Kardeşim Ziya‘yı, vatani görevini yapması için birliğine teslim edeli 5 gece 6 gün geçti. TTNET’in artık bıkkınlık veren kesintileri sebebiyle bu haftayı günlüğüme not düşmekte geciktim. Geçen yıl ben askere gittiğimde yine bu vakitler derin bir sessizliğe bürünen e-vren günlüğü için aynı durum yaşanmış gibi oldu :)
Fotoğraf, Ziya askere gitmeden 4 gün önce, Kurban Bayramı’nın 3. günü Kardeş Köy‘de çekildi. Kardeşim, sözün tam anlamıyla tadını çıkara çıkara askere gitti. Benimkinin aksine o, aylar öncesinden Aralık 2008’de askere gitme kararı almış; başvurularını yapmış; apartman sakinlerinden Aydın esnafına kadar herkesle vedalaşmıştı :) Asker yemeği, kahvaltı davetleri, asker kınası, davullu zurnalı eğlenceler, asker uğurlamaları vesaire derken eş, dost, (bir kısım) akraba dahil hepimiz onun askere gidişini doya doya yaşadık.
6 aylık zorunlu ayrılık öncesi Kütahya’nın merkezini dolaştık. Nüfusu Aydın’ın 2 katı olmasına rağmen belki haftasonu olmasından belki de havanın çok soğuk olmasından dolayı caddeler tenhaydı. Aydın’ın ilkbahar tadındaki kışı’ndan Kütahya’nın soğuk kışı’na adım attığımızda afalladık biraz. Seramikleriyle ünlü bu şehirde renkli manzaralarla karşılaşacağımı ümit ederken gri, kasvetli ve tozlu bir Kütahya ile karşılaşmak beni şaşırttı. “Asker geliş gidişlerinde canlanan“ Kütahya’nın insanı ortalarda yoktu ama tek tük sohbet edebildiklerimiz de son derece yardımsever ve güler yüzlü insanlardı. Kulağıma fısıldandığına göre de içten ve samimi Kütahya halkı şu anki belediye başkanlarından hiç memnun değillerdi :) Kütahya’nın suyundan içen tekrar Kütahya’ya gelirmiş; biz kardeşimin yemin töreninde Kütahya’ya yeniden uğramak için şimdiden gün sayıyoruz.
Abim, en küçük kardeşim İbrahim ve Hüss ile Ziya’yı Kütahya’ya kadar götürdük. Acemi birliğinin önüne geldiğimizde pek çok kısa dönem asker, aileleriyle birlikte oradaydı; gurur ve hüznün bir arada yaşandığı bir kalabalığın içindeydik. Ağlayanlar, birbirine sarılanlar, hala nerede olduğunu idrak edemeyen ve kendisini yabancısı olduğu bir filmin içinde zanneden askerler, anne-babalar, kardeşler ve tanıdıklarla doluydu her yer. Herkes, kendi askerinin son kez fotoğrafını çekmenin telaşındaydı. Aynı telaşı görevli askerler de “fotoğraf çektirmemek“ için gösteriyordu ama ne çare. Ziya, “ille de ödenecek“ denilen vatan borcu için peygamber ocağı denilen askeriyenin kapısından girerken son kez Safiye Sultan‘la konuştu ve bizim unutamayacağımız, onun da hatırlamakta güçlük çekeceği bir anın karesi ortaya çıktı: