Avrupa Yakası’ndan Gına Gelmedi mi?

Avrupa Yakası, üç yıl önce ATV ekranlarından Türk seyircisine merhaba dediğinde işte aradığım komedi dizisi! demiştim. Bugün halen daha Demet Akbağ, Özgü Namal gibi isimlerden sonra beni en çok güldüren bayanlardan biri Gülse Birsel. G.A.K.‘la hayranı olmuş, Avrupa Yakası ile büyük bir sevince kapılmıştım. Gel gelelim Türkiye’nin gelmiş geçmiş en başarılı sit-com’undan nedense yeni dönemde sıkılmaya başlamıştım. Bu soğumada Ata Demirer ve Evrim Akın‘ın diziden ayrılması etkili mi bilmiyorum ama Peker Açıkalın ve Engin Günaydın‘ın tüylerimi diken diken eden iğrenç Türkçleriyle esprilerinin diziden soğumamda büyük etkisi olduğu kesin.

Gülse Birsel’in attığı adıma gülen biri olmama rağmen iki yıldır Avrupa Yakası’nın tek bir bölümünü bile seyretmedim. Ortada bir haksızlık söz konusu, farkındayım. Seyretmediğim bir diziden gına geldiğini söylemek pek de sağlıklı bir değerlendirme olmuyor gibi ama Türkiye’de bir diziyi seyretmek için sadece magazin programlarını takip etmenin yeterli olduğu da acı bir gerçek. Avrupa Yakası, bizim ailenin kitlendiği tek dizi Yaprak Dökümü ile aynı saate gelince doğal olarak hepten seyredilme şansını yitiriyordu bizim evde.

Avrupa Yakası’nın Bitmesi Gerekir{miş}

Bugün Akşam Gazetesi‘nin haftasonu ekinde yapımcı Fatih Aksoy da Avrupa Yakası’nın miadını doldurduğunu iddia ediyor. Ona göre Türk seyircisi dört yıl süren bir diziyi seyretmezmiş. Peker Açıkalın’ın diziden ayrılmasının yeni bir kan kaybı olduğunu söylüyor ve dizinin artık bitmesi gerektiğini açık açık dile getiriyor. Med Yapım‘ın patronunun sözleri bunlar. Gülse Birsel de bir an evvel daha ön planda olduğu farklı bir projeyle ekrana geri dönse muhteşem olur. Ata Demirer’in gölgesinde kalmıştı, sonra Peker Açıkalın’la Engin Günaydın’ın… Bu sezon da yeni oyuncular Gürgen Öz ve Binnur Kaya‘nın isimleri magazin programlarında kendi isminden daha çok dönerse hiç hoş olmayacak.

TÜRK MUCİT

Perşembe akşamları televizyonun altını üstüne getirme akşamımdır. Okul dersleri bitmiş, haliyle yorucu bir haftayı geride bırakmışımdır. Yine kanallar arasında dolaşırken bu perşembe akşamı, NTV‘nin yeni yarışması Türk Mucit‘in tanıtımlarına denk geldim.

Kanal D‘yi açıyoruz, Dobra Dobra kavga ediliyor, Sabahların Sultanı Seda Sayan‘da dedikodular yapılıyor, öğleden sonra Esra Ceyhan milleti kışkırtıyor. Show Tv‘yi açıyoruz Serap Ezgü bağırıp çağırıyor. ATV‘de ismini hala öğrenemediğim bir bayan Yeter Artık programıyla seyirciye “yeter artık!” dedirtiyor. Popstar Alaturka, şarkı yarışmasından çok Bülent Ablamız ile Armağan eniştemizin aşkı üzerine kurulmuş vaziyette ilerliyor. Buzda Dans‘ta danstan çok kavga ediliyordu. Çok şükür bitti derken Şarkı Söylemek Lazım‘la Türk Milletine yeni bir uyku hapı verildi. Star Tv ne yapacağını şaşırdı; Amerikan askerlerini andıran bir kılıkta “şöhretsiz ünlüleri” Acemi Birliği‘ne soktu. Üstelik bütün bu programları bilmek için yayınlandıkları saatte ekran başında olmak da gerekmiyordu. Türk medyası hizmette sınır tanımıyordu: Ali Kırca üç siyaset haberinden sonra, Mehmet Ali Birand ise ilk flaş haberinde kanallarının dizilerini, sanatçıların olay aşklarını ana haber bültenlerinde ekranlara saçıyordu.

