90’lı yıllar ailemiz için çalkantılı bir dönemdi. Ölümler, sıkıntılar, umutsuzluklar, dar boğazlar vesaire derken ailecek bizi heyecanlandıran tek şey belki de İbrahim‘in halkoyunlarındaki başarısıydı. Başta Safiye Sultan olmak üzere, henüz minik bir ilkokul öğrencisi olan İbrahim’in en büyük avuntusuydu halk oyunları ve katıldığı yarışmalar. Her zaman solo olmanın hayalini kuran ama ilköğretim hayatı boyunca kendisine bu imkan bir türlü verilmeyen Efe’miz; üniversitenin halk oyunları ekibi bünyesinde yeteneğine yetenek kattı. Ve yarışmalar, etkinlikler, gösterilerde kendisini seyredenleri her seferinde mest ederken gün geldi; 24 Ocak Cumartesi günü Halk Oyunları İl Yarışmasında, Continue reading →
Tag / kütahya
Ziya’nın Yemini, Ücretli’nin İkilemi
16 Ocak itibariyle Ziya, Kütahya semalarını “Vatan-Millet Uğruna Canını Feda Etmek“ adına and içti. O esnada Safiye Sultan gözyaşlarını tutamıyordu. İnsanoğlunun hayatındaki tarihi anlardan birine tanıklık edenlerin arasında Hüss de dahil bizim ailenin bütün fertleri vardı. Bense Cuma günü 9. sınıflarda yazılı yapmak zorunda kaldığım için ve birkaç başka sebepten dolayı Kütahya’ya gidemedim. Haftasonu Ziya ile internetin uzakları yakın eden teknolojik imkanı sayesinde webcamda hasret giderdik, telefonlaştık.
Cuma akşamüzeri birden bastıran yağmurun altında muhtarlık- postahane arasında sıçana dönerken hemen ertesi gün pırıl pırıl bir Aydın sabahına gözlerimi açtım. Oysa 7 saatlik mesafede Kütahya’da kar yağıyor; hayatında ilk defa kar gören Hüss sevincinden çıldırıyordu. Öyle ki haftalar öncesinden plan programı yapılan Ziya’nın yemin töreninde kar oynamanın hayalini kuran Hüss, Safiye Sultan’a bere ve atkı bile ördürmüştü.
Eğitim-öğretim yılının ilk döneminin son Continue reading →
Sen Bir Bahanesin Yeni Yıl
Az uyuyup, çok çalıştığım haftaların (olayların) arasında 1 günlük yılbaşı tatili büyük bir nimetti benim için. Okul yok, konu hazırlığı yok, dershane yok, o yok, bu yok. Bomboş bir perşembe :)
İlk 6 ayını askerde geçirdiğim 2008’in değerlendirmesini ayrı bir yazıyla görsel hafıza eşliğinde önümüzdeki günlerde yapacağım. Eski yılın son günü ve yeni yılın ilk saatleri e-vren dünyası’nda nasıl yaşanmış; bunları not etmek istedim. Sonra da uyuyacağım; saat 01:49 ve çok uykum geldi :)
Dersimin olduğu sınıflarda öğrencilerimle tek tek öpüştüm, birbirimizin yeni yılını kutladık. Talepleri doğrultusunda iki sınıfımla hediye çekilişi yapmıştık; hediyeleri 2 ocak Cuma günü derste vermek üzere sözleşip evin yolunu tuttum.
