiçbir yerde kendisine diplomasının sorulmadığını belirten Özpalabıyıklar, “Bu durum 2010 yılında Doğan Yayınlarında çalışana kadar sürdü. Yıllar sonra ilk kez orada bana diplomam soruldu.” dedi.

Benim bütün derdim dil

Bugün yayınevlerinin, editörlerde lisans diploması aradıklarını ancak edebiyat mezunu olma şartının aranmadığını; editörün deneyimli olmasının daha çok önemsendiğini vurgulayan Özpalabıyıklar, yayınevlerinin editörlük ihtiyaçlarını adeta kapalı devre şekilde kendi çevreleri içinde çözmeye çalıştıklarını, sektörün hızla büyümesiyle editörlük ilanlarını yeni yeni vermeye başladıklarını belirtti. Ortaokul tahsiline rağmen çok okuyup yazdığı, yabancı dile yatkınlığı olduğu ve yayınevleriyle kurduğu cesur iletişim sayesinde kendini kabul ettirdiğinin altını çizen Özpalabıyıklar, bunca yıllık editörlük ve çevirmenlik tecrübesinde dini – siyasi kuralları değil sadece dilin kurallarını önemsediğini söyledi.

Mesleğinin ilk yıllarında Temel Britannica’da redaktörlük yaptığını, ansiklopedi redaktörlüğü ile kitap editörlüğünün aynı olduğunu söyleyen Selahattin Özpalabıyıklar, Z maddesi tamamlanıp yayımlansa bile hiçbir sözlüğün asla bitmediğinin, zaten bitmiş sözlük olamayacağının çünkü yaşayan bir varlık olan dilin, kendini sürekli yenilediğinin altını çizdi. Özpalabıyıklar, eskiden gazetelerde haber redaktörü çalıştırıldığı, ancak günümüzde ayrı bir redaktör istihdam edilmediği için gazetelerde kötü yazılmış haberler okuduğumuz eleştirisinde bulundu.

Editörlük alışkanlık yapar, dayanamayacaksanız girmeyin

“Kimse kimseye bir şey öğretemez. Ancak öğrenmenin yöntemini öğretebilir. Hocaların görevi budur. Bilgiyi öğretemem, bilgiye nasıl ulaşılacağını gösterebilirim.” diyen Selahattin Özpalabıyıklar, “Her zaman pratik önce, teori sonradır. Editörlük, zanaattır ve bol pratikle öğrenilir. Türk annelerinin en güzel yaptığı yemekler niçin kuru fasulye ve pilavdır? Çünkü en çok bu yemekleri yaparlar.” dedi.

Editörlükte başta çok zorlanıldığını, çok basit hatalar yapıldığını ancak kitaplarla uğraştıkça onun neresinde sorun çıkabileceğini editörün bilmeye başladığını belirten Özpalabıyıklar, editörün her metne kuşkuyla yaklaşması gerektiğini “Editör, kuşkucu olmalı. Atatürk, 1881 yılında doğmuştur yazıyorsa, bunu bile doğrulamalı. Metin, yazardan veya çevirmenden size geldiğinde ya gelen metne sonuna kadar inanacaksınız ya da hiçbirine inanmayacaksınız. Ama bu ikisi birbirini götürmeyecek, bu dengeyi sağlamak editör olarak size kalmış.” sözleriyle ifade etti.

Bir kitabı okuyup okumamaya nasıl karar verilir?

Özpalabıyıklar, bir kitabı satın alıp okumaya karar vermeden önce okurun hızlıca nelere dikkat etmesi gerektiğini dört maddede özetledi:

Okumada sınır olmamalı. Zamanla zaten seçici olmaya başlarsınız. Belli bir süre sonra vaktinizi boşa harcayacağını düşündüğünüz kitapları almamaya başlıyorsunuz. Bir kitabı elinize alıp, okuyup okumamaya karar vermek için;

  • Önce arka kapak yazısını
  • İçindekileri
  • Varsa sunuş yazısını
  • Dizin ve kaynakçaya hızla göz atılmalı.

Kitabı yayımlayan yayınevi de kitap seçiminde çok önemli.

Yapay zeka, editörlerin yerini alır mı?

Yapay zeka sayesinde artık makinelerin de kitap yazmaya, çeviriler yapmaya başlamasıyla ilgili ne düşündüğü sorulan Özpalabıyıklar, bu gelişmenin kendisini bir çevirmen olarak endişelendirmediğini, editörlük adına da bir risk görmediğini şu sözlerle ifade etti:

Çeviriyi, insan odaklı zannederdim. Ancak Google Translate’ı her gün deniyorum, aynı cümleyi her gün çevirtiyorum ve her seferinde değişiyor, her denemede yeni bir şeyler öğreniyorum. Google Translate öğreniyor ve öğrendiğini unutmuyor.

Çevirmenin makine olmasını kendi adıma kabul edebilirim belki. İnsan faktörünün önemi şuydu, yerine göre iki kelimeden birini seçersin, duygular, hesaplar yaparsın. Bunlar makineye öğretilebilir. Bugün çok hassas ameliyatları robotlar yapmıyor mu? Yirmi yıl sonra makine, insan kadar çeviri yapamazsa şaşırırım.

Öğretilse makine bize takır takır bir Oğuz Atay romanı yazabilir ama yazar ve şairin, insanın kendisi olmasını istiyoruz, o kesin. Editörün durumu farklı. Editörün her zaman işi olacak. Editör aynı zamanda yazar gibi, okur gibi, yayıncı gibi düşünür. Kitabın nesne olarak ortaya çıkma aşamasındaki ayrıntıları makine henüz yapamaz. Editörlük daha komplike bir iş.

Selahattin Özpalabıyıklar’ın Editörlüğe Nasıl Başlanır? söyleşisinin devamında öne çıkan satırlar şu şekilde:

İçiniz rahat etsin, metinler üzerinde çalıştıkça her yeni metin size kendini açar, ihtiyacını söyler.

Editörün hayatın içinde yer alması gerekir. Dildeki gelişmeleri takip etmeli. Günlük hayat çok önemli. Günlük hayatın içinde olmak hem kişiyi mutlu ediyor hem de editörün işine çok yarıyor.

Edebiyat, bilim dışı duruyor; çok bireyesel bir uğraş gibi. Oysa edebiyat formülleri, kuralları olan bir bilim olabilir.

**Selahattin Özpalabıyıklar, 1980 darbesi öncesi Basın Kartı alma için en az ortaokul mezunu olma şartı arandığını ancak bir gün ortaokul mezunu bir muhabirin Kenan Evren’e olmadık bir soru yöneltmesinden dolayı basın kartında tahsil durumunun lise mezuniyetine yükseltildiği bilgisini paylaştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir