Ah Salavatlı Ah Kardeş Yürekler!

Haftalardır beklediğim gün geldi; öğle vakti İlknur‘la buluşup Sultanhisar‘ın yolunu tuttuk. Az sonra ADÜ Sultanhisar MYO Sera Süs Bitkileri 2. sınıf öğrencileriyle buluşacak, hep beraber devasa bir serada inceleme yapacak; oradan da 4 yıl önce Kardeş Yürekler projesiyle yüreğimizin bir parçasını bıraktığımız Salavatlı İlköğretim Okulu‘nu ziyaret edecektik. Her şey öyle peşi sıra yaşandı ki bütün bu duygu karmaşasını eve gidince idrak edebileceğim demiştim, öyle de oldu…

ADÜ Sultanhisar MYO’dan hareket edip ilk durağımıza vardığımızda gözlerime inanamadım. Continue reading →

e-vren Yıllığı 2008

2008’in ilk 6 ayında asker ocağında oluşuma sık sık TTNET kesintileri ve aniden öğretmen olmanın getirdiği yoğun çalışma temposu eklenince e-vren günlüğü, geçmiş yıllara göre durgun bir yıl geçirdi. Ancak, askerlik sonrası hayalimdeki fotoğraf makinesi Canon 450 D’ye sahip olmamla beraber en renkli e-vren günlükleri de ortaya çıkmaya başladı.

2008 yılında 44 kişisel fotoğrafla desteklenen 146 e-günlüğün yayınlandığı ve 7 MisAfiR KaLeM’in renklendirdiği e-vren günlüğü toplam 93.100 kişi tarafından 146.840 defa ziyaret edildi.

Mayıs 2008‘de suskunluğuna son veren e-lektronik yaşam serüvenimde yer alan ve notu tutulamayan pek çok gelişmeyi daha önce yazılarda kullanılmamış sembol fotoğraflarla e-vren yıllığı 2008‘de sıralamaya çalıştım.

e-yaşam serüvenini yakından takip edip de acaba arada ne kaçırdım diyenleri ve belki benim adım da geçmiştirdiye merak edenleri şöyle ağırlayalım: Continue reading →

Bugün Benim İlk Öğretmenler Günüm

İlk defa bir 24 Kasım‘ı “öğretmen” sıfatıyla kutlayacaktım. Bunun heyecanıyla dün akşam bir türlü uyuyamadım. Hiç böyle olacağını tahmin etmemiştim. Seneye bu vakitte atanmış olur muyum yoksa yine ücretli öğretmen mi olurum ya da özel sektörde farklı bir işe mi başlarım bilemiyorum ama bugünkü 24 Kasım ilk de olsa son da olsa benim için bayram gibi bir gündü.

İlk kutlama mesajı gece Cihan’dan gelmişti. Mesajları gün içerisinde Kaan, Teyzem, yeğenim İbrahim, Enis ve kardeşim İbrahim ile Ayşe’nin kutlama telefonu takip etti.

İkinci ders öğretmenler günü kutlama törenine geçtik. 12. sınıflar, bu organizasyonun tamamını üstlenmişler, gayet güzel de bir iş çıkarmışlardı ortaya. Bütün öğretmenlere birer karanfil hediye etme nezaketinde de bulunmuşlar, provaları beraber yapmamıza rağmen bu güzel sürprizi benden de başarıyla saklayabilmişlerdi. Törenin sonunda öğrencilerle sarıldık, öpüştük, bol bol fotoğraflar çekildik. Gün boyu bu, böyle sürdü gitti : )

Bir öğrencimiz bu güne özel tatlı yapıp getirmiş, kendi elleriyle bize servis yaparken kasabanın belediye başkanı girdi kapıdan elinde baklavasıyla. Hep beraber öğretmenler odasında çay içip tatlı yedik.

Öğle yemeğinden sonra bir öğrencimizin anne babası geldi; onların da ellerinde bir tatlı paketi. Hepimize birer kalem getirmişler, bayan öğretmenlere de küçük birer hediye. Sonra kasabanın ilköğretim okulunun müdürü ve bir öğretmeni ellerinde karanfillerle çıkageldiler. Yine çiçeğiyle eczacı bey öğretmenler odamızdaki yerini aldı. Bu kasabada insanlar ne kadar düşünceli ve candandı; çok mutlu oldum.

Akşam eve geldiğimde de Hüss, öğleden beri içi içine sığmaz bir şekilde sakladığı çiçeğini getirip öğretmenler günümü kutladı. O, ilkokulun bense öğretmenliğin ilk basamağında lise sıralarında bir araya gelebilmeyi diledik : )

Akşam yemeği sofrasından tam kalkıyordum ki zil çaldı. Kocaman bir çiçek gönderilmişti bana. Kilometrelerce uzaktan her zamanki inceliğini gösterdi yine Ebruların Sultanı. Ve bana günün en güzel sürprizlerinden birini yaptı.

