FEF’liden Öğretmen, Akademisyenden Dost Olmaz

Sözle ifade edemediklerimizi yazarak, yazamadıklarımızı da objektifimizden yansıyanları çekerek anlatmaya çalışıyoruz. Az konuşan, çok yazandır blog yazarı.

En güçlü silah aslında kalem. Mermi niyetine cümlelerin etkiliyse en yenilmez savaşçı sensindir. İki yumrukla halledemediğini tek bir cümleyle yerle yeksan edersin.

Birgül‘le sohbetimizin arasında “Edebiyat öğretmenim lazca konuşurdu, hiçbir şey anlamazdım” dedi. Edebiyat anfisinin sıralarındayken geldiği yörenin ağzıyla konuşan arkadaşları duydukça sinirlenirdim. Papağan olsa onca kitabı okuduktan sonra düzgün konuşurdu! Hele ki Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olup da hala yerel ağızla konuşanları anlayamıyorum. Bir Türkçeci, bir Edebiyat öğretmeni İstanbul Türkçesiyle konuşmalı, yanılıyor muyum?

ÖSS tercihleri sona erdi. Formasyon ve Fen Edebiyatlarla ilgili yazılarıma çok fazla yorum geldi bu zaman zarfında. Amacı öğretmen olmak olan varsa yeri eğitim fakültesidir. Bunun 1 yıla sıkıştırılmış tezsiz yüksek lisans adı altında verilen uyduruk formasyonla telafisi komiktir! Üniversitelerin ticari getirilerinden biri haline dönen şu formasyonla bizler ne öğrendik? İçimizde okul stajlarına gitmeyenler, işini bir şekilde halledenler olmadı mı, oldu. Bizim gibi doğru düzgün stajını yapanlar da ne öğrendi? Bence hiçbir şey. Misafir gibi gidip geldik okullara. Doğrudur, ne yazık ki sistem öğretmen olmak isteyip de puanı eğitim fakültelerine yetmeyen pek çok genci Fen Edebiyat Fakültelerine yönlendiriyor. “4 yıl okuyayım da sonra 1 yıl daha formasyon alır öğretmen olmaya hak kazanırım” diye düşünülüyor. FEF’ten içeri adım attığınızda hocalarınız zaten “biz akademisyen yetiştirmek üzere eğitim veriyoruz” diye kafanıza kafanıza vuracaklar. ALES’ten yüksek puan alabilir misiniz, formasyon için başvurduğunuz üniversitelerin mülakatlarından geçebilir misiniz, KPSS varmış, hazırlanmalıymışsınız hiç umurlarında olmaz. Akademik insanlara bu kaygılarınızı anlatamazsınız. Çünkü siz eğer Fen Edebiyatın kapısından girdiyseniz, bilimadamı adayı olarak yol almalısınızdır.

Yukarıda değinmeyi unuttum: Edebiyat bölümlerinde hoca olup düzgün konuşamayan akademisyenler de cabası :) O insanlar bir de her yıl bir iki öğrenciyi gözüne kestirir, “sen öğretmen değil akademisyen olmalısın” der. Hatta kurbanlarını daha da gaza getirip “rektör olamasan bile rektörü tayin edebilecek konumda olacak adamsın!” derler. 20’li yaşların heyecanı 40’lı yaşların entrikalarını anlayamaz. “Geleceğimi düşünüp önce formasyon mu alsam yoksa akademik eğitimime yüksek lisans yaparak devam mı etsem” diye (haklı olarak) bocalarken, “Aman yavrum, aman efendim” diye karşılandığınız akademisyenlerin kapısında birgün “cesaretsiz!” damgası yersiniz. Akademik dünyanın nankörlüğü çoğu üniversite öğrencisi için özel bir tecrübedir. Orada baba-oğul, abi-kardeş ilişkisi birilerinin torpili karşısında bir kalemde silinir. Yanılıyor muyum?

