Çok Yordun Beni İzmir!

Meslek danış’ma’nından iş görüş’me’sine, fastfoodcusundan otobüs firrmasına kadar İzmir 2 gündür beni çok yordu. İşini yarım yamalak yapan ama iş yaptığını sanan ne çok insanla karşılaşıyorum şu e-vren dünyasında! Neyse ki koca İzmir’in bana yaşattığı tüm sinir harbi benim minik minik en minik 5. yeğenimle akşam vakti Balçova sırtlarında son buldu ;) Zaten bugün, tam da 4 yıl önce olduğu gibi İlk Günahkarı keşfe çıkmak gerekiyor. Yoksa size Alsancak Kıbrıs Şehitler’deki McDonald’s şubesinde işlerinİşte Bunu SevMİyorum! dedirten işleyişinden uzun uzadıya bahsedebilirdim ;)

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni ] RSS abonelik

İLK GÜNAHKAR

{Eylül ’07 MisAfiR KaLeM Yazısıdır}

“Niceleri vardır, rüyalarını yaşatmak isteyen. Onlar rüyalarının içinde boğulup gideceklerini asla görememektedirler. Çünkü rüyalarındaki parlak ışığa gözlerini kırpmaksızın bakarlar. Halbuki gözlerini ovuşturup ışıktan ayırmayı deneseler göreceklerdir ki baktıkları ışık onları pür karanlığın içine gömmüştür. Niceleri vardır, yüzlerine gölgelerden yapılma kapkaranlık birer maske geçirmişlerdir ve bu maske öyle aldatıcıdır ki dışarıdan bakanlar onları ak yüzlü bilgeler sanarlar. Bilmezler ki beyaz, siyahtan da daha siyahtır.” Continue reading →

Serüven-i The Island

Heyecanla bekledim, aylar öncesinden adı konulmuş başvurusu yapılmış The Island Ada Projesi‘ni. Zaman zaman yok ya, ne işim orada dedim; kimi zaman da Evren, hiç düşünme git!… Son güne kadar kararsızdım. Son aylarda yaşanan olumsuzlukları, hayatıma girip de çıkmayı bilmeyenleri unutabilmek için bir kaçıştı ıssız bir ada. Ben dahil çoğumuz farkında değildik, yeni bir doğuştu ADA hepimiz için. Ulusal Ajans projeleri içinde bir ilke, hepimizin yaşamında büyük bir iç yolculuğa şahit oldu Gölyazı halkı, haber ajansları, gazeteci ve televizyoncular. 12 gün boyunca yaşananlar vardı, bir de şahit olunmayan yaşananlar. Sanal alemin elektronik atmosferini böylesine uzun bir süre terketmek riskliydi. 2 gün yazı eklemeyince köpüren, yorumuna geç yanıt alınca küsen ziyaretçileri ihmal mi ediyordum? Sanırım en çok kendimi ihmal ediyordum ve Terzioğlu Adası‘nda hep kendimle baş başaydım. Hepimizin hayatını değiştireceğine inandığım The Island-ADA Macerası’nda gün gün tuttuğum notları, çekilen fotoğraf ve videoları yayınlamanın vaktidir şimdi:

20.08.2007 Pazartesi

13:00 otobüsüyle Bursa‘ya doğru yola çıkıyorum. Yol arkadaşım Merve. Akşamüzeri Bursa otogarındayız. Çağrı, Erdem ve Mine karşılıyor bizi. Sonra Bulgaristan ekibiyle buluşuyoruz. Gölyazı otobüsüyle köye doğru yola çıkıyoruz. Sandallarla adaya geçeceğiz. Köylüler kıyıdan meraklı gözlerle bizi seyrediyorlar. Basın mensupları etrafımızda. Dakikalar sonra karanlığın içinde göremediğimiz uzaktaki ADA’ya ayak basacağız. Hepimizde büyük bir heyecan. Köylülerin ıslık ve alkışları eşliğinde kamreların ışıkları rehberliğinde Ada’ya doğru yola çıkıyoruz. Nihayet Ada’dayız. Gece, kalacağımız çadırları kurmakla geçiyor. İtalyanlar gece geç saatte Ada’ya giriş yapıyorlar.

