internet günlüğü 2016/9

internet_gunlugu

29 Şubat – 6 Mart 2016 tarihlerini kapsayan internet günlükleri serisinin bu bölümünde videoları ayrı bağlantılara yönlendirmek yerine yazı içerisine gömmeyi tercih ettim. Geçen haftalara göre bazı ayrıntılara bu internet günlüğü‘nde yer vermezken kategorilendirmeyi daha anlaşılır yapmaya çalıştım. Geçen iki haftaki aşırı telaşım sonrası Feedly’nin başına oturunca blog dünyasında da genel bir rehavetin yaşandığını görüp şaşırdım. Buna rağmen internet günlüğü’nün bel kemiğini oluşturan bloglardan bu hafta da harika yazılara ulaştım. İyi yolculuklar:      Continue reading →

McDonald’s’ta Bir Aşk Hikâyesi!

Kardeşim İbrahim ve Kader‘in geçen yıl 10 Mayıs’taki düğünlerinde fotoğraf çekim görevi yine bana verilmişti ;) Her zamanki gibi öncelikli derdimiz mekan ve kompozisyondu. Aydın’da gelin – damat fotoğrafı nerede çekilebilirdi ki? Aydın, küçük ve mekan bakımından kısıtlı bir şehir olunca fotoğraf çekerken kısır bir döngünün içinde dönüp durduğumu hissederdim. Bir de gelin – damat gibi çok dikkat çekici modellerle insan dolu mekanlarda çekim yapmak benim gibi amatör bir fotoğrafçı için soğuk terler dökme sebebi. (Küçük şehrin bu sıkıntısını en çok Ayla’nın fotoğraf çekimlerinde yaşamıştım.)

İbrahim ve Kader, fotoğraf çekimi için ilk mekanın McDonald’s olmasını istemişlerdi. Çünkü bu güzel yuvanın kurulmasında o ekmek kapısı büyük bir vesileydi. McDonald’s’ın üçüncü katından başlayan çekimler bahçesine kadar devam etti. Hafta sonu olmasından dolayı en yoğun gün ve saatte orada çekim yapıyorduk. Devamlı müşterilerden bazıları, sürekli iş kıyafetleri içerisinde görmeye alıştıkları İbrahim ve Kader’i gelinlik ve damatlık içinde gördüklerinde şaşkınlıklarını gizleyememişti.

Bizim çiçeği burnunda çiftimizin benim için sembol olmuş hatta duvarlarına asılmış yukarıdaki fotoğraflarını çekerken arkamdaki masada hamburgerlerini yiyen liseli gençler “McDonald’s’ta düğün fotoğrafı mı çekilir? Hiç romantik değil” diyerek aralarında gülüşüyorlardı.

Durup düşünüldüğünde zamanın, müşterinin, tüketimin ve paranın hızla aktığı bir fast-food dükkanında gelinlik ve damatlıkla düğün fotoğrafları çekmek normal bir durum gibi gelmeyebilir; ben de evde otururken olayı gözümde canlandırsam hemen bu fikirden vazgeçebilirdim. (Üstelik biz bununla da yetinmeyip, McDonald’s’taki çekimlerin hemen ardından yan tarafındaki Migros‘ta da bir fotoğraf çekimi planlamıştık ;) Mağaza müdürünün büyük bir heyecanla durumdan İstanbul merkezi haberdar etmesi üzerine bizim Migros’taki fotoğraf projemiz başlamadan bitmişti.)

İbrahim, McDonald’s’ta işe başladığında Kader oraya yıllarını vermiş bir mağaza müdürüydü. Bugün evliliklerinin birinci yılını kutlamaya hazırlanan bu iki esmer güzeli gencin hayatlarının gidişatını değiştiren o fast-food dükkanı istekleri üzerine elbette ömürlük düğün fotoğraflarına mekan olarak ev sahipliği de yapmalıydı. Yıllar sonra çocuklarına nerede nasıl tanıştıklarını onlarca kez anlatırken McDonald’s adı da bir o kadar geçecekti.

Onların hikâyesini fotoğraflara ne kadar yansıtabildim bilmiyorum ama onlarca fotoğrafın içerisinde tek bir kare bile aşklarını, dünlerini ve bugünlerini özetlese benim için kâfidir.

