internet günlüğü 2016/47

internet_gunlugu

21 – 27 Kasım 2016 tarihlerini kapsayan internet günlüklerinin yeni bölümünü hazırlarken şunu fark ettim; bloglar artık eskisi kadar güncellenmiyor, teknoloji sitelerindeyse gündem hemen hemen aynı. Basın bültenleri, başlıkları ve içerikleri değiştirilmeden farklı sitelerde olduğu gibi paylaşılıyor; bu sebeple binlerce yazının çoğunu hızlıca geçmem zor olmadı. Bu hafta ‘İnternette Kral Olmak’ temasıyla yayımlanan internet günlüklerinde keyifli bir yolculuk yapmanız dileğiyle; iyi okumalar: Continue reading →

KÜRESEL ISINMAYA NE OLDU?

Bu sezon (2007-2008) kış biraz uzun sürdü, ilkbaharı bile etkisi altına aldı, şakır şakır yağmurlar yağdı, etrafı sel götürdü diye hepimiz Küresel Isınma’yı unutmuştuk. Sıcaklar kendini biraz göstermeye başladı mı felaket çığırtkanları yine “kuraklıktan, kıtlıktan” dem vurmaya, belediyeler “su tasarrufu” için duyurularda bulunmaya başlıyor. Verilen tepkiler ne denli haklı, aslında küresel ısınma ne ve masum su tasarrufu projeleri bu dertten kurtulmaya yeterli mi? bunları konu edinmiş Sivil Toplum Dergisi 20. sayısında. Ve bakın araştırmacılar hangi acı gerçekleri kaleme almış: 

Antartika’da (Güney Kutbu) son 50 yıl içinde hava sıcaklığı 2,5 C artmış ve 7 dev buzul kitlesinin alanı 1970 yılından beri 13500 kilometrekare daralmıştır. 

(Kutuplardaki) Yaklaşık 12 bin yıllık olduğu tahmin edilen 3250 kilometrekarelik 750 ton ağırlığında buz kitlesi ana parçadan ayrılmış ve binlerce aysberge bölünmüştür.

Grönland’da 1970’li yıllardan beri buzulların %30’unu oluşturan kısmı eriyip kaybolmuştur. Bu adada yılda 100-150 kilometreküp buzul eriyor. Bu buzulların tamamının erimesi halinde okyanus sularının 7 metre yükseleceği hesaplanmaktadır.

Çocukluğumuzda “Klimanjora’nın Karlı Dağları” filminde gördüğümüz o dağların kar ve buzullarından artık hiçbir iz yok.

Erciyes, Nemrut, Kaçkar ve Süphan dağlarındaki kar ve buzullar hemen hemen yok olmuştur. Hakkari’nin Cilosat dağlarında yaklaşık 20 bin yıllık olduğu tahmin edilen ve kalınlığı yer yer 30 metreyi bulan buzulların erimeye başladığı, birkaç yıl içinde tamamen yok olacağı bildirilmektedir.

– Konya Kapalı Havzası’nda yer altı su düzeyleri 20-40 metre kadar düşmüştür. WWF-Türkiye tarafından bu su düzeyi 15 metre kadar daha düşerse Tuz Gölü’nün tuzlu suyu ile tatlı yeraltı sularının karışacağı bildirilmektedir.

– Hollanda-Danimarka gibi ülkelerin, New York ve Londra gibi kentlerin sular altında kalacağı bildirilmektedir. Bu öngörüler kısmen gerçeklemeye başlamıştır.

– Kuraklık ve susuzluk nedeniyle milyonlarca insanın “iklim mültecileri” olarak göç edecekleri bildirilmektedir. {Necmettin ÇEPEL}

BM raporlarına göre dünyada bulunan suların yarısı kirlenmiş durumda. Dünyadaki belli başlı akarsulara günlük 2 milyon atık boşaltılıyor.

– Kişi başına düşen su miktarı son 30-40 yıldır düşüşte. 1989 yılında kişi başına düşen 9000 metreküplük su oranı, 2000’lerde 7.800 metreküpe düştü. {Dilaver DEMİRAĞ}

Son bir not da 30.05.2008 tarihli Radikal Gazetesi‘nden. Doğa Derneği‘nin araştırmasına göre Tuz Gölü ve çevresindeki Tersakan, Bolluk, Kulu gölleriyle Eşmekaya Sazlığı tümüyle kuruma noktasına geldiği için bu göllerde üreyen ve beslenen en az 30 kuş türünün bölgeden silindiği tespit edildi. Ve Aksaray Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Semih Ekercin, önemli bölümü son yıllarda olmak üzere Tuz Gölü’nün 90 yılda % 85 küçüldüğünü belirledi. Buna bağlı olarak bölgedeki kuş nüfusu da eridi.

Bu yazıyı sıkıcı bulup okumayanlar da, benim gibi Küresel Isınma’yı ciddiye alanlar da aslında çok iyi biliyor: Bu ateşte hepimiz beraber kavrulacağız. Başka dünya yok, su kaynakları hızla kirleniyor ve besinler tükeniyor.

SUYUMUZU BOŞA HARCAMA!

Üzerimde dolaşan karabulutlar, içimde kopan fırtınalar halen devam etmekte. Böyle bir ruh haliyle bu yolda yol almak zor oluyor. Akşamüzerleri eskisi gibi 10 bin adımlık yürüyüşlerime başladım. Yürüyorum ve içimde ne var ne yoksa atıp geri geliyorum.

Gerekli gereksiz ne varsa dolabımda ayırdım. Hatıra dosyalarımı yeniden düzenledim. Akademik kariyer hedeflerimden vazgeçtiğimden midir yoksa koyacak yer bulamadığımdan mıdır bilmiyorum, 50’ye yakın kitabımı üniversitenin kütüphanesine bağışladım. Azar azar eşyalarımı küçük kutulara yerleştiriyorum. Yakında herkese büyük bir sürprizim var, ona hazırlık yapıyorum.

Dün gece Murat aradı. KPSS ile İzmir Tepecek Hastahanesi’ne atanmış. Hayata erken atılıp, bir de yuva kuran ve işten işe koşturan azimli bir kardeşimdi Murat. Deniz Feneri‘nin bana en büyük armağanlarından biriydi. Memur olmasına ve hayatının artık düzene girmesine çok sevindim. Karanlıklarda bocaladığım bir esnada gelen telefonuyla dostun iyi’liğiyle iyi olunabildiğini tecrübe ettim.

Öğeleye doğru Harun‘la görüştük. Büyük bir heyecana dakikalar kala, konuşuyoruz. Az sonra nişanlısına kavuşacak. Sonra da beklenen gün için son hazırlıklar… Önümüzdeki pazar nefesler tutulacak ve hep beraber Harun’un düğününü yapacağız :)

Aydın’da Küresel Isınmaya karşı bilinçli hareketler gözüme çarpıyor, aksi durumlar da… Annem klimanın hortumundan akan suyu biriktirip değerlendirmeye başladı. Yengem, çamaşır makinesinden çıkan suyla tuvaletin temizlenebileceği iddiasında. Hazır yemek aldığımızda paketlerinde yiyoruz, tabak çanak kirletip yıkamak için su harcamlayalım diye. Benzin istasyonlarında araba, apartmanlarda da merdiven yıkamak uzun süredir yasak. İhlali durumunda epey yüklü miktarlarda para cezası ödeniyor ki, son derece caydırıcı oluyor. Ama hala daha “dünya umurumda değil” deyip, balkon demirine halısını asıp üzerinden hortum tutanlar da yok değil. Hem de gözümüzün içine baka baka.

Şimdilik küçük kavanozumuzdaki üç balıkla suyumuzu paylaşabiliyoruz. Gün aşırı sularını değiştirebiliyoruz. Yıllar sonra belki de böyle bir lüksümüz olmayacak. Çiçek yetiştirme zevkimizden fedakarlık edeceğiz. Şu an 5 kuruşa alıp, bitirmeden yere döktüğümüz küçük suları on defa düşünerek almak zorunda kalacağız. Suyu ulu orta harcayanların göz ardı ettiği bir durum var: Hepimiz aynı kaynaktan tüketiyoruz. Aynı kuyudan, aynı barajdan harcıyoruz. O kaynakta senin de, benim de, bizden sonraki nesillerin de hakkı olduğunu unutuyoruz.