Hayatı Objektif Yaşamak

Yüksek lisans dersinde “objektif, subjektif” diyen arkadaşımızı azarlamıştı hocamız. Türkoloji öğrencisi “öznel, nesnel” dururken nasıl olur da “objektif, subjektif” derdi. Eğitim fakültesi sıralarında Türkçe’nin doğru-düzgün kullanılması konusunda bu derece duyarlı hocamızın Fen Edebiyat Fakültesi sıralarında isim fiile “infinitif”, sessiz harflere “konsonant”, yazarın yarattığı hayal dünyasına “fiktif dünya” denildiğinden haberi yoktu. Olsaydı tepkisi sınıftakinden çok daha fazla olur muydu acaba? Üstelik karşısındaki Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olmaya hazırlanan adaylar online bir hayat yaşıyorlarken…

e-vren günlüğü’nde hayatımı [de]şifre ederken notunu düşmediğim yaşantılarım oluyor elbette. Bunlardan biri de geçen haftalarda iki defa gidip geldiğim Kırşehir tecrübem olmuştu. Ahi Evran Üniversitesi’ni görme, yeni kurulan üniversitenin amatörlüğünü tecrübe etme şansım olmuştu. Kırşehir’in nerede olduğunu bilmezken karşıma çok güzel bir şehir çıktı. İnsanları yardımsever, çevre düzenlemesi harika, şehir planı son derece sistemli bir İç Anadolu şehriyle karşı karşıyaydım. Benim için yaşanabilir bir kentti.

Dün İzmir‘deydim. Sevil de İzmir’deydi. Harun da eşiyle beraber İzmir’deydi. Herkes oradaydı kısacası :) Ramazan öncesinde son kez ziyaret ettiğim mavinin şehrini çok özlemiştim. Aydın’dan sonra benim için ikinci vatan İzmir. Nerdeyse her haftasonu adım attığım İzmir’den 1 aydan uzun bir süre uzak kalmak pek yaramamıştı bana. Çünkü Evren’in dünyasının beslendiği iki şehirden biriydi orası.

Fen Edebiyat – Formasyon – KPSS Üçgeni

Bundan yaklaşık iki yıl önce Aralık 2005’te Formasyon Kaldırılıyor! diye başlık atmışım ve Eğitim Fakültesi Dekanının bu konudaki sorularımıza verdiği cevapları konu edindiğim bir yazı yazmışım.

Ağustos 2007’deyiz. Adnan Menderes Üniversitesi, 2007-2008 eğitim öğretim döneminde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği tezsiz yüksek lisans kontejyanını 40’tan 20’ye düşürecek dedikoduları asılsız çıktı. Bu iyi haber ama bir de kötü olanı var: ADÜ, 3 dönemi güz, bahar ve yaz olmak üzere 1 yıla sıkıştırarak tamamladığı formasyon eğitimini, 3. dönemini bir sonraki eğitim öğretim dönemine sarkıtarak 1,5 yıla çıkarma kararı aldı. Yazın formasyon dersi vermekten vazgeçen olan ADÜ, ilk defa 20 kişilik bir Tarih öğretmenliği formasyonu vermeye hazırlanıyor.

Çoğu üniversite “nasıl olsa Fen Edebiyat mezunları öğretmen olmak için ek eğitimi almak zorunda” deyip, işin ekonomik getirisi yönünde adımlar atmaya başladı. Pek çok üniversite formasyon kontejyanını artırıyor ancak başvuru ücretini 1000 YTL’den başlatıyor. Üstelik yine 3 dönemde vermesine rağmen…

Geçen yıl KPSS ile 30 küsur Edebiyat öğretmeni alındı, bu yıl sayı 400 küsura çıkartıldı. Önümüzdeki diğer atamalarda bu sayının 1000’i bulacağı yönünde söylentiler var. Ancak her halukarda Fen Edebiyat çıkışlı olup bir baltaya sap olmak uzun ve meşakkatli bir yolu gerektiriyor. Ancak şunu da kesinlikle unutmamak da fayda var: Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu birisinden sadece edebiyat öğretmeni olmaz. Hedeflerinizi geniş tutun, tek bir mesleğe odaklanmayın.