Fotoğraf çekiminin devamında havanın kapanması ve yağmur yağma ihtimali ikinci mekan arayışımızı tehlikeye sokmuştu. Aslında hiç de hesapta yokken kendimizi Kahve Bahane‘de bulduk. Ki düğün fotoğrafı çekimlerine birçok kez ev sahipliği yaptığını bildiğim bu mekanda fotoğraf makinemi çantamdan çıkarmayı bile düşünmüyordum. Maksadım karnımızı doyurup çekime yeni bir mekanda devam etmekti. Ancak uzun süredir gitmediğim Kahve Bahane, daha da büyümüş ve bambaşka bir hal almıştı. Görevliler de öylesine yakın davrandılar ki yemeklerimizi beklerken birkaç fotoğraf çekme ricamızın üzerine mekanın kapalı olan bölümlerini bile kullanımımıza sundular. ‘Gelinin Yalnızlığı’ adını verdiğim o fotoğraf da Kahve Bahane personelinin tüm kapıları ardına kadar açmaları sonucu ortaya çıktı.

İstanbul’un hengamesi yüzünden yüzlerce fotoğraftan haftada bir iki tanesini düzenlemeye fırsat bulabildiğim için fotoğrafların teslimini epey geciktirdim. Bu yazının 1 yıl kadar gecikmeli yazılmasının en büyük sebebi de budur. Ancak bu süreçte İbrahim ve Kader’i sürekli ekranda da olsa karşımda görmek bana yalnızlığımı unutturuyordu. Nihayet geçen ayki Aydın ziyaretimde fotoğrafların tamamını kendilerine teslim ettim, dün itibarıyla da hem Facebook Sayfamda hem de Flickr Hesabımda fotoğrafların paylaşımını tamamladım.

Şimdi o iki genç 10 Mayıs’ta evliliklerinin birinci yılını geride bırakacaklar. Diğer yandan da geçen haftalarda aldıkları bebek müjdesinin heyecanını yaşıyorlar. Aşağıda İbrahim ve Kader’e ait paylaştığım 53 fotoğrafı görebilirsiniz.

Ayla’nın Fotoğraflarının Çekim Hikayesi

Ayla‘nın ricası üzerine fotoğraf çekimlerini 30 Mayıs’ta saat 16.00’da başlayıp geceye kadar süren 6 etaplık bir süreçte gerçekleştirmiştik. 51 adet fotoğrafı flickr.com’daki hesabımda {şurada} paylaşmam neredeyse 1 ayı bulmuştu. Bugün de fotoğrafevreni blogunda Ayla’nın fotoğraflarının çekim sürecini anlattık: {şuradan bakınız}

Orijinal Kaynak: http://www.flickr.com/photos/evrengunlugu/7163498591/

Ayla’nın fotoğraf çekimlerinde iki şeyi öğrendim: Birincisi küçük yerlerde -ki Aydın’da rahat fotoğraf çekilmiyor diye sürekli hayıflanırım- fotoğraf çekmek biraz sıkıntılı. İkincisi de uzun soluklu ve kıyafet değiştirilen fotoğraf çekimlerinde kesinlikle bunun için bir mekan ayarlanmalı. Bu konuda Kader‘e McDonald’s’ın kapılarını ardına kadar açtığı ve hem kıyafet değişimi hem de rahat bir fotoğraf çekim imkanı sağladığı için teşekkür ediyorum ;)

Fotoğrafların çekim hikayesi için buyurun: fotoğrafevreni

Filtre Kahve İşin Bahanesi

Filtre kahve sevgimi duymayan kalmadı galiba. Ben yine McDonald’s amcanın o çok sevdiğim filtre kahvesini içerken aslında İlknur‘un yeni aldığı HD video çeken yeni fotoğraf makinesine saçma sapan pozlar vermiştim ki bu paylaştığım en düzgünü oldu.

Sahi biz bu akşam niye bir araya gelmiştik, onca saat ne konuşmuştuk, Nisan ayında niye hâlâ uzun kolluydum, saçımı neden ilk defa bu kadar uzatmıştım ve onca göbek möbek bunca kilolanmıştım hiçbir fikir yürütemiyorum. Filtre kahve keyif halen kendi üretimimle devam ediyor. ;)

facebook’evreni ] facebook sayfası ] twitter’evreni RSS abonelik

İş Arıyorum! McDonald’s’ın Üst Katında Seni Bekliyorum!

