3 haftadır evden ve Aydın’dan uzaktayım. Bu zaman zarfında sadece 1 defa Hüss‘le telefonda görüşme imkanım oldu. Geldiğimden beri sürekli bir yerlere gidecek olmam konusunda endişeli. “Çok canım sıkılıyor, dolaşalım hadi” deyip duruyordu. Bugün amca yeğen kaçtık evden. Kırtasiyeye uğradık, Harun‘un bilgisayarımdaki bütün fotoğraflarını çıkarttırmak için fotoğrafçıya uğradık, İrem‘in KPSS sonuç belgesini postalamak için postaneye gittik. Yürüdük dolaştık ve Hüss’ün 1 numaralı yemeği için bir pideciye girdik. Küçük midesi için tek pide söyledim ama bizim civciv doymayıp bir tabak daha isteyince 1,5 istememekle hata yaptığımı anladım. Deveyi havuduyla yutan bir amcanın yeğenini fazla hafife aldığımı farkettim :) Hüss’ün Mekdanılsındayız… Sözde dondurma yemek için oradaydık. Fikri anında değişiyor. Tüketim dünyası işte. Patates kızartmalarının tok insanı bile kendisine çeken kokusu karşısında Hüss hemen bir tane istiyor. Ona
ayak uyduracağım diye artık nefes alamıyorum :)
Hüss’le McDonald’s kaçamağımız Harun’un gelişiyle şölene dönüyor. Allah’ım çıkaracağım artık ne varsa. The Island ADA projesine giderken neden ona haber vermediğimin hesabı soruluyor önce. Belli ki kızgın ve dargınız. Ne var ne yoksa döküyorum ortaya. Ya da ben öyle zannediyorum. Kendime sakladığım ve vermediğim isimlerle dolu beynim kalıyorum öyle…. Hüss önde, Harun’un yeni motoruyla atlayıp Aydın’ı turluyoruz. Başbaşa kaldığımızda dilim döndüğünce The Island’a neden kaçtığımı anlatmaya çalışıyorum. Harun dinlemiyor…
Harun neden dinlemiyorsun beni. Önemli olan isimler mi benim neler yaşadığım mı?