Ramazan’a Acil İhtiyaç Var!

Kişisel bir web günlüğünün de sosyal sorumlulukları vardır. Bu yüzden geçen yıl olduğu gibi bu yıl da bir sivil toplum kuruluşuna blog aracılığıyla destek sağlamaya devam etti e-vren günlüğü. 2010-2011 döneminde Acil ihtiyaç Projesi (AİP) Vakfı’nı seçmesinin en büyük sebebi vakfın samimiliği ve şeffaflığıydı. Türkiye gibi bir yerde bir sivil toplum kuruluşundan en çok beklenen şeffaflık ve hesap verebilirlik oluyor. En azından ben kendim buna dikkat ediyorum. AİP, kendisine yardımda bulunan herkesi {şurada}, yardım sevkiyatlarını {şurada}, tüm faaliyet raporlarını da {şurada} gönül rahatlığıyla paylaşıyor. Zaten olması gereken de bu.

Her yıl hasretle beklediğimiz Ramazan ayı iki gece sonra tüm ihtişamıyla yeryüzüne inmeye hazırlanıyorken AİP Vakfı da Ramazan’da yoksullara yardımseverler adına yardım ulaştırmak adına kolları sıvadı.  Bu yılki yardımları erzak, nakdi ve fitre / zekat olmak üzere üç farklı şekilde kabul etmeye başladı. 2010 Ramazanı için AİP Vakfı aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştırmayı düşünürseniz {şu} bağlantıdan bütün detaylara erişmeniz mümkün.

evrengunlugu.net

2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.

Akülü Araçlar Sahiplerine Ulaştı

Bir ihtiyaç sahibine akülü araç bağışı için Kalemhane‘nin öncülüğünde birkaç Türk blog yazarı olarak yola çıkmış, önce kendimizi sonrasında okuyucularımızı bu sosyal sorumluluk konusunda duyarlı olmaya davet etmiştik. Bu sese kulak veren pek çok insan az-çok demeden elinden gelen desteği göstermeye çalıştı. Böylece 2 adet akülü araç bağışlayabilecek kadar para toplanmıştı ve bunu {şuradan} duyurmuştum.

Akülü araçlar Türkiye Omurilik Felçlileri Derneğine kayıtlı ve İstanbul’da yaşayan iki ihtiyaç sahibine sevgili Kalemhane tarafından teslim edildi. Ortaya nasıl güzel bir şey çıktı herkes görsün diye Kalemhane’nin fotoğrafları epostayla göndermesini bekliyordum ki bugün gözlerimi dolduran o kareler elime ulaştı.

Akülü aracın bir tanesi 35 yaşındaki Birsen hanıma, diğeri de 10 yaşında bir ilköğretim öğrencisi Hilal‘e teslim edildi. Kalemhane, onların da akülü araç üzerindeki fotoğraflarını eposta yoluyla paylaştı ancak, bu kadarının internet ortamında yayınlanması kimse için doğru olmayacaktır. Sevgili Hilal’in akülü araca kavuştuğu anki mutluluğunu epostasında şöyle ifade ediyor Kalemhane:

Hilal, tekerlekli sandalyesini aldı.. 5-10 dakika kullanmakta acemilik çekti.. Dernek binasında hareket etti ancak ilk dakikalarda biraz zorlandı.. Sonrasında bu duruma alıştı ve hızla sürmeye, kumandayı hareket ettirdikçe, kimsenin yardımı olmadan hareket ettikçe gülümsemeye başladı.. Aklımdan uzun zaman çıkmayacak fotoğraf şu : Hilal önde, annesi ve ağabeyi arkada.. Hilal koşuyor, annesi ve ağabeyi Hilal’e yetişmek için çabalıyor.. Evet arkadaşlar, bizler, yürüyemeyen bir kız çocuğunun, ailesi ile koşmaca oynamasına vesile olduk.. ! “Yürüyemeyen bir insanın koşmaca oynaması” ne kadar harika bir kelime dizilimi değil mi..? Ve sayenizde ben bu harika durumu bizzat yaşadım.. Allah hepinizden razı olsun..

