1993 yılının Haziran ayıydı. Beş yıl boyunca birlikte olduğumuz, okuma yazma başta olmak üzere daha birçok bilgiyi, beceriyi kendisi sayesinde öğrendiğimiz ilkokul öğretmenimiz Aynur Durmaz’ın elinden karnelerimizi aldıktan sonra kendisini bir daha göremedik. Tayini çıkmış ve Antalya’ya taşınmıştı. Son karne gününü, vedalaşma anını ve o güne dair ayrıntıları hafızamı zorladığım halde hatırlayamıyorum; karne aldığımız güne ait elimde sadece iki fotoğraf olmasına rağmen.
Continue reading →Tag / aynur durmaz
KÖŞE ÖĞRETMENİ
İlkokul öğretmenimi aradığımı [yazmıştım], kendisini bulduğumu da bir ses kaydıyla [paylaşmıştım]. Yıllar sonra ilk defa bugün Aynur öğretmenimin 24 Kasım Öğretmenler Günü‘nü kutlayabildim. Uzun uzun telefonda konuştuk. Sonra hayatımdaki köşe öğretmenlerimden biri olan Gülgün Hocam‘la görüştüm. Ortaokulda Türkçe dersimize girerdi ve kendisine “hocam” dememize çok kızardı :) O yıllarda ona edebiyat öğretmeni olacağıma dair söz vermiştim. Şu an aktif olarak öğretmenlik yapan diğer arkadaşlarımı da aradım. Ayrıca henüz öğretmen adayı olmama rağmen pek çok arkadaşımın 24 Kasım tebriği karşısında ister istmez gururum okşandı :)
İnsanların hayatında unutamadığı en önemli öğretmeni şüphesiz ilkokul öğretmeni oluyor. Ancak bu uzun soluklu eğitim-öğretim macerasında iyisiyle kötüsüyle unutulmazlar arasına giren pek çok öğretmen de olmuyor değil. Tam bir çıkmazdayken kişiliğiyle, bilgisiyle, yol göstericiliğiyle birçok öğrencinin hayatını değiştiren köşe öğretmenleriyle dolu eğitim camiamız. Bir de iyi’yi kötü yapan, doğru yolda giderken fenalığıyla öğrenciye yolunu şaşırttıran diğer köşe öğretmenleri var ki, onların üzerine sayfalarca yazı yazmak mümkün. Edebiyat okumama rağmen son birkaç yıldır “öğretmen olmama” konusunda kesin kararlıydım. Son birkaç gündür aldığım ve önümüzdeki günlerde kesinleşecek olan kararım sonucunda “öğretmen olma mecburiyeti”nden belki de kurtulmuş olacağım. Bütün bunları zaman gösterecek elbette ama bir lise stajında öğrencilerle yaptığım konuşmada söylediğim gibi “mevcut sistemin yapmak istediğim öğretmenliği bana yaptırmayacağını biliyorum.” Gözlemlediğim kadarıyla pek çok öğretmen odası Avon katologlarının içinde kaybolan, dedikodu yapmaktan az sonraki derse hazırlığını yapamayan öğretmenciklerle dolu. Ateş Böceği tırıyla bir ilköğretim okulunda gönüllü ağabeylik yaparken ilköğretim 4. ve 8. sınıfa gelip hala okuma yazma bilmeyen iki öğrenciyle karşılaşmıştım. Hususi öğretmenler odasına gidip bu iki öğrencinin “eğitimcilerini” görmek istemiştim. Cevabı çocukların ağzından değil kendi gördüklerimden fazlasıyla almıştım.
Ben genelde kötü öğretmenlerin elinde yetiştiğimi düşünüyorum. Üniversitede dahi… Bunca kötülüğün içinde hayatıma iyi anlamda yön veren öğretmenlerimi unutmadım, yıllardır ısrarla kendilerini aradım sordum. Derste küfür eden, öğrencilerinin canını yakan, mahalle kahvesindeki okey masasından kalkmayan öğretmenlerimi yolda gördüğümde ise onlardan selamımı esirgedim. Bu, onlara en büyük ders olsa gerek.
HAYLİ ZAMAN OLDU…
Bugün akşam, Şule Ablam ve Seda Nur‘u yakaladım suç üstü. Mutfakta ellerine bir çekiç bir çivi almışlar, Hüss‘ün sürpriz yumurtadan çıkan oyuncağını anahtarlığa dönüştürme operasyonu içerisindeydiler. Gizli saklı, utanmadan sıkılmadan, yaşlarına başlarına bakmadan :) Seda Nur dediğim de, abimin hanımı olur, yani yengem, yani Hüss’ün annesi. Bu kan bağı, şahit olduğum oyuncak operasyonunun vehametini açıklamaya yetiyor. Onların savunmaları hazır: Erken gelmişiz dünyaya!