Türkiye’de FEF Mezunu Olmak!

TÜRKİYE’DE

Fen Edebiyat Fakültesi Mezunu

OLMAK!

{Evren’in Aydın Life Dergisi Ekim sayısı yazısıdır}

Sanırım bundan iki yıl önceydi. Emekli bir sağlık personeli, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencisi olduğumu söylediğimde “işiniz zor” demişti. Formasyon verilip verilmemesinin belirsizliğinden dolayı mı işimizin zor olduğunu sorduğumda “Hayır, mesleki anlamda çok fazla alternatifiniz var.” diye cevap vermişti. O zaman için “aksine bunun bizim işimizi kolaylaştırdığını” söylemiştim. Aradan 2 yıl geçti. İddia edilen o çok alternatifli mesleki dünyaya elimdeki diplomamla giriş yaptım. Sanılanın aksine yüzleşilen gerçekler hiç de hayal edilen tozpembe bir dünya değildi. 

Fen Edebiyat Fakültelerinin bilim insanı yetiştirme amacıyla verdikleri dört yıllık zorlu bir eğitimin sonunda diplomayı aldığımızda şişirilmiş hayallerimizin nasıl da sabun köpüğünden ibaret olduğunu fark ettik ilk önce. Üniversite denen bu dev kapıdan girerken de çıkarken de sanki bütün iş’ler bizimdir sandık. İşverenlerin, bizi işe almak için mezun olmamızı dört gözle beklediği gibi boş bir hayale kapıldık. Zannettik ki, almış olduğumuz eğitime birileri saygı duyacaktı! 

Bir Fen Edebiyat Fakültesi [FEF] Türk Dili ve Edebiyatı [TDE] Bölümü mezunu olarak birinci ağızdan yazıyorum: FEF’liyiz diye birileri bizi fena halde KEK’lemeye çalışıyor! Daha net bir şekilde ifade edeyim: Birileri formasyonumuz yok diye bizi sömürmeye kalkıyor! Nasıl mı? 

Dört yıl boyunca “bilgi alarak/ bilgiyle yüklenerek” yetişen FEF öğrencisi, “bilgiyi aktarma” becerisi edinmeden eğitimini tamamlar. Ama alanıyla ilgili bilgiyi de ondan daha iyi bilecek kimse yoktur. Sonuçta bilim insanı mantığıyla yetiştirilmektedir. Pedagojik formasyonu olmadığı için mezun olduktan sonra ek olarak bir ya da bir buçuk yıl daha Tezsiz Yüksek Lisans (formasyon) eğitimi almak zorundadır. Böylece KPSS’ye girip öğretmen olarak atanma ya da bir dershanede öğretmenlik yapma hakkına sahip olacaktır. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı FEF mezunlarına, özel dershanelerde formasyonsuz öğretmenlik yapabilme hakkını da vermiştir. Üstelik ihtiyaç duyulan okullarda ders ücretli veya vekil öğretmen olarak derslere girme imkanını da sunmuştur. Demek ki FEF mezunundan istenildiğinde iyi bir öğretmen olabilmektedir. 

Gelelim şu sömürülme olayına. Örneğin Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olarak formasyonunuz olmadan ülkenin pek çok yerinde şubesi bulunan zincir bir özel dershaneye başvurduğunuzda size sunulan ilk şart, en az bir yıl deneme sürecidir. Aydın’daki bir zincir dershane bu sürece dâhil olabilmeniz için sizi zorlu bir sınava tabi tutmaktadır: Öncelikle eğitim danışmanıyla yüz yüze görüşme, eğer görüşme olumluysa sonrasında alanınızla ilgili bir sınava girme, sınavda başarılı olursanız size verilen bir konuyu kurulun önünde anlatma. Sanki onlarca vize ve finali başarıyla geçip mezun olan siz değilmişsiniz gibi bir de dershanenin kendi içindeki sınavına girersiniz. Bütün bu aşamaları geçtiğinizde sanmayın ki size dolgun bir maaş bağlanacaktır. Aksine, 1 yıl boyunca sigortanız yatırılmaz, stajınız başlatılmaz, üstelik seneye stajınızın başlatılacağı konusunda ise asla bir garanti verilmez. Sahip olacağınız tek şey mesleki tecrübe ve çok az bir miktarda cep harçlığıdır. 