Bağışlanan 4.379,65 ytl’nin artan kısmı sonradan ulaşan bağışlarla 700 ytl’ye kadar çıktı. Bu da matrakiye.blogcu.com adresinde yazan ve Doğu Anadolu’nun bir köyünde görev yapan Esra öğretmenin öğrencilerinin kırtasiye, iç çamaşırı ve çorap gibi ihtiyaçları için harcanacak.

Duyarlı davranan, güven duyan, her türlü desteği eksik etemeyen, bu hayırlı ve sevinçli sonuçta payı olan herkese bir kere daha teşekkür ediyor, herkesin mübarek Ramazan Bayramını gönülden kutluyorum.

Başardık! 2 Akülü Araç Bağışlıyoruz

Günler sonra nihayet “Akülü Araç Bağışı” ile ilgili müjdeli haber sevgili Kalemhane‘den geldi. Kalemhane’nin öncülük ettiği ve e-vren günlüğü’nden olduğu gibi pek çok blogtan da yardım çağrısında bulunulduğu bu interaktif yardım girişimine gösterilen ilgi sayesinde 1 insanı değil 2 akülü araçla 2 insanı birden mutlu edebileceğiz. Üstelik artan parayla birkaç minik öğrencinin de yüzünü güldürebileceğiz.

Pek çok gönüllü yüreğin bağışlarıyla biriken 4.379,65 YTL ile İstanbul’da bulunan Kalemhane ve birkaç blog yazarı arkadaşım tarafından (tanesi 2000 YTL’den) iki akülü araç alınacak ve başından beri bize güven duyan Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği‘nin de yardımlarıyla 10 yaşında bir kız öğrenciye ve bir bayan öğretmene bu araçlar teslim edilecek. Bütün bunların görsel materyallerini de yine buradan paylaşacağım. Artan 379,65 YTL de minik öğrenciler için harcanacak. Bunun da detaylarını paylaşacağım.

Sevgili Kalemhane kaç kişinin ne kadar yardımda bulunduğunu {şuradaki yazısında} listelemiş. Ben yardım yapsın yapmasın herkese ismen buradan teşekkür edeceğimi, şeffaflık adına bir liste yayınlamak istediğimi dile getirmiştim ancak yardımda bulunan pek çok arkadaşım isimlerinin yayınlanmamasını özel olarak rica edince bundan vazgeçtim.

Başta Kalemhane‘ye yürekten teşekkür etmek istiyorum. Görülmeyeni gördü, düşünülmeyeni düşündü, her riski göze alıp bizleri harekete geçirdi. Ve farklı iletişim kanallarıyla bana ulaşıp maddi-manevi her türlü destekte bulunan herkese çok ama çok teşekkür ediyorum. Bize güvendiğiniz, bize destek olduğunuz ve internetin -özellikle de blogların- istenilse nasıl da sosyal sorumluluk adına büyük adımlar atabilceceklerini gösterdiniz. Hepinizi “saygıyla” selamlıyorum.

Bu yardım kampanyasını bloglarından duyuran blog yazarı arkadaşlar bu önemli gelişmeyi de şeffaflık adına bloglarında yeni bir yazıyla duyururlarsa önemli bir ayrıntıyı ihmal etmemiş oluruz.

Akülü Araç Bağışı

26 Eylül:

Müjdeli haber {burada}

17 Eylül:

Duyarlı internet kullanıcıları bu sese kulak verdi, kimisi bursundan kimisi kıt kanaat geçindiği maaşından belli bir miktarı “çorbada benim de tuzum olsun” diyerek kampanyamıza bağışladı. Halen devam eden bağışlarda son 4 gün. 21 Eylül’de toplam bağış miktarını, isminin açıklanmasını rica edenlerin dışında yardımda bulunanların isim listesini burada paylaşacağım. 

Bir akülü araç alabilecek miktarda para toplandıysa (ki öyle ümit ediyorum) sevgili Kalemhane ve İstanbul’daki diğer blog yazarı arkadaşlar aracı alacaklar. Sonrasında teslimat sırasında çekecekleri fotoğrafları da yine buradan ve destek veren diğer bloglardan yayınlayacağız. Continue reading →

N’olacak Bu Deniz Feneri’nin Hali?