21.08.2007 Salı

Sabaha karşı binlerce sivrisineğin sesiyle gözümü açtım. Korkunçtu. Çadırı delip içeri girmeye çalıştıklarını düşünüp panik oldum. Telefonumu valizden çıkardım ancak şarjı yoktu. Üç muhabirle aynı çadırdaydım ancak hepsi horul horul uyuyordu. Sabah 8.30’da çadırımdan çıkıp Ada’yı gündüz gözüyle ilk defa gördüm. Bakımsız ama tamamen doğal bir ortamdaydık. Kahvaltıdan sonra tuvalet çukuru kazdım. Çukurun üzerine yerleştirdiğimiz prefabrik tuvaleti çok az insan kullandı. Akşamüzeri Gölyazı’ya çıktık. Ada’dan ilk ayrılışımız. Akşam kamp ateşi yakıp etrafında oturduk. Her ülkeden birer cümleyle kulaktan kulağaoyununu oynadık. Çok komikti. Mine’nin yardımıyla ilk videoblogu çektik.

22.08.2007 Çarşamba

Sabaha karşı soğuktan donuyorum. Plastik kaşık ve çatallar bitti, yemeği elimizle yemeye başladık. Nihayet kamp duşları ve duş çadırları geldi. Merve ve Erdem’le onları kurduk. Balıkçılar, öğlen yememiz için bize gölden tuttukları balıkları getirdiler. Kendileri temizleyip, hazırlayıp bize ikram ettiler. Akşamüzeri ilk banyomu yapabildim, resmen işkenceydi. Buz kırıcı oyunlar oynamaya devam ediyoruz. Akşam her ülkenin kendine özgü müzikleriyle oynayıp zıpladık. İlk defa annem ve Ziya ile konuşabildim. Bilgisayarımı hiç özlemediğimi farkettim.

23.08.2007 Perşembe

Çağrı, Bulgarlarla uçurtma yapıp uçurma iddiasına girdi. Peter çok farklı bir uçurtma yaptı. Çağrı’nınki de gösterişliydi. Ne var ki bizimkinin ipi sürekli koparken, Peter’in uçurtması bizi solladı.

Akşamüzeri tek başıma Ada’nın diğer tarafına geçip, güneşin batışını seyrettim. Yalnız kalmak büyük keyifti.

Akşam, Bulgaristan Kültür gecesiydi. Yemeği çok geç hazırladılar, açlıktan karnımıza ağrılar girdi.

 

24.08.2007 Cuma

Sabah büyük çöp poşetlerini aşağı gölün kıyısına taşıdım. Çöpleri bırakırken ilk defa su yılanı gördüm. 2-3 gündür çadırların yakınında yılan görüldüğü söyleniyordu. Öğleye doğru Star gazetesinden geldiler. Öğleden sonra ilk defa Bursa’ya doğru yola çıktık. Çağrıların evine gidip banyo yaptım. Ne büyük bir nimetmiş banyo :) Gölyazı’ya dönüşte bir alışveriş merkezine girip ihtiyaçlarımızı aldık. Dönüş yolunda Mila, Türk paralarında neden yazar ve şairlerimizin yer almadığını sordu. Bulgar paralarında hep yazar ve şairlerin resimleri yer alırmış. Şehirden aldığımız karpuzun birini gece at yedi :)

25.08.2007 Cumartesi

Artık 3 damacana suyumuz kaldı. Akşamüzeri yeni bir çadır kurduk ve geceyi yeni çadırda geçirdim.

Çağrı, ayrı bir çadıra geçmemi kendisine tepki olarak algıladı ama bunu şimdilik belli etmiyor. Akşam İtalyan Kültür gecesiydi. Muhteşem bir pizza ve spagetti hazırlamışlar. Hayatımda yediğim en lezzetli makarnaydı.

26.08.2007 Pazar
Haberlerde Bursa’ya iki üç gün çok fazla yağmur yağacağı söylenmiş.

Havada bulutlar var, aşırı rüzgar esiyor ve göl dalgalı. Gece şiddetli bir yağmura yakalanacağımıza dair içimde bir his var.

Bugünkü atölyeler de ingilizce ağırlıktaydı. Dil problemimden dolayı içine pek giremedim.

 

27.08.2007 Pazartesi

Sabaha karşı yağmurun sesiyle uyandık. Kızılay’ın afet çadırında kalıyoruz ama yağmuru geçirmesinden korkuyoruz. Sabah saçımı yıkamakla yetinebildim. Islak havlular imdadıma yetişiyor şimdilik. Öğleden sonra İtalyan ve Bulgarlar’la yakar top oynadık. Paulo, bize horoz ve timsah dövüşünü oynattırdı. Akşam Çağrılar’ın bize sürprizi vardı. Çadırın biri sinema perdesine dönüştürülmüştü. Bursa’dan getirilen projeksiyon ve dizüstü bilgisayarın sayesinde açık havada bir korku filmi seyrettik. Onun öncesinde 7. günü geride bırakmanın hüznüyle ikinci bir videoblog çektik sevgili Mine’nin yardımıyla. 