İlkokul öğretmenim Aynur Durmaz‘a telefonla ulaşamadım. Ama Türkçe öğretmenim Gülgün Sargın ile uzun uzun sohbet ettim telefonda. Okula çok erken gidip, eve geç döndüğüm için ancak telefonla arayabilmiştim. En kısa zamanda bunu kutlayalım dedi Gülgün hocam. Şimdiden kendisine güzel bir sürpriz düşünüyorum.

Hayatımın ilk 24 Kasımı’nı bizim grupla Öğretmenler Günü anısına kestiğimiz pastayla sonlandırdım. Sevgili kardeşlerim Ziya ve İbrahim’in sürprizi ile bu gün, artık hafızalarıma kazınan bir gün olmayı hak etmişti. Benim gibi çiçeği burnunda öğretmenler Deniz ve İlknur’la 3 mumlu pastayı üflerken, Ozan da bizimle beraberdi. Bu günü böyle hayal etmiyordum gerçekten. Sanki bayramdı bugün, öylesine heyecanlıydım. Heyecanıma da değdi. Harika birgün geçirdim.

“MUSTAFA” Hakkında Her Şey

Bugün bizim çocuklar {İbrahim, Ziya, Deniz ve Ozan} ile Mustafa filmindeydik. Eğer daha önce Çağan IRMAK bu isimle bir film çekmemiş olsaydı Mustafa Hakkında Her Şeyismi Can DÜNDAR‘ın Mustafasına daha çok uyardı. Uyar mıydı? Aslında uymazdı :)

En son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Continue reading →

Doğum Günü Pizzası

İlknur‘un müthiş fikri ve organizatörlüğünde Ziya‘nın yarınki doğum gününü bugün kutlamak için ona sürpriz yaptık. Üzerinde doğum günü mumlarıyla Ziya’nın pizzası önüne getirildiğinde verdiği tepki, buraya yazılmayacak ama hafızalardan da silinmeyecek türdendi :) Arkadaşlar çok pardon yahu :)

Günler öncesinden pişşt, Ziya yanında yok değil mi, benimle konuştuğunu belli etme şeklindeki telefon bağlantısı ile İlknur, Deniz‘le hmm tamam olsun şeklinde onayladıkları sıra dışı fikri bana da sundu. Ya kardeşim yaş pasta da çok klasik, şekil yapalım tarzındaki sıra dışı bakış açısı sonucu soluğu pizzacıda aldık. Herkes bir yerlerdeydi, ayrı ayrı yerlerden koşa koşa toplandı. Pizzacıdaki arkadaşa sıkı sıkı tembih edildi: Sarı saçlı yeşil gözlü çocuğun pizza menüsüne bakın bu mumları koyup getireceksiniz denildi. Sonrası malum :) Gerisini anlatmak isterse bu sayfalar Ziya’ya açık :)

Büyükten başlayayım: İlknur, kırmızının ağır bastığı bu güne özel kıyafetiyle göz dolduruyordu :) Tepeden tırnağa son derece şıktı. Doğum günü organizasyonunu kendisinin yapmasının dışında sanki bir gala gecesine katılıyor edasıyla olayı ciddiye almıştı. Günün sürprizini en çok önemseyenlerden biri de Ozan‘dı. Çizgi film karakterli çantasını saymazsak o da Ziya’nın doğum gününü son derece önemsemiş, bir basın mensubu edasıyla olayları an be an görüntülemişti. Deniz için yorumumu bizzat yüzüne yaptım, burdan yazmak istemiyorum. Küçük oyuncak bebeğiyle objektiflere gülümserkenki enerjisi, doğum günü ziyafeti boyunca hafif bir hastalıkla gölgeliydi. Doğum günü çocuğu kardeşime ise yeşil gözlerinin bugün daha bir ışıl ışıl ve yeşil olduğunu söyleyerek hemen detaya giriyorum:

İlknur’un mağazada unutulan kredi kartı, süper menünün salam ve sosisli gelme faciası, bu facia üstüne ikinci bir facia yaşanması, üst üste giyilen ciciler, bu benim abim olamaz tarzı tavırlar, D&R neresi?gibi tuhaf bir yaklaşım, erkek reyonundaki arkadaşı patronuna söyleyip tebrik etme nezaketi, Vardar pastanesi klasiği, tadına doyulmaz tatlısı, gelmek bilmeyen Selime ve düşen enerjimle birlikte dinmek bilmeyen ayak ağrısı vesaire vesaire.