Almanya’daki soruşturma öyle bir hal aldı ki Başbakan ile Aydın Doğan bile birbirine girdi. Sen neymişsin be Deniz Feneri :) Türkiye’deki pek çok dernek ve vakfı da güvensizliğe sürükleyen Deniz Feneri olayı çoğu insan gibi beni de etkiliyor. Yakın çevrem bilir; yaklaşık 2 yıldır sosyal inceleme gönüllülüğünü yapıyorum Deniz Feneri’nin. Bir ara İzmir şubesiyle ve sonrasında İstanbul merkezdeki gönüllü koordinatörüyle birkaç sorun yaşamıştım. Sonra baktım ki gönüllü esasıyla çalışan STK’lara kişi bazlı yaklaşmamak gerekiyor. Sempatimi orada çalışan personelden çok, kuruma yönlendirmeye çalıştım ve bu inançla askerden sonra da Deniz Feneri gönüllüsü olmaya devam ettim. Zaman neyi gösterir bilemem. Geçen aylarda bir sohbette “Neden Deniz Feneri?” diye sormuştu bir bayan. Ben bunca yıldan sonra kendimi profesyonel gönüllü olarak tanımlıyorum artık :) Ve şu an için gönüllülük ihtiyacımı Deniz Feneri ile karşılayabiliyorum. Bir başka STK “buyur gel, şu projemiz ya da çalışmamızda bize gönüllü destek ol” dese Soroscu olmadığı garantisini aldıktan sonra neden ona da gönüllü desteği sağlamayayım ki :)

Soroscu derken aklıma geldi: Bir dernekte “şeffaflık” ve “hesap verebilirlik” çok önemlidir. Ben bugüne kadar bağışçı ve gönüllülere karşı hem şeffaf hem de hesap verebilir olan tek bir STK tanıdım; o da sonradan Soroscu çıktı :) Onunla kıyaslayınca Deniz Feneri bana çok geleneksel ve devlet dairesi kıvamında bir yapıya sahip gibi geliyor.

Bu konuda ayrı bir yazı yazabilirim ileride. Sosyal sorumluluk damarı fazla kabarık biri olarak devletin yetişemediği yere yetişmeye çalışan, çoğu toplumsal olayda ona destek olan Sivil Toplum Kuruluşlarına, hakkında soruşturma açılan ve henüz suçluluğu kanıtlanmayan birkaç vakıf/dernek yüzünden güvensizlik beslemenin yersiz olduğu görüşündeyim. Bu vakıf ve derneklerin bünyesindeki maaşlı elemanlar gelip geçicidir ama gönüllülük parayla satın alınamadığı için sapasağlam devam edebilmektedir. Bundan kim ne ders çıkarır bilemem. Ama şu haksızlığı da yapmayalım. Lions ve Rotary kulüplerine kimse ses çıkarmazken Deniz Feneri’ni yerden yere vurmak, üstelik bunu Türkiye’deki bütün STK’lara genellemeye kalkmak akıl karı değil.

Gençlerin Gönüllülük Bilinci

Eskiden üniversiteli gençler, siyasi kavgalar ederlerdi kampüslerde, fakültelerde. İdeolojik düşüncelerini karşı tarafa kabul ettirebilmek, karşıt görüşleri sindirebilmek adına masalar, sandalyeler havada uçuşurdu. Okulların camları indirilir, hocaların önleri kesilir, arabalarına zarar verilirdi.

Yıl 2004. Biz bir grup genç, bir sosyal sorumluluk topluluğu kurmak istemiştik. Türkiye’nin pek çok üniversitesinde gençler, toplumsal duyarlılık projeleri gerçekleştiriyorlardı. Bizim onlardan neyimiz eksikti?Bir kıskançlık, bir rekabet duygusu değildi bu. Tamamen sosyal yaşamdaki eksikliklere karşı duyarlı olmaktı. Kendimizi anlatmış, amacımızı dile getirmiştik. Hedefimize ulaşmak zor olmuştu ama üniversite bünyesinde topluluğumuzu kurmayı ve gönüllü öğrenci sayımızı arttırıp, projelerimizi gerçekleştirmeyi başarmıştık.  