Hikmet‘i ağırladık geçen hafta. Söylediği gibi hakikaten de beni şaşkına uğrattı yazısıyla canım arkadaşım. Muhteşem bir kompozisyon koymuş ortaya, hakkını yememek lazım. Ne var ki, MisAfiR KaLeM{LeR}, benimle ilgili bir şeyler yazdımı çok mahçup oluyorum. Bazen izinlerini alıp kırpıyorum o kısımları. Ama Hikmet, baştan sona Evren-Hikmet dostluğu üzerine kurunca yazısını, yapacak bir şey kalmadı :)
İlkokul öğretmenimi blogtan arayışımın sonuç vermesi son derece önemli bir gelişmeydi benim için. Bu sebeple 2007’nin ilk iki ayını unutmam mümkün değil. Bu tarihi telefon görüşmesini kayda almak ve sonrasında bunu basit bir video blog ile e-vren günlüğü’ne taşımak açıkcası benim de son anda aklıma gelen bir projeydi. Yalnız benim gözümden kaçan ama ziyaretçilerin dikkatinden kesinlikle kaçmayan bir ayrıntı vardı: İlkokul yıllarıma ait Çirkin Ördek yavrusu misali fotoğrafım ve “Aynur Hocam siz misiniz”le kulaklarda iğrenç bir yankı bırakan boru gibi sesim :)
Beni en çok heyecanlandıran gelişmelerden biri MisAfiR KaLeM{LeR}’in isimleri ve yazıları oluyor. Mart’tan Haziran’a kadar dört yeni isim belirlenince kendimi çocuklar gibi mutlu hissettim. Teklifimi geri çevirmedikleri için Yasemin Hanım‘a, sevgili Neşe, Özge ve Mustafa‘ya tekrar teşekkür ediyorum. Neler yazacaklar öyle çok merak ediyorum ki…
Birinci yarı yıl tatili bitti bitiyor. Havalar soğuk olunca planladığım sağlıklı yaşam yürüyüşlerine başlayamadım. Spor salonuna gidemedim. Onun yerine tatilimi haftada üç güne çıkan ingilizce kursuna ve yeni bir ustayla yeniden başladığım gitar derslerine giderek geçirdim. Bir de bol bol kitap okuyarak… Bu sabah hasta halimle kampüse çıktım ders kaydı için. Farkında değilmişim, okuldan hayli kopmuşum. Okulun açılmasını hiç istemedim bir an. Zorlu ve sanki sıkıcı yeni bir eğitim öğretim dönemi beni bekliyor gibi…
Öğretmenimi Arıyor{d}um
İlkokul öğretmenim Aynur DURMAZ‘ı aradığımı birkaç kez e-vren günlüğü’nde yazmıştım. 1991 yılında bizi mezun edip Antalya’ya taşınan öğretmenimle o günden beri görüşmem mümkün olmamıştı. Kendisine ulaşabilmek için okul idaresiyle görüşüldü, telekom kayıtları tarandı, öğretmenimin eski meslektaşlarından bilgi alınmaya çalışıldı. Ama bütün çabalar sonuçsuz kaldı. Öyle ki şansımı burada da aradım. Ve birgün hiç beklenmedik bir bilgi sayesinde 15 yıllık hasret sona erdi. 1 dakika 5 saniyelik VideoBlog’ta ilk defa çok kısa da olsa sesimi duyacak, ilkokuldaki eski bir fotoğrafımla karşılaşacaksınız. Her şeyden önemlisi yaşamıma elektronik ortamda tanıklık eden siz ziyaretçiler, benim için çok önemli bir gelişmeye daha şahit olacaksınız. Bu macerayı hep birlikte paylaşmadık mı zaten?
Ses kayıtlarının ve fotoğrafların düzenlenmesi yeğenim Haktan tarafından gerçekleştirildi. Yardımlarından dolayı kendisine çok teşekkür ediyorum.
ÖĞRETMENİMİ ARIYORUM
İlkokul öğretmenim Aynur DURMAZ‘ı arıyorum… 1991 yılında bizi mezun edip Antalya’ya tayini çıkmıştı. Eşi savcıydı, ama bir türlü adını hatırlayamıyorum. Anıl isminde sapsarı bir oğlu vardı, 1984 doğumlu. Kardeşim Ziya ile aynı sınıftaydı.
İlkokul öğretmenime ulaşabilmek için denemediğim yol kalmadı. Bugün tekrar ilkokuluma gittim. Dosyalar taranırsa en azından eşinin adını öğrenir, telefon numarasına da bu yolla ualaşabilirdik ama dosyalar arşive kaldırıldığı için uğraşmak istemediler.
Öğretmenim büyük bir ihtimal emekli olmuştur. emekli.gov.tr’den sicil numarasına ulaşmaya çalıştım. İki ayrı kişinin bilgilerine eriştim. Sonra da ilses.meb.gov.tr’den “kişisel bilgileri sorgula” kısmından bazı bilgilere ulaşamaya çalıştım. Yine olmadı. Ne öğretmenim Aynur DURMAZ’ın ne de oğlu Anıl DURMAZ’ın koskoca internet dünyasında tek bir kaydı yok. google da bile arama yaptığımda hiçbir sonuç çıkmıyor.
Olur da birgün bu yazıyı biri okur, arama motorlarından birileri bu sayfaya ulaşır da 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne kadar öğretmenimi bir tanıyan çıkar. İmkansız değil sonuçta. Arama motorları da iyice kaydetsin diye tekrar yazıyorum. İlkokul öğretmenimin adı Aynur DURMAZ. Aydın’da Yahya Kemal Beyatlı İlkolulu’nda öğretmenlik yaptıktan sonra 1991 yılında Antalya’ya tayini çıktı. Eşi savcıydı, oğlunun adı Anıl DURMAZ.
—
Not: Yukarıdaki yazıdan yaklaşık 3 ay sonra ilkokul öğretmenim Aynur Durmaz’ı buldum ve yıllar sonra onunla gerçekleştirdiğim ilk telefon görüşmesi heyecanımı {burada} paylaştım.