Kestane Şekeri ve Kitap Sevgisi

Piyasadaki bütün kestane şekerlerini almak, eve istiflemek ve yavaş yavaş hepsini yemek istiyorum. Akşam bulvardan aşağı inerken sırf kestaneli dondurma aldım ve sonra bir dükkanın vitrininde de cam kavanozda kestane şekeri gördüm; sonra da içimden böyle bir istek geçti ;) Hem ayrıca Türkiye’deki kestanenin yaklaşık %75’i Aydın‘da yetiştiriliyorken Bursa’dan kestane şekeri getirtmekten kurtulmak istiyorum!

Korktuğum başıma geldi, -nasıl olsa Prison Break var- rahatlığıyla LOST dizisini bitirdim. Arkasından -yine Ozan sağolsun- Prison Break’ın son iki sezonunu sabahlara kadar seyrettim. Üstelik araya Flash Forward‘ı bile sıkıştırdım. Şimdi bu sıkıcı yaz günlerinde beni sabaha kadar oyalayacak yeni bir sürükleyici dizi lazım.

Akşam üzeri Hüss‘e ayakkabı almak için ayakkabıcılar çarşısında bir dükkana girdik. Dükkan sahibi genç, kapanmış tezgaha bir şeyle meşguldü. Baktım meğer bir roman okuyormuş. Kitap okur musun?dedi, edebiyatçıyım, var sen düşün dedim. Genç arkadaştan ayakkabıyı aldık ve sonrasında dakikalarca kitabın konusunu dinledik. Genç bir esnaf arkadaşımın iş yerinde hele ki Aydın’ın sıcağında kendini kaptırırcasına kitap okuyor olması beni hem şaşırttı hem de çok mutlu etti.  

Safiye Sultan, nişan hazırlıklarından ve ev işlerinden fırsat bulup benimle birlikte biraz daha bilgisayar başında durursa sanırım Adobe Lightroom harikasını kullanmayı öğrenecek ;)

evrengunlugu.net;

 2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.

Hilton’un 7. Katından Baktım İzmirim Sana!

Herhangibir gün çalan telefon:
Dıııt… dııııt!
-Efendim?
Evren Bey?
-Buyrun ben Evren…
Evren Beyle mi görüşüyorum?
-Iııı sanırım evet. Yani Evren olduğuma göre {kıss kıss kıss :)}

Hilton‘un 7. katından baktım İzmirim sana! Sonra Hilton’un gölgesinde Coffe Crown kafede bir fotoğraf çekildim seninle :) Deniz ne kadar da dalgalıydı. Yazın en sıcak günü denilen çarşamba, neyseki gayet serindi. Yoksa bu kıyafetlerle çekilmezdi, yapış yapış :) İşini ciddiye alıyor olmak ne fena, yataktan kalktığı gibi dışarı çıkan insanlara hep imrenmişimdir. Bir de Hilton’a gelirken en yakın (biiiiip) mağazasına uğrayıp, markalı poşeti elinde sallaya sallaya gelenlere…

İnsanın 3 abisi olursa ve bu 3 abi birbirinden habersiz bilgi alışverişinde bulunursa Evren de aklı bir karış havada soluğu Aydın otogarında alır :) Çiçeği burnunda evli abimizle kırk yılda bir öğle yemeği yiyecektik, kısmet olmadı. Ben mecnun, o benden de mecnun…

Herhangibir gün bir başka herhangi biri:
Cıstak cıstak Ooooh!
-Evren merhaba, hatırladın mı beni?
Yoooo
-Sen Evren değil misin?
Evet
-Ayy pardon canım ya, ben seni “günlüğü” sanmıştım :)
Yuh!

Lost da ne Lostmuş yahu! Kitlendim kaldım her bölüme. Popüler kültürün esiri olduğumun farkındaydım ki, “yeter bu kadar bölüm” diye restimi çektim. Safiye Sultan, gündüz Yaprak Dökümü’nün eski bölümlerini seyrediyor. Kanal D arka arkaya veriyor bütün bölümleri. Tararinaaaam! denilen an ekran başında “offf ya, en heyecanlı yerinde bittii, taa 7 gün bekleyecek miyiz şimdi” diyorduk ama tüketim çağı böyle bir şey işte. Reklamsız, arasız bütün bir diziyi 3-5 bölüm seyredebiliyorsun şu yaz ekranında. Lost’da da aynı durum. Elinin altında birkaç sezon birden olunca kendini şanslı hissediyorsun. İnsanların artık günlerce yeni bir bölümü beklemeye sabrı kalmadı. Modern dünyanın bize edindirdiği en kötü alışkanlık “sabırsızlık” sanırım :)

Merak edenler için son bir not: Hap manyağı oluyordum ki Safiye Sultan’ın uyarısı sonucu sayılarını azalttım. Pratisyen kıvamındaki doktor bey, böbreklere olumsuz etkisi olan iki ayrı ilacı günde 7 defa nasıl içirttiriyor anlamış değilim… Bacağımın ağrısı geçmediği gibi böbrek ağrısı çekmeye başlamıştım, YUH yani!

Herhangi Bir Salı’nın Anatomisi

Saat 09.30 civarı… Uyanıyorum. Sanırım bacağım biraz daha iyi gibi. Haplar tesirini göstermeye başlamış sanki. Yavaşça doğrulup kalkabildim :) Ama hala topallıyorum.

Gün boyu topallamaya devam ettim.

Telefonlar, mesajlar, blog yorumları, blog mesajları, cevaplar… Yengemin üzümlü kurabiyesi…

Lost’un ilk bölümünü seyretmeye başladım. Bütün dünya seyretti, ben geç bile kaldım. İlk bölümü 30. dakikaya kadar seyredebildim, güzeldi… Devamı gelecek ama çok işim var :) Vakit kaybı gibi geliyor bana…

Elimdeki kitap bitiyor… Şah Beyitler, sırada bekliyor.

Gömlek iyi. Ceket berbat, giyince moralim bozuldu; çocuk gibi hissediyorum kendimi onu giyince. Kravatlarımı seviyorum ama. Kravata “gravat” diyen o yaşlı amcalara da uyuz oluyorum bu arada. Pantolon da iyi… Yüksek lisanstan bu yana kilo almamışım demek :)

Dur sayayım bakayım: Sabah 3, öğlen 1, akşam 3. Bugün 7 hap içmişim. Az önce yine içtim, doktor abarttı mı yoksa tez zamanda bulvarda arz-ı endam edeyim diye mi bol bol içiriyor bilmiyorum :) Traşımı oldum, 45 dk sürdü, 1 saat de olabilir emin değilim. Top sakal bırakmayıp buz gibi ne var ne yok kessem sakal traşım 15 dk.da biter :) Üfff sırf imajım yani :)

Yeni güne 30 dakika kalmış, bilgisayarın saati 23.30. Gidip hemen kitabı bitirip uyumalıyım. İzmir… Yine sendeyim Çarşamba’nın ışığında :)