Peki ya sonra… Proje eğitimleri alıp, projeden projeye koşarken sürekli birileri amacımızı sorguladı. Öyle ya insan neden karşılıksız bir yardımda bulunaydı ki… Bu gençler, yoksul aile çocuklarını OKS’ye ücretsiz olarak hazırlıyorlardı. İyi güzel de onların sınıfta beyinlerini yıkamadıklarını nereden bilebilirlerdi ki… Yıpranmış köy okullarını boyayan pek çok gönüllü gencin arkasından rastgele kullanılan renklerin ideolojik hesapları yapıldı. Her sosyal sorumluluk projesinin altında bir bit yeniği arandı. Gençler, artık kavga etmek yerine birilerine yardım etmek için uğraşıyordu. Yetişkin bir kesim de eskiden olduğu gibi bugün de gençleri eleştirip, yerden yere vurmakla uğraşıyordu. Masalar havada uçuşmuyordu, aksine onlar gönüllü ağabeylik ablalık yaparak çocuklarla uçurtmalar uçurmayı tercih ediyorlardı. 

Sivil Toplum Kuruluşlarının da yardımıyla üniversiteli gençler arasında gönüllülük bilinci hızla artıyor. Sosyal yardımlaşma kulüpleri/toplulukları kuruluyor; gençler akran eğitimi yöntemiyle birbirlerine proje nasıl yazılır, gönüllülük esası nedir, proje nasıl gerçekleştirilir bunları tartışıyor; yüzlerce projeyi hayata geçiriyorlar. Zekâsını ve enerjisini ait olduğu toplumun yararına sarf eden gençlerin yanında hâlâ daha gönüllü çalışmaları gereksiz gören bir kesim de yok değil. Dünyayı sen mi kurtaracaksın! mantığıyla sosyal duyarlılığa sahip gençlerin motivasyonunu yerle bir etmeye çalışanların sayısı azımsanmayacak seviyede. Avrupa’da pek çok şirket yıllardır işe alımlarda ülken için ne yaptın, hangi gönüllü çalışmalara katkı sağladınsorularına verilen cevaplarla iş başvurularını değerlendiriyorken bugün Türkiye’de gençlerin bir STK bünyesinde ya da bireysel olarak bir sosyal sorumluluk projesinde yer alıp almadığı çok fazla önemsenmiyor. Şimdilik televizyonlarda yüksek bütçeli, bol sponsorlu yetenek yarışmalarına katılan gençler alkışlanıyor, takdir ediliyor. Ama ekranlara yansımayan çok büyük bir genç kitle var ki projeyle yatıp projeyle kalkıyor. Birgün bir bakmışsınız, duyarlı bir genç sizin yerinize düşünmüş ve çevrenizdeki kirlilik için bir sosyal sorumluluk projesi üretip, hayata geçirmiştir. Size de “oh be gençler iyi ki bu soruna el attı” demek kalmıştır.

24 KASIM GELİR.

Henüz resmen öğretmenliğe adım atmadım. Şu sıralar Ağustos ayına kadar sürecek olan eğitimini alıyorum. Ama lisans öğrenciliğim ve gönüllülük çalışmalarım boyunca öğretmenliği olmasa da eğitmenliği iyi kötü tattım. Ateşböceği Tırı ile dolaşırken, Salavatlı Köyünde Kardeş Yürekler Projesi yaparken, Kemer Toplum Merkezi’ndeki drama çalışmalarımda, küçük arkadaşlarım, öğrencilerim oldu son 5 yıldır. Öğretmen sıfatıyla anılmadım şimdiye kadar ama bir öğretmen nasıl olmalı bunu tecrübe ettim. Yıllardır “benden öğretmen olmaz, ben başka şeyler olacağım” diye tuttururken bu mesleğe girmeye hazırlanıyorum. Hal böyle olunca her geçen yıl, bir öğretmen adayı olarak öğretmenler günümü kutlayanların sayısı bir iki artıyor :) Ama bugün gözlerimden yaş getiren en anlamlı ve sürpriz kutlama EFE’M’den geldi:

 

Bu mesajı bir şeye inandığım ve hatta bildiğim diyebileceğim geleceğin için yazıyorum: Benim gözümde geleceğin en parlak öğretmeni olacaksın! Öğretmenler günün kutlu olsun ÖĞRETMENİM!” / İbrahim SOYUÇOK