ADA-BİYAT

Ahmet Zeki Muslu‘nun konuşması uzayınca Sina Akyol‘un uykusu geliyor. {ya da bana öyle geliyor.} Yüzünü eliyle kapıyor, başını bir kaldırıp bir indiriyor, arada bir Muslu’nun tarafına bakıp gözlerini kırpıyor. Sol tarafımdaki beyfendi sürekli şikayet durumunda. Herkesle aynı şeyi söylüyor, program kaç dakika sarktı diyor. Arkamdaki diğer beyefendi de Haşim’in Ha’sının uzatılmamasından şikayet ediyor. Ben de dönüp bir tane de Atilla İlhan duydum. diyorum :) Ön koltuklardan sıradışı giyimli iri yarı biri sinirli sinirli kalkıp biz işte hep bu yüzden kaybediyoruz! deyip çıkıp gidiyor. Aynı kişinin 3 defa girip çıktığını gözlemliyorum. Konuşma sırası Halim Yazıcı‘ya gelip de benim metnim 17 sayfacıkdeyince herkeste soğuk duş etkisi yapıyor. Neyse ki şakaymış :) Kuşadası İlçe Halk Kütüphanesi‘nin bahçesinde ayrı bir hava… İçeride sıkılıp dışarıda soluk alanlar var.Bu kadar edebiyat yeter, biraz adayı dolaşmak lazım. 12 günlük ada alışkanlığı büyük bir su kütlesi görmeye sürüklüyor beni. Dev bir gemi yanaşmış Kuşadası Limanı’na. Bir zamanlar kütüphane memurluğu yapan bir bayanla tanışıyorum. Malatyalı’ymış, Ankara’da görev yapmış ve 20 yıldır Kuşadası’nda yaşıyormuş. Buna rağmen hala kendisini Kuşadalı olarak görmüyor. Süs eşyaları sattığı küçük bir dükkanı var. Saat akşamüzerine doğru yaklaşıyor  ancak henüz gemiden hiçbir müşteri alışverişe gelmemiş; çoğu esnafın canı sıkkın.

Annemden telefon geliyor. Haktan yarın İstanbul yolcusu. Onu ve Mustafa‘yı çaya davet etmiş. Saat 16.00’da evde alıyorum soluğu. Teyzeoğlu ve dayıoğlum geliyor. Annem hepinizi en iyi yerlerde görmek istiyorum diye başlıyor 5 çayına. Seda Nur’un lezzetli ikramları karşısında kendimden geçiyorum. Teyzem katılıyor sonra bize. Neredeyse 1 aydır görüşemiyoruz. The Island-Ada projesinde kilo aldığımı iddia ediyor ki haklı :)