Salı günü Denizli‘deydim. 10 saatlik misafirliğim boyunca yaşadıklarımı anlatmaya nereden başlasam bilemiyorum. Ama ciddi bir itirafla başlamak istiyorum: Denizli Belediyesi, şehircilik anlamında almış başını gidiyor.
Her yıl Eylül ya da Ekim aylarında sağlık karnelerinin vizelerinin yenilenmesi için soluğu Denizli Bağ-Kur’da alıyoruz. Online sisteme geçiş yapan Bağ-Kur, eskisi gibi 3-4 ayrı resmi kurumu dolaştırmıyor. Gerekli bilgileri kendileri öğrenip yaklaşık 15-20 dakikada işlemi tamamlıyor. Unutmadan, Denizli Bağ-Kur’daki memurların nezaketinden dolayı (hepsine değil tabi) teşekkür ediyorum.
Resmi bir dairedeki işimi bu kadar zahmetsiz halletmenin verdiği mutlulukla eski sınıf arkadaşım/bıllam/Hülya Avşar’ım Suzi‘yi ziyaret ettim, çalıştığı etüd merkezinde. Suzi’yle kız verdip oğlan aldıktan sonra {:)} Ramazan’la birlikte şöyle bir Denizli turu atıp, akşamüzeri Eğitim Fakültesi’nin yanındaki Ramazan sokağına eski ev arkadaşım Ferit‘i görmeye gittim. İftar’ı da sözleştiğimiz üzere Suzi ile başbaşa yaptık. Ve hayatımda ilk defa Güllaç’la müşerref oldum. Son iki haftadır hemen hemen bütün televizyonların anahaber bültenlerinde ballandıra ballandıra anlatılan Güllaç’ı yedikten sonra karar verdim: Ne aşure, ne dondurma… Benim bundan sonra başımın tacı Güllaç’tır :)
Yolları, parkları, sanayisi ve Ramazan sokağıyla belediyenin, halkına duyduğu saygı ortadaydı. 14 Ekim’de de Denizlililer doğal gazla buluşmaya hazırlanıyor. Bizim Aydın Belediyesi‘ne buradan duyurulur: Denizli, Denizli olmuş, Aydın’da 3 parkla sezonu kapattık. Ve Ramazan, 2. haftasında -sözde- panayırla uğrayabildi Aydın’a!
Denizli dönüşünde halk olarak hala “asker uğurlama”yı öğrenemediğimizi acı bir şekilde tecrübe ettik. Genç delikanlıyı askere uğurlayan ailenin, garajda otobüsümüzü oyaladığı ve İstiklal Marşımızı katlettiği yetmediği gibi Sultanhisar’a kadar araçlarıyla sağımızdan solumuzdan girip çıkmalarıyla bizi kazaya sürüklediler. Yolcu almak için durulduğunda da cümbür cemaat araçlarından inen aileye şoför dahil yolcular “bize kaza yaptırmaya mı çalışıyorsunuz?” şeklindeki çıkışmalarına asker ailesinin yanıtı epey garipti: “Bizim içeride canımız var, böyle bir riske girer miyiz?”
Oysa bugün bu yazıyı yazamıyor da olabilirdim, “canlarını” askere uğurlamayı bir türlü beceremeyen “birileri” yüzünden.
Uzun lafın kısası: Tebdil-i mekanda ferahlık vardır derler. Denizli’nin Ramazan atmosferini soluyup, sevdiklerimi görüp, Kitap-lık ve Türk Edebiyatı dergilerinin Ekim sayılarını alıp, kafamı dağıtmış bir şekilde “canım Aydınıma” geri döndüm.