Zorunlu Küresel Tatil

Formasyon derslerinin son haftasındayız. Haftanın 3 günü Aydın’ın tepesindeki kampuste sabah 9’dan öğleden sonra 14, 15’e kadar ders yapıyoruz. Bugün sabahki ders, elektrikler kesik olduğu için hoca tarafından iptal edildi. Sınıfta klimasız ders işlemek, hele ki nefes almak mümkün değil. Elektrik de olmayınca, çaresiz dersi düşürdü hoca. Bu arada Ege bölgesindeki pek çok ilde aşırı sıcaklardan dolayı 1-2 günlük resmi tatiller veriliyor ama Türkiye’nin en sıcak ili Aydın’da resmi daireler nedense küresel ısınma tatilinden nasibini alamayıp, harıl harıl çalışıyor.

En genç MisAfiR KaLeM‘im Enis Tekgül hakkında bir iki cümle yazmak istiyorum. Sevgili Enis’le, bu yılın ikinci döneminde öğretmenlik uygulamasını yaptığım Sosyal Bilimler Lisesi‘nde tanıştık. Gözlem için girdiğim ilk sınıf onundu. Sonra Osmanlıca derslerine girip, onlarla 1 saatlik bir çalışma yapmıştık. Enis’in sınıfında çok güzel bir enerji vardı. Oradaki pek çok arkadaşla iyi ilişkiler kurduğumu düşünüyorum. Hepsi zehir gibiydi de Enis, şiirle ilgilenmesi ve Özal’la ilgili bir kompozisyon yarışmasına hazırlanması sebebiyle daha çok dikkatimi çekmişti. Şiirlerini benimle paylaşmak istediğini söylediğinde çok heyecanlanmış, hepsini tek tek değerlendirmeye çalışmıştım. Sonrası malum: Enis Tekgül, en genç MisAfiR KaLeM olarak bize özel şiir çalışmasıyla e-vren günlüğü’nün Temmuz 2007 sayfalarındaki {yerini} aldı!

Türkiye Küresel Kuruyor!

  • İstanbul’un yaklaşık 100 günlük suyu kaldı. Kazandere ve Pabuçdere barajlarında su sıfırlandı.
  • Alibeyköy Barajının bir zamanlar sularla dolu tabanında artık koyunlar otluyor.
  • Kızılırmak’ın Sivas bölümündeki kısmı neredeyse dereye dönüştü. Yıllık ortalama debisi 184 metreküp/saniye olan Kızılırmak’ın şu anki su seviyesi ortalama 10 metreküp/saniye!
  • Muğla’nın Ula ilçesi yakınlarında anız yakan köylüler yüzünden 10 hektar kızılçam ormanı kül oldu.
  • Küresel Isınma, geliyorum diye bas bas bağırdıkça bütün partilerin seçim araçları da seçim müzikleriyle daha çok bağırıyor. Depo depo benzin harcanıyor, seçim afişleri için bir dünya kağıt tüketiliyor.
  • Uygunsuz Gerçek belgeselinin mimarı, Live Earth konserlerinin fikir babası Al Gore, yıllık ortalama 30 bin dolar doğalgaz faturası ödüyor ve normal bir Amerikan ailesinden 20 kat elektrik tüketimi yapıyor.

Çok az insan, küresel ısınmayı ciddiye alıyor ve bu konuda samimi davranıyor.

FARKINDAYIM!

Farkındayım, üstüme oturmadı bu elbise. Oradan yırttım, buradan diktim, yine de giydiğim kıyafetin üzerimde eğreti durmasını engelleyemedim. Gönlüm buradaydı ama ruhum oradaydı. Zoraki bir aşk değildi istediğim, ait olduğum yer bambaşka bir diyardı. Bunu sadece iki kişi bildi. Dün bir üçüncüsünü aradım. O’na saatlerce ruhumun çıkmazlarını anlattım. Soyunup dökündüğümde, kurtulduğumda yamalarımdan… arındığımı sandım.Dün sana bir SIR verdim. “Hayatında benden sakladığın herhangi bir şey var mı?” diye sordum. Sen “yok” dedin; benden de “yok”u istedin. Oysa ben sana bir kucak dolusu SIR verdim. Sonra, acaba sana haksızlık mı ediyorum diye düşündüm. İçim içimi yedi. Halbuki hayatımın en büyük SIRrını, ben senden gizledim.

