TESTERE GERİ DÖNÜYOR!

Şüphesiz dünya sinema tarihinin en korkunç filmlerinden biri Testere. Ve bir solukta seyredilip devamı da beklenen serilerden biri… Testere 3‘ü seyrettikten sonra Testere 4‘ün de çekileceğini [anlamıştım.] Büyük bir merakla beklediğim dünyanın en korkunç filminin 4. seri fragmanı YouTube’ta yayınlanmaya başladı. Testere, bütün vahşeti ve heyecanıyla dördüncü kez beyaz perdeye geri dönmeye hazırlanıyor. 

Bugüne kadar seyredip de etkisinde en çok kaldığım ve senaryodaki zekaya hayran kaldığım ender filmlerden olan Testere’yi ilk “öylesine bir film” olarak Sevil‘in sayesinde bilgisayarda seyretmiştim yıllar önce. Filmin ikinci serisini de Haktan‘ın bilgisayarından seyretmek kısmet olmuştu. Üçüncü seriyi sinemada seyretmeliydim mutlaka. Görüntüler öylesine korkunçtu ki para verip de “korkudan bakamayarak” seyrettiğim tek film oldu :) Ekim ayının son haftası Amerika’da gösterime girecek olan Testere 4’ün ilk 4 dakikası internette dolaşmaya başladı bile. Dört dakikalık bu görüntüler, Saw’ın ününe yakışır yeni bir seriyle geri döneceğinin en büyük kanıtı şimdilik.

ADA-BİYAT

Ahmet Zeki Muslu‘nun konuşması uzayınca Sina Akyol‘un uykusu geliyor. {ya da bana öyle geliyor.} Yüzünü eliyle kapıyor, başını bir kaldırıp bir indiriyor, arada bir Muslu’nun tarafına bakıp gözlerini kırpıyor. Sol tarafımdaki beyfendi sürekli şikayet durumunda. Herkesle aynı şeyi söylüyor, program kaç dakika sarktı diyor. Arkamdaki diğer beyefendi de Haşim’in Ha’sının uzatılmamasından şikayet ediyor. Ben de dönüp bir tane de Atilla İlhan duydum. diyorum :) Ön koltuklardan sıradışı giyimli iri yarı biri sinirli sinirli kalkıp biz işte hep bu yüzden kaybediyoruz! deyip çıkıp gidiyor. Aynı kişinin 3 defa girip çıktığını gözlemliyorum. Konuşma sırası Halim Yazıcı‘ya gelip de benim metnim 17 sayfacıkdeyince herkeste soğuk duş etkisi yapıyor. Neyse ki şakaymış :) Kuşadası İlçe Halk Kütüphanesi‘nin bahçesinde ayrı bir hava… İçeride sıkılıp dışarıda soluk alanlar var.Bu kadar edebiyat yeter, biraz adayı dolaşmak lazım. 12 günlük ada alışkanlığı büyük bir su kütlesi görmeye sürüklüyor beni. Dev bir gemi yanaşmış Kuşadası Limanı’na. Bir zamanlar kütüphane memurluğu yapan bir bayanla tanışıyorum. Malatyalı’ymış, Ankara’da görev yapmış ve 20 yıldır Kuşadası’nda yaşıyormuş. Buna rağmen hala kendisini Kuşadalı olarak görmüyor. Süs eşyaları sattığı küçük bir dükkanı var. Saat akşamüzerine doğru yaklaşıyor  ancak henüz gemiden hiçbir müşteri alışverişe gelmemiş; çoğu esnafın canı sıkkın.