28.08.2007 Salı
Tekrar Bursa’dayız. Bu sefer daha çok gezip alışveriş yapmak için vaktimiz var. Ben yine banyo için Çağrılar’ın evindeyim :) Bursa’nın belli başlı yerlerini geziyoruz. Emir Sultan‘a hayran kaldım.

Akşam Türk Kültür gecesi. Kız isteme, kına gecesi gibi değişik aktiviteler yaptık. Eğlenceliydi. Kızlara kına yakıldı, erkeklere tesbih dağıtıldı.

29.08.2007 Çarşamba

Ritim hocasıyla davul çalmaya başladık.

Öğleden sonra TRT‘deki Gençlerin Avrupası programının ekibi geldi. Akşamüzeri müzik, dans ve ada gazetesi olarak 3 gruba ayrıldık. TRT ekibiyle eğlenceli dakikalar yaşıyoruz. Özellikle Nazır abiyle :)

30.08.2007 Perşembe

Issız bir adada olunca hangi günde olduğunu unutuyor insan. Birisinin aklına bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı olduğu geliyor. Şaşırıyoruz hepimiz. Dün de Abdullah Gül‘ün cumhurbaşkanı olduğunu öğrenmiştik. Böylesine önemli bir gelişme ve biz geriden takip ediyoruz.

Öğleden sonra Gölyazı’ya geçtik. TRT ekibi Bursa’ya döndü. Köyde gezip biraz fotoğraf çekildik. Gece Mila çağırdı. Elindeki karikatürü bana hediye etti. Ne diyeceğimi şaşırdım. Ada’da son gecemiz.

31.08.2007 Cuma

Sabah 07.10’da Mine’nin sesiyle açtık gözlerimizi. Valizleri hazırladım. 08.00 gibi sandallarla ADA’ya veda ettik. Ada’dan uzaklaşırken uzun uzun onu seyrettim. Küçücük adanın daha gezmediğim ne çok yeri varmış diye geçirdim içimden. Kim derdi ki Uluabat gölünde bomboş bir adaya geleceğim ve orada hiç tanımadığım yerli yabancı insanlarla 24 saatimi paylaşacağım. Hayatımın en farklı tecrübelerinden birini daha geride bırakıyorum. Hem de ıssız bir adada… İstanbul’a doğru yola çıkıyorum. Issız bir adadan ıssız kalması mümkün olmayan devasa bir metropole gidiyorum…

Bu Konuda 128 Fotoğraf Var:

e-vren günlüğü 3. Yıl Tanıtım VideoBlogu

Uzun süredir yazıyorum… Bahaneyle üretiyorum… Bu vesileyle bambaşka bir alemde yaşıyorum. e-vren günlüğü sınırları içinde ortaya çıkan ama bana pek de benzemeyen ikinci e-vren’le büyük mutluluklar, sevinçler, hüzünler, sıra dışı tecrübeler paylaşıyorum. Bu e-lektronik yaşam serüveninde tanıdığım / tanımadığım pek çok insan beni yalnız bırakmıyor. Kimisi ses veriyor; kimisi yorumlarıyla renk katıyor; kimisi sessiz sedasız bu e-yaşam yolculuğuna ortak oluyor.

Kariyerimin en büyük parçası evrengunlugu.net’te yazmaya ve paylaşmaya devam ederken, uzun vadeli hedeflerimden birinin ilk adımlarını flickr‘da atmaya başladım. Özel yaşamıma tanıklık ettiğiniz gibi “adı bende saklı kariyer projemin ilk tohumlarına da ortak oluyorsunuz. Söyleyemediklerimi yazmaya, anlatamadılarımı paylaşmaya devam edeceğim. Okuyan okumayan ama hayatımda yer alan herkese yürekten teşekkür ediyorum.

İyi ki Varsınız

Canım ailem, sevgili Ayben, dosttan – kardeşten öte Harunum, canım kardeşlerim İlknur ve Fatih, bizim kız Deniz, hakim adayımız Betül Atlı, Çağrı Paçin, Ebruların Sultanı, Gülbahar, Güneş Yeşim, Neşe Altunal, Özlem Bilgi, Salih’im, Saliha Toksoy, Yasemin Hanım ve sınıf arkadaşlarım…

Dün doğum günümde beni unutmayıp aradığınız ve yanımda olduğunuz için teşekkür ediyorum :) Bu yol tek başına yürünmüyor, tek başıma yürütmediğiniz için de teşekkürler…

Yapayalnız bir doğumgünü sabahına gözlerimi açtım, hayatımda ilk defa. Ama akşama doğru Harun‘un sürprizi, akşam Fatih ve İlknur’un doğum günü organizasyonuyla bir kere daha yalnız olmadığımı, ne kadar da zengin olduğumu anladım. 2007’nin 26 Haziran’ı benim için çok önemliydi çünkü içimden bir his bunun Aydın’da ve ailemle geçireceğim son doğum günü olduğunu söylüyordu… Dün, belki de bunun bir provası yaşandı. Neyseki gece annemle kavuştuk yeniden :)

Çok Çeşitliyiz!