Yılbaşı atmosferini yerinde yaşamak üzere Aydın’ın bulvarına attım kendimi. Önünden geçtiğim kuruyemişçiler ve büyük marketler hınca hınç doluydu. İşten çıkanlar, bir yere yetişme telaşında olanlar, alışverişini tamamlama gayreti içerisinde olanlar, son saatlere rağmen hediye almaya çalışanlar vesaire. Işıklandırılmış bulvar ağaçlarının ve süslenmiş mağaza vitrinlerinin önünden geçerken Continue reading →
Blogger da Olsam İnsani Sıkıntılarım Var
İnternet diye bir şey olmasaydı, blog diye bir şey de olmayacaktı. Haliyle blog yazarı da olunmayacaktı :) Son bir aydır canımı sıkan olaylardan biriydi TTNET’in sebepsiz kesintileri… İnterneti zırt pırt kesilen bir blogger, ziyaretçileriyle ne kadar bütünleşebilir ki…
Bayramdan hemen sonra.. Ziya‘yı Kütahya‘ya götürmeden 1 gün önce. Bizim Efe‘nin ayakkabıcısındayız. “Abi, su almayan bir ayakkabı lazım bana“ diyorum. Satıcı birkaç çeşit koyuyor önüme. Beğeniyorum bir tanesini; “bunun önünde dikişi yok, su almasın sakın“ diye soruyorum. “Şoklama yapılmış bunda, su alırsa getir, iki yıl garantisi var” diye teminatta bulunuyor. 3-5 gün yağmursuz havada giydim ayakkabıyı; rahat bir şey, sevdim derken cumartesi günü yağmur yağdı ve soluğu ayakkabıcı da aldım. Aldığım cevap ne oldu dersiniz? “Bu yağmurda su almayan ayakkabı mı olur? Alacak tabi“ Hafif çapta sinir harbi, tartışma vs. “Ben su almaz demedim ki“ diye inatlaşmaz mı bir de… Esnaflığı bilmiyor bizim insanımız. Sonra ağlıyor “İskarpin açıldı, satışlarımız durdu“ diye.
İlk kredi kartımı Yapı Kredi Bankası‘ndan almıştım. Geçen gün bankaya gidip kartımı iptal ettirmek istedim. Müşteri temsilcisi bayanla iddiaya girdik neredeyse. O , “kredi kartlarından yıllık kart ücreti kesmediklerini“ dile getiriyor; bense her 6 ayda bir kart ücreti ödediğimi… Hangimizin haklı olduğu ekstrelerde belliydi. Bankaya adım atmadan, personelini meşgul etmeden bankacılık işlemlerini internetten/telefondan halleden bir müşteriden neyin “hizmet bedeli“ni alıyorlardı anlamış değilim. Müşteri temsilcisine göre “aslında banka bize hizmet veriyormuş.“ Sinirimi alamayıp vadesiz hesabımı da iptal ettirip Yapı Krediyle yolumu ayırdım :)
Gelelim Yeni Dört Yol kavşağına açılan Garanti Bankası‘nın müşteri temsilcisine. Askerde yanında para taşımasın diye kardeşimin paralarını Garanti’deki hesabına yatırdık. İki gün arayla 2007 ve 2008’in yıllık hizmet bedellerini kesmesinler mi? Ben de gidip o suratsız müşteri temsilcisine “sakın ola ki maaş hesabımdan yıllık hizmet bedeli kesersiniz ha!“ deyince müşterisinin yüzüne bakmaktan aciz yüzsüz müşteri temsilcisi “Beyfendi maaş hesabından bahsediyorsunuz; biz maaş hesaplarından herhangi bir ücret kesimi yapmıyoruz“ demez mi? “İnşallah öyledir“ dedim; dedim ama öyle olmayacağını biliyordum. İki hafta geçmedi tak bir e.posta: “Garanti Bankasındaki vedasız hesabınızdan 2008 yılı birinci yarı yıl hesap işletim ücreti kesilmiştir.“
Görev yaptığım kasabanın PTT’sine gidiyorum iki defadır. Küçük yerdir, gelen giden azdır, oradaki memurlarda gerilmiş sinirden eser olmamalıdır diye düşünürken burada da “devlet memuru” zihniyeti suratınıza bir tokat gibi vuruluyor. “Şu işlemi yapabilir misiniz?“ “Kredi kartı post makinemiz yok.“ “Peki ya bunu?” “Bilmem, bir deneyeyim.” “İyi o zaman iyi çalışmalar” (Teşekkür yok) Haydi şehir merkezindekiler aşırı yoğunluktan şikayet ediyor, peki sana ne oluyor be adam ufacık yerde boş boş oturmaktan mı yoruluyorsun!