Annemden telefon geliyor. Haktan yarın İstanbul yolcusu. Onu ve Mustafa‘yı çaya davet etmiş. Saat 16.00’da evde alıyorum soluğu. Teyzeoğlu ve dayıoğlum geliyor. Annem hepinizi en iyi yerlerde görmek istiyorum diye başlıyor 5 çayına. Seda Nur’un lezzetli ikramları karşısında kendimden geçiyorum. Teyzem katılıyor sonra bize. Neredeyse 1 aydır görüşemiyoruz. The Island-Ada projesinde kilo aldığımı iddia ediyor ki haklı :)

Öğretmenimi Arıyor{d}um

İlkokul öğretmenim Aynur DURMAZ‘ı aradığımı birkaç kez e-vren günlüğü’nde yazmıştım. 1991 yılında bizi mezun edip Antalya’ya taşınan öğretmenimle o günden beri görüşmem mümkün olmamıştı. Kendisine ulaşabilmek için okul idaresiyle görüşüldü, telekom kayıtları tarandı, öğretmenimin eski meslektaşlarından bilgi alınmaya çalışıldı. Ama bütün çabalar sonuçsuz kaldı. Öyle ki şansımı burada da aradım. Ve birgün hiç beklenmedik bir bilgi sayesinde 15 yıllık hasret sona erdi. 1 dakika 5 saniyelik VideoBlog’ta ilk defa çok kısa da olsa sesimi duyacak, ilkokuldaki eski bir fotoğrafımla karşılaşacaksınız. Her şeyden önemlisi yaşamıma elektronik ortamda tanıklık eden siz ziyaretçiler, benim için çok önemli bir gelişmeye daha şahit olacaksınız. Bu macerayı hep birlikte paylaşmadık mı zaten

 
Telefon görüşmesi elbetteki bu kadar değil. VideoBlog, kısa oldu ki tadında kalsın istedik. Yarım saate yakın bir konuşma gerçekleştirdik ve hepsi de kayda alındı. Beni en çok şaşırtansa bunca yıl sonra öğretmenimin sadece ismimi söylememle beni tanımış olması. Telefonda ne konuştum, nasıl konuştum hiç bilemedim. Elim ayağıma dolaştı. Sonradan ses kaydını dinledikçe heyecandan ne kadar da saçmaladığımı farkedip, utandım :) Öğretmenim hala Antalya’da yaşıyormuş, artık emekli olmuş. İlk fırsatta da görüşmek istiyoruz birbirimizle… 

Ses kayıtlarının ve fotoğrafların düzenlenmesi yeğenim Haktan tarafından gerçekleştirildi. Yardımlarından dolayı kendisine çok teşekkür ediyorum.

Hüss Mekdanıls’ı Fethetti

Önce müjdeli haber: Hüss, bu sabah tekrar Galatasaraylı oldu. Kulağıma gelen dedikodulara göre dün akşam dedemlerde Beşiktaşlı olmuş. Nereden estiyse bugün de özüne döndü. Üç amcası Galatasaraylı olan birinin yanlış takımı tutması çok da mümkün değil zaten. 

Bir haftayı aşkın süredir Dedemin yanındayız. Cenaze evinde dura dura haklı olarak sıkıldı bizim civciv. Bu sabah kahvaltıyı yaptıktan sonra “Eeven ağça, hadi gezelim be, sıkıldım artık” deyince teyze oğlum Haktan‘la beraber tuttuk Hüss’ün ellerinden dolaştık biraz. Hüss, -onun tabiriyle- mekdanılsa gidip patates yemeyi, ayran içmeyi ve parkında oynamayı çok seviyor.

İçeri girdiğimizde çalışanların hepsi “Hüseyin hoşgeldin” diye bağırınca şaşırdım kaldım. Meğer dün akşam da kardeşim Ziya‘yla gelmiş. Çocuk üç alternatifli, çoktan seçmeli amcalara sahip olunca her istediğini yaptırıp, her yere gidebiliyor. Baktım pek bir kaynaşmış mekdanılstaki ablalarıyla. Kendisine bir ilgi alaka, bir hürmet… Hüss’ün pek çok güzel pozu varı da, “ben de çekmek istiyorum” deyip elimden makineyi alınca bazı kareleri silmiş! Onlarca bilgisayar önünde öyle güzel pozlar vermişti ki, yazık oldu hepsine :) Bu yüzden Haktan’la çektiğim fotoğrafını da koyamadım.