Teknolojinin azizliğine uğrayıp da katılım e.postasını alamayınca Çok Çeşitliyiz atölyesi başvurumun onaylanmadığını düşünüyordum ki Cuma günü son anda Çağrı‘nın telefonla araması üzerine apar topar Bursa yollarına düştüm. 1 gün önce A. Hamdi Tanpınar‘ın Beş Şehir‘ni okumaya başlamam da ayrı bir tesadüftü. Yol boyunca kitabın Bursa’da Zaman kısmını okudum. Öyle ya, Semih‘in büyülenip de geleceksin dediği Yeşil Bursa hakkında önceden birkaç şey bilmekte yarar vardı.

Bursa’da adım attığım ilk yer Heykel oldu. Devlet Tiyatrosunun tarihi binası önünde Çağrı ve kardeşi Çağatay‘ı beklerken pandomimci sokak adamıyla epey bir yüz göz oldum :) Selanik evlerini andıran penceresi ve şirin yapısıyla kaldığımız otel çok hoşuma gitti. Genç Platform ekibi gayet güzel bir mekan seçmişti bize.

HEPİMİZ FARKLIYIZ PEKİ AMA NE KADAR EŞİTİZ?

Kısılıp kaldığımız sosyal çevrenin dışına çıktığımızda ya da ummadığımız bir anda alışık olmadığımız bir farklılıkla karşılaştığımızda tepkimiz ne olurdu? Lezbiyen bir kız arkadaşımız olsa, ev arkadaşımızın bir gay olduğunu öğrensek, zor durumdaki engelli bir vatandaşla karşılaşsak, türbanlı ya da mini etekli bir bayanın hakkını savunmaya kalksak içinde bulunacağımız ruh hali ne olurdu? Her zaman dış görünüş değil içerik önemli diyebilir miyiz ya da yaşadığımız toplumdaki ırktan dile, inançlardan cinsiyet farklılıklarına karşı pek çok çeşitlilik karşısında aynı saygıyı gösterebilir miyiz?

İki gün boyunca farklı atölye çalışmalarıyla çeşitliliği, çeşitliliğe ne kadar saygı duyduğumuzu sorguladık. Tansiyon zaman zaman yükseldi çoğu zaman da eğlenceli dakikalar yaşandı. Sabahtan akşama kadar hepimiz çok eğlenmiştik ve ikinci günün sonunda yaptığımız değerlendirmede bu konuda hemfikirdik. En güzeli hepimiz birbirimizden farklıydık ama bir o kadar da birbirimizden farkımız yoktu. Ürün Atölyesi sonunda grup arkadaşlarımızla yazdığımız bir kartla bunun mesajını veriyorduk zaten: Farklıyız ama aslında aynıyız. Çünkü biz insanız!

Kısıtlı zamandan dolayı Bursa’yı çok fazla gezme ve görme gibi bir şansım olmadı. Buna rağmen Bursa’nın yeşili, tarihi ve manevi havası ruhuma işledi şüphesiz. Çok Çeşitliyiz çalışmasının en güzel getirisi elbetteki yeni dost ve kardeşlerimin olması oldu ki, bu hiçbir şeye değişilmez. Genç Platform hareketiyle dünyayı bile değiştirecek enerjiye sahip öyle harika bir ekiple tanıştım ki, onlara gıpta etmemem mümkün değildi. Çağrı, kardeşi Çağatay, kardeşim kadar sevdiğim Korhan ve Fatih, Yiğit, Ece Figen ve Erdem… Misafirperverlikleri, akıl almaz projeleri ve sosyal sorumluluk bilinçleriyle bu çocuklar bir muhteşemdi!

Batuhan, Esra, Saliha, Teo Teo Mesut ve Özdeş. Onlar da benim yeni arkadaşlarım. Katılımcılar ve ev sahipleri hem seviyeli hem de iyi olunca bu tarz organizasyonların tadına doyum olmuyor. Bursa garajından Aydın’a doğru yola çıkarken iyi ki katılmışım dediğim bir çalışmaydı. Yeni şeyler öğrendim, yeni kazanımlar edindim. Bursa, unutma beni, unutamam seni :)

Bu Konuyla İlgili 81 Fotoğraf Var