-Brrrt brttt
Çakkıdı Çukkudu Şirketler Grubu, insan kaynakları departmanı, ben Meltem nasıl yardımcı olabilirim?
-Meltemcim merhaba canım benim…
Pardon? Kiminle görüşüyorum?
-Evren ben yahu. İş için aramıştım.

Immm anladım. Evren Bey, iş için yanlış dahili numarayı tuşladınız zannediyorum. Ben sizi ilgili arkadaşa yönl..
-O zaman iş başvurusu için aradım.
Üzgünüm. O da deği..
-İş ilanı için arasam?
-{Ufff} Peki. Ben birkaç bilginizi not edeyim. En son çalıştığınız şirket neydi acaba?
-Blogger’ım.
Ne logger?
-Yahu Mervecim..
Meltem efendim, adım Mel..
-Peki Meltemcim, blogcuyum. Yani internette yazarlık yapıyorum.
Nerede peki?
-E internetteeee
Adres olarak sormuştum?
-e-vren günlüğü
evren günlüğü?
-evren değil, e-vren! Merve ile Meltem arasındaki fark gibi!
Oh çok özür dilerim. Oradan ayrılma sebebiniz nedir?
-Ya ne bileyim Meltemcim. Her gün yazı yaz, yorumları kontrol et, onayla, tek tek teşekkür e.postası gönder. Özelden mesaj atanlar da cabası. Ben de insanım, benim de bir özel hayatım, bir ailem var :(
Ohh anlıyorum… Başka özel bir sebebi yok yani işten ayrılmanızın?
-İş deme! Blog iş değil, bir tutku, bir aşk, bir… bir… karşı konulamaz bir alışkanlık!
Yani?
-Şan, şöhret, ilgi, alaka… Kipa’ya gidince iligiden alış veriş yapamamak, McDonald’s’ta sevgi gösterilerinden hamburger yiyememek… Nasıl bir duygu sen anlayamazsın. Nereye kadar böyle…
Peki şimdi bizden ne istediğinizi tam olarak öğrenebilir miyim?
-Biz değil, ben demen yeterli…
Aaaagggg Eeevren, sen bi tanesin, bi tanesin. Tamam nerde saat kaçta buluşuyoruz?
-İş çıkışı, saat 18’de McDonald’s’ın üst katında buluşalım.
Oha yani Evren! Bu kadar olur!
-İş’te BuNu SeViYoRuM!

Blog bir sanattır, blogger bir sanatçı! e-vren günlüğü, bu konuda biraz inatçı :)

McDonald’s, Hizmette Sınır Yok Der misin?

Neden “New Zealand”a “Yeni Zelanda” deriz de “New York”a “Yeni York” demeyiz acaba…

Yaşamın Kıyısında‘yı seyrettik bugün. Filmin dili Türkçe demişler, yalan! Tamamı Almanca neredeyse. Konusu da, diyalogları da, müziği de çok kötüydü. Sıkıntıdan patladım. Altın Portakal‘da neden tek bir ödüle layık görüldüğü anlaşılıyor. Anlamadığım, Almanya’da nasıl ödül aldığı.

Yapı Kredi Bankası’nın “Hizmette Sınır Yok” sloganı son reklamlarının ana sloganı. İyi de ben 444’lü numarayı arayıp işlem yaptırmak istiyorum, illa ki şubeye davet ediyorlar. Telefon bankacılığı şifresi alsam? Şubeye gelmeniz gerekiyor Evren Bey. İnternetten şu işlemi yapamıyorum? Şubeye buyrun. Canım çay çekti. Şubede ikram edelim. KPSS’den bu yaz kaç edebiyatçı atarlar? Gelin şubede birlikte karar verelim? Başka bir arzum yok. Güzel, en yakın şubemizden size yeni arzular bulalım.

Neden bütün kargo şirketleri paketi kapımıza kadar getirir de bir tek MNG‘nin elemanları bizi 4 kat aşağı kadar indirir? Hatta biraz geç inince bir de afra tafra yaparlar… Cık cık cık

McDonald’s Aydın şubesindeki şef bayan geçen akşam kaba kaba bağırıyordu. Ben bakınca o da bana dik dik baktı. McDonald’s, elemanlarına müşterilerle uzun göz teması kurma eğitimleri mi veriyor anlamadım. İçeride müşteriler varken altındaki elemana “hadi leeen” tarzında seslenmek şef olmanın bir gereği midir sorarım size :)