Televizyon yayıncılığının artık geriye dönüşü mümkün olmayan kirlenmesi nereye varacak kestirmek zor. Ne kanal adı ne de yarışma ve tartışma programları saymakla biter. Ama NTV’nin tanıtımlarından ve internet sayfasındaki kısa bilgilendirme yazısından anladığım kadarıyla ilk defa dişe dokunur bir yarışma programı başlıyor. Çünkü onlarTürkiye icadını arıyor! sloganıyla ve Teknoloji harikaları peşinde değiliz. Hayatı kolaylaştıracak orijinal projeler, insanların satın alacağı işler arıyoruz… diyerek son derece iddialı bir şekilde Türk Mucit’i ekranlara getirmeye hazırlanıyorlar.

Yine de en iyisi çok fazla kumandaya dokunmamak, televizyona elimizi verip kolumuzu kaptırmamak. {En azından kendi adıma…}

RAMAZAN’IN ARDINDAN

Ramazan‘ın son sahuru sonrasında yazıyorum bunları. Hayatın nasıl da hızla akıp geçtiğini bir kere daha görüyorum, ilk sahurda yazdığım yazıyı hatırladığımda.

Dün akşam İlknur, Fatih, Deniz, Ozan, kardeşlerim İbrahim ve Ziya ile Deniz’lerin aperatif dükkanında iftar açtık. Deniz’in yaptığı içinde 1 gr bile tavuk eti bulunmayan tavuk göğsü tatlısını :) yedikten sonra cümbür cemaat TABU oynamaya gittik. “Ele başı” kelimesini tahmin etmeye çalışan İlknur, literatürümüze yeni bir tanım kazandırdı: Ele Beyin :) Gece 12’ye kadar da Pınarbaşı’nda çiğdem yiyip, dev satranç taşlarını oynadık. Ve öyle yüz göz olduk ki, bayram boyunca görüşmemeye karar verdik :)

Bu Ramazan, Türk televizyonları başarılı bir sınav verdi diye düşünüyorum. Geçen Ramazanlarda bir anda üzerine ölü toprağı serpilen başta Kanal D, ATV, Show Tv gibi ulusal kanallar sahurda bile canlı yayın programları gerçekleştirdiler. Gerçi Kanal D, Ramazan’ın yarısından itibaren son 4 yıldır yayınladığı Miladdan Önce kalma Türkülü programını sahurda yine pişirip önümüze koymayı ihmal etmedi. Balkanları ve Türkiye’nin hemen hemen her ilini dolaşan Bayrampaşa Belediyesi‘nin Bereket Konvoyu, bu Ramazan’a damgasını vuran en güzel projeydi kuşkusuz. TV 8 ve Show Tv de bu projeyi kusursuz bir şekilde hem iftarda hem sahurda ekranlarımıza taşıdılar. İçeriğiyle en çok ilgi çeken sahur programlarından biri ise şüphesiz her gün ayrı bir sanatçının evine konuk olan Zara‘nın Tanrı Misafiri programıydı. Yalnız oradaki Hoca’yı bir türlü gözüm tutmadı :) Biz ailecek pek güldük hocamıza. Keşke Cübbeli Ahmed Hoca olsaydı yerinde de stand up tadında bir sahur programı seyretseydik :)

Ramazan’ı bereketiyle, ihtişamıyla en fazla yaşayan il İstanbul’da olmak istedim yine bu yıl. İleride Ramazan’ın 3-5 gününü mutlaka İstanbul’da geçirmek istiyorum. Aydın’da ne iftar çadırı açan, ne de insanlarla bütünleşen Aydın Belediyesi başkanı ve personeline de sevgi ve selamlarımı gönderiyorum! Sayelerinde bir Ramazan daha Aydın il sınırlarından sessiz sedasız geçip gitti. Seneye Kurtuluş Şenliklerine katılacak sanatçılara çok fazla para dökmeseler de Ramazan’da fakir fukara için bir iftar çadırı açsalar. Denizli’de üç tane iftar çadırı varmış, bilmem ilgilerini çeker mi?

Onbir Ay’ın Sultanı’nı uğurlarken son sahurun ardından, tez zamanda tekrarını, her geçen yıl ağız tadıyla, daha da coşkulu bir şekilde yaşanmasını diliyorum. Hala daha Mübarek Ramazan Bayramı’nı “şeker bayramı” diye kutlayanların dışında herkesin bayramını kutluyorum.