Live Earth konserlerinin dünyayı salladığı yazılıp çizildi. Bütün dünya hala daha kendi bildiğini okuyor. Her birimiz akıl almaz şekilde Küresel Isınmayı tetiklemeye devam ediyoruz. Türkiye, faydası çok tartışılan Live Earth konser fırsatını değerlendiremedi. Seçim çalışmaları için depo depo benzin yakılmaya, köşe bucak parti bayrağı asılmaya, milletvekili adaylarının afişleri dört bir yanı renklendirmeye devam etti. Seçim Kirliliği’ne yanan hektarlarca ormanlar eklenince Küresel Isınma gözünü Türkiye’ye dikti.

Farkındayım, Barış Akarsu’yla ilgili haberleri ben bir yerlerden hatırlıyorum. Ebru Gündeş beyin kanaması geçirdiğinde de Kazım Koyuncu kanserden vefat edince de ben bu filmin aynısını seyretmiştim. Barış’ı seviyordum, onu çok alçak gönüllü buluyordum hatta Karayip Korsanları’nın başrol oyuncusundan daha yakışıklı buluyordum. Ama seçim gündeminden, yaz rehavetinden bunalmış medyanın böylesine acı bir kazanın cılkını çıkarıp Tarkan havasında, cumhurbaşkanı adayı kıvamında yeni bir sanatçı tipi yaratmaya çalışmasına bir anlam veremedim.

OKS birincilerinin basında yer alan reklamlarına her yıl olduğu gibi yine şaştım kaldım. Türkiye 1.si kardeşimiz aynı kurumun hem okulunun, hem dershanesinin hem de dergisinin reklamlarında boy gösteriyordu. Zavallı çocuğun, reklamına malzeme olduğu OKS hazırlık dergisini eline aldığını bile sanmıyorum. Farkındayım artık başarının değil, reklamın kıymeti var. Öyle ki Zaman Gazetesi, onca ülke gündemi içinde OKS birincisini manşete taşımıştı. Çünkü “iptal edilen soru iptal edilmeseydi” gibi ucuz hesaplarla kendisine yakın bir kolejin öğrencisinin “aslında birinci olabileceğine” inanıyordu. Çocukların üzerinden bile prim yapılıyor, onların masum yarışlarına nifak sokuluyordu.

Farkındayım, en suçlu olduğum anlar da bile en masum benim. Kalbimin karşısında aynı kalp olmuyor çünkü. Yürüyegeldiğim bu yolda, bitişe yaklaşırken aradığımı bulamayacağımı görüyorum. Ne işittim, ne gördüm, ne de hissettim… Ne istediğimi biliyordum, tercihlerimi yaşıyordum ve bundan dolayı suçlanmayı da göze alıyordum. Kimsenin haddi değildi kurduğum cümlelerden dolayı beni cezalandırmaya kalkmak. Kimse de kurmadığım cümlelerden dolayı hesap soramazdı bana. Yorgun bir şairin İstanbul’u son kez seyretmesi gibi bir duygu bu. İstanbul, şair yapar adamı… Adam, İstanbul’a şiir yazar… Şair ölür, İstanbul devam eder şairler yaratıp, adına şiirler yazdırmaya… Farkındayım, Evren’de 1 Dünya var…

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik

Hepimiz İçin Küresel Isınmayı Ciddiye Al!

Ne ilginçtir, dünyadaki bütün sorunlarda olduğu gibi Kürsel Isınma tehlikesinde de en ciddi ve somut adım yine Amerika’dan geliyor: Live Earth {Yaşayan Dünya} ! İllaki bazı gerçeklerin farkına varmamız için elin oğlunun gelip yüksek bütçeli, 2 milyar seyircili bir konser düzenlemesi gerekiyor. Gerçekten öyle mi acaba?Uygunsuz Gerçek belgeselini bilmeyen yoktur. Al Gore‘u da artık hepimiz tanıyor sayılırız. Küresel Isınma’ya dikkati çekmeye çalışan insanların başında geliyor kendisi. Bu konuda önce bir kitabı yayınlandı, sonra aynı isimle Oscar‘a iki dalda aday gösterilen belgeseli çekildi. Şimdi O, S.O.S. – Save Our Selves {Kendimizi Kurtaralım} hareketine ciddi anlamda kaynak elde etmek için Live Earth konser projesinin başını çekiyor. Her şey 7 üzerine kurulu: Dünyanın 7 büyük kentinde {Tokyo, Sidney, Şanghay, Johannesburg, Londra, New York ve Rio de Janerio} 2007’nin 7. Ayı’nın 7. Günü’nde bütün dünyayla aynı anda dünya starları konser verecek. Bu projeyle hem Küresel Isınma’ya dikkatlerin çekilmesi hem de S.O.S. oluşumuna kaynak sağlanması amaçlanıyor.