Bir başka zincir dershane de olaya “hem bizim dershanemizde çalışmanın ayrıcalığını yaşayacaksın hem de bizden para mı alacaksın?” mantığıyla yaklaşır. Onlara göre nasıl ki yabancı dil öğrenmek ya da diksiyonunuzu geliştirmek için bir kursa gider ve edindiğiniz beceriye karşılık para öderseniz, dershanelerinde 1 yıl boyunca edineceğiniz tecrübe de bundan farklı bir şey değildir. Bu dershane de sizi ilk yıl denemeye alacağından, 1 yılın sonunda göstermiş olduğunuz performansa göre zümre başkanının hakkınızda olumlu rapor vermesi durumunda ikinci yıl stajınızın başlatılabileceğinden bahseder. Üstelik siz hiçbir ücret ödemeden bu dershanede “tecrübe” edineceksinizdir. Oysa aynı dershanenin Muğla-Fethiye’deki şubesi size iyi bir ücret, sigorta ve staj kaldırmayı teklif edebilmektedir. Çünkü yeni açılmıştır, öğretmeni yoktur ve acilen bir TDE Bölümü mezununa ihtiyacı vardır. Formasyonunuzun olup olmamasının işte bu noktada o şube için hiçbir önemi yoktur. Bir dershanenin iki ayrı şubesinde sunulan bu farklı imkânların sebebini yine kendi ağızlarından duyarız: Aydın’da bir üniversite potansiyeli vardır. Senin stajını başlatıp, sigortanı ödeyip, sana iyi bir ücret ödeyene kadar bu imkânların hiçbirini sunmayacağı başka bir mezun mutlaka bulunacaktır! Mantık gayet düz ve basittir! 

Yine başka bir zincir dershane de aynı gözle bakar size. Formasyonunuz yoktur ve sizin yerinizi doldurmak için sırada bekleyen pek çok FEF mezunu Edebiyatçı vardır. En az 1 yıl dershane etütlerinde öğrencilerin sorularını çözecek, öğretmenlerin istediklerini getirip götürecek, gerekirse okullara dershane ilanlarını asacak, oradan oraya koşturacaksınız. 1 yıllık bunca emeğin ardından dershane – belki – stajınızı başlatabilecektir ama kesin değildir. 

Sabah 9’da geleceğiniz dershaneden çıkış saatiniz belli değildir. Zümre başkanıyla derslere katılacak, derslerden çıkıp etütlere girecek, bol bol soru çözecek, soru tarayacak, sınavlarda gözetmenlik yapacak, haftanın 6 günü çalışacaksınız. Kadrolu bir öğretmen kadar yorulacaksınız ve elde ettiğiniz tek şey “tecrübe” olacak. Oysa Milli Eğitim Bakanlığı’na göre FEF mezunları usta öğretici sayılmaktadır. FEF mezunları üniversiteyi bitirdiği için muhtemelen sağlık güvencesinden yoksun olurken diğer taraftan da aileye maddi anlamda daha fazla yük olmanın sıkıntısından da bir an evvel kurtulmayı arzulamaktadır. Bu sebeplerle formasyonu alırken bir dershanede ya da bir etüt merkezinde çalışmak istemektedir. Buna rağmen ticari mantıkla olaya yaklaşan özel dershanelerin sunduğu şartları kabul etmekten başka yapabilecek çok fazla bir şeyi yoktur. Çünkü dershanelerin yukarıda sıraladığım şartlarını kabul etmediği takdirde bu şartları kabul edecek çok fazla mezun, dershane kapısında hazır beklemektedir. 