Yok yok, bunlar beni sonunda Uğur Dündar yapacaklar ya, hayırlısı…
Kütahya’nın Havaları
Kardeşim Ziya‘yı, vatani görevini yapması için birliğine teslim edeli 5 gece 6 gün geçti. TTNET’in artık bıkkınlık veren kesintileri sebebiyle bu haftayı günlüğüme not düşmekte geciktim. Geçen yıl ben askere gittiğimde yine bu vakitler derin bir sessizliğe bürünen e-vren günlüğü için aynı durum yaşanmış gibi oldu :)
Fotoğraf, Ziya askere gitmeden 4 gün önce, Kurban Bayramı’nın 3. günü Kardeş Köy‘de çekildi. Kardeşim, sözün tam anlamıyla tadını çıkara çıkara askere gitti. Benimkinin aksine o, aylar öncesinden Aralık 2008’de askere gitme kararı almış; başvurularını yapmış; apartman sakinlerinden Aydın esnafına kadar herkesle vedalaşmıştı :) Asker yemeği, kahvaltı davetleri, asker kınası, davullu zurnalı eğlenceler, asker uğurlamaları vesaire derken eş, dost, (bir kısım) akraba dahil hepimiz onun askere gidişini doya doya yaşadık.
6 aylık zorunlu ayrılık öncesi Kütahya’nın merkezini dolaştık. Nüfusu Aydın’ın 2 katı olmasına rağmen belki haftasonu olmasından belki de havanın çok soğuk olmasından dolayı caddeler tenhaydı. Aydın’ın ilkbahar tadındaki kışı’ndan Kütahya’nın soğuk kışı’na adım attığımızda afalladık biraz. Seramikleriyle ünlü bu şehirde renkli manzaralarla karşılaşacağımı ümit ederken gri, kasvetli ve tozlu bir Kütahya ile karşılaşmak beni şaşırttı. “Asker geliş gidişlerinde canlanan“ Kütahya’nın insanı ortalarda yoktu ama tek tük sohbet edebildiklerimiz de son derece yardımsever ve güler yüzlü insanlardı. Kulağıma fısıldandığına göre de içten ve samimi Kütahya halkı şu anki belediye başkanlarından hiç memnun değillerdi :) Kütahya’nın suyundan içen tekrar Kütahya’ya gelirmiş; biz kardeşimin yemin töreninde Kütahya’ya yeniden uğramak için şimdiden gün sayıyoruz.
Abim, en küçük kardeşim İbrahim ve Hüss ile Ziya’yı Kütahya’ya kadar götürdük. Acemi birliğinin önüne geldiğimizde pek çok kısa dönem asker, aileleriyle birlikte oradaydı; gurur ve hüznün bir arada yaşandığı bir kalabalığın içindeydik. Ağlayanlar, birbirine sarılanlar, hala nerede olduğunu idrak edemeyen ve kendisini yabancısı olduğu bir filmin içinde zanneden askerler, anne-babalar, kardeşler ve tanıdıklarla doluydu her yer. Herkes, kendi askerinin son kez fotoğrafını çekmenin telaşındaydı. Aynı telaşı görevli askerler de “fotoğraf çektirmemek“ için gösteriyordu ama ne çare. Ziya, “ille de ödenecek“ denilen vatan borcu için peygamber ocağı denilen askeriyenin kapısından girerken son kez Safiye Sultan‘la konuştu ve bizim unutamayacağımız, onun da hatırlamakta güçlük çekeceği bir anın karesi ortaya çıktı:
Bayramın 4. Günü Asker Kınası
Bu seneki Kurban Bayramı geçen yıllara nazaran {zaten geçen yılkinde askerdeydim} daha çok ziyaret ve misafirle geçti. Bayram ziyaretlerine Ziya‘nın asker vedası ziyaretleri de eklenince dakika hesapları yapıldı, ziyaret listeleri karıştı. İşin belki de en zevkli kısmı buydu. Bunlar birer tatlı telaştı :) Kurban Bayramı 2008’i de bugün Hüss‘le bir bayram ziyaretinde çekildiğimiz yukarıdaki kareyle uğurlayayım istedim. e-vren günlüğü’ne 2009 Kurban Bayramı’nın notlarının da düşmesi temennisiyle günün son gelişmesine geçeyim:
Safiye Sultan ne abimin ne de benim askerliğimde “asker kınası“ hevesini alamamıştı. Bugün küçük bir organizasyonla Ziya’nın avucuna asker kınası yakıldı. Öncesinde dualar edildi, sonra avucun ortasına madeni para koyulup Safiye Sultan’ın göz yaşlarıyla kınanın üzeri kapatıldı. Hala asker havasına giremediğini söyleyen kardeşim, Kütahya‘da Hava Kuvvetleri’nde yeteri kadar bu havayı soluyacak nasıl olsa :)