Aydın Lisesi Cumhuriyeti

Önce büyükler: Aydın Lisesi’nin 1948 yılı yani ilk mezunları. Siyah takım elbiseli Eski Devlet Bakanı Nahit Menteşe.

Adı üstünde Mezunlar Pilavı. İki kocaman kazan pilav ve yüzlerce ayran. İşin ciddiyetini belgelemek adına (ne tuhaf bir cümle oldu) uzun pilav sırasını görüntülemekte fayda gördüm :) Okurken de sıra bekliyorduk; mezun olduk hala sıradayız :)

Ve mutlu son! Uzun bir yolculuktan sonra pilavlarımıza kavuşmuş olmanın verdiği huzurla “durun, yemeden önce şöyle artistik bir fotoğraf çekelim; sonra onu feysbuk’a koyup hava atalım” bahanesiyle yukarıda görüldüğü üzere şirin mi şirin bir kare çektik. {Sağdan sola: Mavi ayakkabılar ben, Deniz, Ziya, Fatih ve yine ben} 

Ben ve ekibim. Her yıl mezunlar pilavına katılır, kendimize malzeme çıkartırız. Bu arada bir ihbarda bulunuyorum Ey e-vren günlüğü ziyaretçileri: Deniz, Aydın Lisesi mezunu değil! {Geçen yıldan beri sabrediyordum, artık dayanamayacağım!}

Bu çocuk hiç büyümeyecek. {Bu çocuk= Kardeşim Ziya} Sosyolojiyi bitirdi olgunlaşmadı; PDR’den yüksek lisans yapıyor hepten kaydı :) Pilavı yemiş, ayranları içmiş, meşhur Aydın Lisesi marşını söyelemek için moda girmeye çalışıyoruz. 

Efendim, Aydın Lisesi Mezunlar Pilavını elimden geldiğince aktarmaya çalıştım sizlere. Şaşkınlığım, dalgınlığım 1998 mezunlarını görememekten kaynaklanan duygusallıkla birleşince kat be kat arttı :) Seneye biz yine Aydın Lisesi bahçesinde Pilav partisindeyiz. Bekleriz; tabi vefa da…

Ey Benim Şanlı Lisem, Bayrağın Dalgalansın!
Aydın’ın Kalbinde Sen, Yıkılmaz Bir Anısın!

İftar Soframızı Huriye Teyzemize Taşıdık

Ramazan’ın ikinci haftası da iftarı yaşlıların ayağına götürmeye devam ettik. Yine yemekten tatlıya, meyveden ekmeğe kadar iftarlıklarımızı alıp, bir teyzemizin sofrasını şenlendirmeye çalıştık. Bu Cuma bize evinin kapılarını açan, iftarımızı kabul eden Huriye Teyzemizdi. Dün akşamki konumuz genelde “kim çocukken neyi yuttu, nasıl çıkarıldı” idi. Sevil’in dişçi koltuğundayken yuttuğu dolgu makinesi başlığını ve kargoyla biten macerasını duyunca kulaklarımıza inanamadık, gülme krizlerine girdik :)

Evine misafir olduğumuz yaşlılarla yaşadığımız iftarı kaleme alırken özel yaşamlarının ayrıntılarına girmemeye özen göstermekte fayda var. Ancak, birbirinden mükemmel iki evlada ve kendisine çok düşkün torunlara sahip Huriye teyzemizle güzel bir akşam geçirdiğimizi, güle oynaya sohbetler ettiğimizi belirtmek yeterli olacaktır. Önemli olan da gençliğin rüzgarına kapılıp etrafımızdaki yalnız yaşayan ya da yaşlılığıyla başbaşa kalan büyüklerimizi -en azından Ramazanlarda- ihmal etmememiz gerektiği mesajını verebilmek.

Üniversiteyi kazanan Fatih bu gece -tam da doğum günün olan 22 Eylül’de- Edirne’ye doğru yola çıkıyor. Biz de Ziya ile birlikte Fatih’in son gecesine misafir olduk. Sahura kadar oturup İlknur‘un birbirinden lezzetli böreklerini yedik. Artık bir üniversiteli olan Fatih, bundan böyle 4 yıllık bir Trakya Üniversitesi macerasına başlıyor. İnsan bir taraftan emeklerinin karşılığını alan Fatih için sevinirken diğer taraftan da artık eskisi gibi her istediğimizde bir araya toplanamayacak olmamızın can sıkıcı gerçeğine üzülüyor. Eğitim ve istikbal her şeyden önemli. Bu gece Fatih’i Edirne’ye doğru yolcu ederken, yepyeni güzel bir hayata ve yeni dostluklara da uğurlamış olmak için dua edeceğiz.