İngilizce kursundaki ikinci quizde 100 almanın rehavetiyle Cuma günkü derste performansım yerlerdeydi. Dalıp dalıp gittim bir yerlere. Bir an evvel gitarımı elime almalıyım dedim durdum. Cumartesimi gitarıma ayırma sözü verdim.
Kurs çıkışı soluğu otobüste aldım. Denizli‘ye gitmeliydim. Uzun bir aradan sonra ilk defa yanımda oturan yolcuyla yol boyunca sohbet ettim. Kitap-lık‘ın 100. sayısı sağolsun :) Celal Bayar Üniversitesi son sınıf öğrencisi koltuk arkadaşımdan çok ilginç bir şey öğrendim: Hocaları derste sigara içiyormuş. Üstelik pek de sıradan bir şeymiş artık bu.
Devlet dairesinden bin beter bir seyahat acentesinden bilet alamayıp kapıyı çarpıp çıktığımda -aslında kapının kendi kendine çarpılası geldi- Suzi, elinde börek malzemeleriyle arkamdan geliyordu. Akşam onun evinde yemekteydik. Saatler süren Aydın’a dönüş bileti alma maceramı Suzi’nin saatler süren tavada börek işkencesi takip etti. Nankörlüğün alemi yok. Benim canım Hülya Avşarım, Suzim, tek izin gününü mutfakta heba etti benim yüzümden. Ellerin dert görmesin BILLAM!
Gecenin 12’si Aydın’a dönüş yolundayım. Arkamda oturan ilaç firmasında çalışan bir delikanlıyla bir zamanlar çiftçilik yapmış orta yaşlarda bir amcanın yol boyu yüksek sesle sohbetlerini dinlemek zorunda kaldım. Delikanlı bütün mesleki sırlarını yeni tanıştığı adama bir bir anlattı. İşe nasıl girdi, ne kadar eğitim aldı, akrabalarında kalıp tanıdık otellerden fatura aldığını, böylece şirketten 1 milyara yakın otel masrafını cebe indirdiğini ayrıntılarıyla öğrendim :) Sonra birbirlerine telefon numaralarını verdiler, çünkü delikanlı orta yaşlı amcanın oğluna kendi ilaç firmasına girmesi için yardım edecekti. Söz verdi, ben şahidim :)
Lütfen yerlere tükürmeyelim, otobüste tesbih çekmeyelim, çekiyorsak da sessiz çekelim, gece yarısı yolculuklarda yanımızdaki arkadaşlarla sessiz sedasız bir sohbet gerçekleştirelim, hangi işi yaparsak yapalım mesleki sırları ulu orta anlatmayalım. Önce kendimize sonra başkalarına saygı duyalım.