Peki ya Türkiye bu projenin neresinde? Konser zincirine Türkiye’nin dahil olmadığını farkeden bizimkilerin morali çok bozuluyor tabi. Elin oğlu dünya elden gidiyor! derken, bizimkiler Türkiye’nin reklam fırsatı elden gidiyor! deyip, 7 denklemini bozmak istemeyen organizatörleri ikna etmeyi başarıyorlar: Türkiye’nin 7 komşusu var ve İstanbul 7 tepeli. Üstüne üstlük Al Gore, kendisine gönderilen İstanbul fotoğraflarına da kayıtsız kalamıyor, çünkü adeta büyüleniyor.

Artık İstanbul da 07.07.2007 tarihinde yapılacak bu dev konserlere dahil kentlerden biri. Öyle ki dünyada 2 milyar insanın seyredeceği konserlerin İstanbul ayağından elde edilecek gelir TEMA, Doğa Derneği, Doğal Hayatı Koruma Vakfı ve Deniz Temiz‘e bağışlanacak. Bizim medya şimdilik işin maganiziyle meşgul. Bu organizasyonun Küresel Isınma konusunda kazandıracağı bilinçten, faydadan çok konserleri kaç milyar kişinin seyredeceği, İstanbul’un kaç saat reklamının yapılacağı, bunun turizm getirisinin ne kadar olacağı, Şebnem Dönmez’in basın sözcüsü olduğu, bunun iyi bir seçim olup olmadığı yazılıp çiziliyor.

Organizasyon dışarıdan bakılınca son derece profesyonel ve masum görünüyor. Öyle ki ilgili haberleri okuyunca ilk aklıma gelenböylesi büyük organizasyonda elektrik, su israfı, çöp sorunu da olacak soruları olmuştu. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu durumu söz konusu olabilirdi. Ama adamlar yola çıkış amaçlarıyla çelişmiyorlar: Çünkü kağıt israfını engellemek için konserle ilgili el ilanı ve afiş bastırtmıyor, organizasyon boyunca kullanılacak bütün ampulleri az enerji harcayan led ampullerden seçiyor, hatta sanatçıların kalacağı otellerdeki ampullerin de böyle olma mecburiyetini arıyor, sanatçıları güneş enerjisiyle çalışan tekne ve hibrid araçlarla taşımayı planlıyor, jeneratörlerin biyodizelle kullanılmasını istiyor, konser boyunca ortaya çıkan çöpün de mutlaka ama mutlaka geri dönüştürülmesine dikkat ediyor.

Çoğumuzun karşılaştığı bir durum: Apartman kapısını açar açmaz pek çok marketin haftalık bültenleriyle karşılaşıyoruz. Apartman 8 daireden oluşuyor belki ama yerde daire başına iki bülten. Hem de sayfalarca. Bütün bir sene boyunca bunları biriktirsen kışın odun almaya gerek kalmayacak. Apartmanlarımızı kirleten ve kağıt israfında bulunan marketlerin başında da Aydın‘da KİPA geliyor. Resmen har vurup harman savuruyor. Örneğin Tansaş son dönemde tüketicisini Kürsel Isınma konusunda bilinçlendirme projelerine imza atarken KİPA‘nın sırf daha çok müşteri – daha çok satış adına böylesine israfa ve kirliliğe sebep olmasını hoş karşılamak mümkün değil. Live Earth konserleri büyük ses getirecek kesin ama gidip konserde lay lay lom oynayıp ertesi sabaha Küresel Isınma’yı körükleyerek devam edeceğimizden hiç şüphem yok. Live Earth konserlerine şu el ilanı, reklam, broşür dağıtan firmaları mı göndermek daha faydalı olurdu acaba?