Oysa ne acıdır ki ÖSS’ye hazırlanan bir öğrenciyi dershaneye kaydettirmeye gittiğinizde 100-200 YTL indirimi bile zor yaptırabilmekte ya da bu indirim çoğu zaman mümkün bile olmamaktadır. Hatta “çocuğumuzu size 1 yıl süreyle gönderelim, dershanenizi bir deneyelim, bakalım ÖSS’yi kazanacak olursa dershane ücretini verelim” demek gibi bir hakkınız asla yoktur. Gülerler size! Oysa emek harcayıp, iyi bir bilgi donanımıyla dört yıllık bir eğitimin sonrasında mezun olan bir FEF’liyi dershanelerin 1-2 yıl süreyle denemesi hiç de komik değildir. 

Fen Edebiyat Fakültesi TDE Bölümünden henüz mezun olmuş biri olarak olayların içinde/ortasında/merkezinde bulunsam da ezbere yazmak istemedim. Şaşkın ördek yavrusu misali sahaya inilerek, bizi nelerin beklediği bizzat tecrübe edilerek bu yazı hazırlandı. Şu bir gerçek ki yukarıda bahsettiklerim sektördeki bütün dershaneleri kapsamamaktadır. İçlerinde “aldığımız eğitime” “saygı duyanlar” da yok değil. Tamamen “tecrübeyle sabit” bu yazdıklarımı “saygı görmek”, “sömürülmemek”, “saygın bir meslek edinmek” ve “sahip olduğu bilgiye değer verilmesini” isteyen Fen Edebiyat Fakültesi mezunlarına ithaf ediyorum.

Formasyon kaldırılıyor

yunusevren_evrenuni

Her zaman söylenegelen dedikodular dün öylesine destekli bir şekilde kulağımıza geldi ki, “nedir bu işkence, kaldırılacaksa kaldırılsın artık” deyip Eğitim Fakültesi Dekanının odasına gittik. Ve dedikoduların aslı var mı yok mu sorduk. Ve duyduklarımızdan çok da farklı olmayan bir cevapla karşılaştık:

Fen Edebiyat mezunlarına verilen tezsiz yüksek lisans uygulamasının kaldırılması gündemimizde.

Türkiye’deki bütün eğitim fakültesi dekanları toplanmışlar ve rahatsız oluyoruz demişler. Biz öğretmen atamalarında eğitim fakültesi mezunu olanların önünü tıkıyormuşuz, falan filan…

Bugünse, hem Türk Dili Edebiyatı bölüm başkanı hem de Sosyal Bilimler Enstitü başkanının açıklamalarıyla çalkalandı sınıf: YÖK, seneye bütün pedagojik formasyonların (tezsiz yüksek lisans) kaldırılması konusunda yazı yollamış.

Eğitim fakültelerinin önünü tıkamamız mümkün değil çünkü alanlarımız farklı. Olsa olsa Türkçe Öğretmenlerinin önünü kesiyoruzdur ama aramızda büyük bir fark var: Onlar ortaokullarda derse giriyorlar; biz ise liselerde. Türkiye’de 9 üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği var. Buradan mezun olanlarla bu ülkenin edebiyat öğretmeni açığı kapatılabiliyorsa, buyursun formasyonu kaldırıp Fen Edebiyat mezunlarının öğretmen olmasını engellesinler.

Ama öğretmen olsun diye çocuklarını bu bölümlere yollayan anne babalara “fen edebiyat mezunları araştırmacı olmalı” mantığını nasıl anlatırlar, harcanan maddi manevi emekleri nasıl karşılarlar, bunları da düşünsünler… Düşünsünler ki, bir anda damdan düşmüşe dönen son sınıf öğrencilerine bir çıkar yol göstersinler!

Bu yazı, ilk blogcu.com’da yayımlandıktan sonra buraya taşındı.