Ben Öğretmenim, Sessizce Ölmemeliyim

Yemin töreninden sonra Mutlu, dağıtım iznine geldi. Sadece gelmekle kalmadı; akşam bizdeydi. “Acemi birliğinde internet kafemiz vardı ama başından kalkması zor gelir diye internete girmiyordum” dedi. Öyle de yaptı. “Eeee ilk gün nasıldı, Aydınlı arkadaşın var mıydı, eğitimler ağır mıydı”dan sonrasında Mutlu’yu benim bilgisayarda facebook’un içinde kaybettim :) Perşembe günü vatani görevini yeni yerinde yapmak üzere Kars Sarıkamış‘a gidecek. Google’dan Sarıkamış’a ait ne kadar fotoğraf varsa, facebook’ta Mutlu’nun birliğiyle ilgili kaç tane grup varsa hepsine tek tek bakıldı.

Mutlu’yla geçirdiğim vakit, pazar günü Akşam gazetesinin 3. sayfasında çok az bir yer kaplayan “Emekli öğretmen evinde intihar etti” haberinin etkisinden beni kurtarmaya yetmemişti. Bugün okul dönüşü yolda sürekli o haberin -daha doğrusu intihar eden öğretmenin yaşadığı durumun- vehametini sorguladım durdum.

Hafta sonu tatilinde bile ben öğrencilerimi özlüyorum. Onlarla derste ya da teneffüste vakit geçirmeye doyamıyorum. Hiçbir ders arası ince belli bardaktaki çayımı bitirmeyi başaramadım. Curcuna, koşuşturma ve bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji içinde 6 saati nasıl tüketiyoruz anlamıyorum. İnsan 1 dakika boş kalamaz mı? Eminim intihar eden o emekli öğretmen de mesleğini icra ederken öğrencilerden dolayı başını kaşıyacak vakit bulamıyordu. Şüphesiz soru soran, sohbet etmek için bahane uyduran bir sürü öğrencisi etrafından eksik olmuyordu. Üstelik kolon kanseriyle de boğuşuyordu o öğretmen. Psikolojik rahatsızlıklarına yenik düşüp evinde bir başına intihar etmişti. Bütün o karmaşa, bütün o öğrenci cıvıltıları, bitmeyen yazılı soruları son bulmuştu. O öğrenciler bugün nerededir acaba? Neler hissetmişlerdir öğretmenlerinin ölüm haberini duyunca. Öğretmenlik, okulda olunduğu müddetçe yaşayan bir olgu muydu sadece? Okul bitince öğretmen ve öğrencinin de birbiriyle işi bitiyor muydu? Ölüm geldiğinde onca emek, onca paylaşım unutulup gidiyor muydu?

İMDAT, TEKNOLOJİ!

Her şey televizyonun başının altından çıktı. Evlere bir girdi, ne saygı kaldı ne sevgi. Baş köşeye kurulduğu yetmedi; kadını kocasına, kaynanayı gelinine karşı kışkırttı. “Hey sen çocuk!” dedi, “boş ver annenle babanın söylediklerini, benim sözümü dinle!”Cep telefonuyla konuştukça yalnızlaşmıyor muyuz? Cepten mesajlaştıkça yalnızlığa itilmiyor muyuz?

Messenger, Skype, Gtalk, ICQ kullandıkça yalnızlaşmıyor muyuz? E.posta yazdıkça yalnızlığa itilmiyor muyuz?

70 ekranı, plazması, LCD’siyle televizyonlar; uydusu, Digiturk’u, d-samrt’ıyla kanallar; webcamıyla, mikrofonuyla, milyonlarca sitesiyle internet; hatlısı hatsızı, 10 dakikası 2 kontörüyle, 250 kontöre 100 sms hediyesiyle GSM operatörleri; kameralısı, WAP’lısı, GPRS’lisi, bluetooth’lusu, “canı sıkılan bir adam”ıyla cep telefonları hepten koparmıyor mu bizi hayattan, kalabalıklardan, sevdiklerimizden. Uzakları bu kadar yakın etmek, her şeye ve herkese böylesine ulaşılabiliyor olmak büyük bir kolaylık, akıl almaz bir nimet midir acaba…

Geçen Pazar önce Harun geldi Manisa‘dan. Çok şaşırdım ve mutlu oldum. Akşamları telefonda konuştuğumuzdan daha çok konuştuk. Sonra Mutlu geldi İzmir‘den. Arka arkaya iki sürpriz. İnternette yazışmalar kısırdı Mutlu’yla. Yüz yüze öyle çok sohbet ettik ki. Aynı günün üçüncü sürprizi Mehmet‘ti. Fransa‘dan tatile gelmişti. Mehmet’le internet teknolojisi bile buluşturamıyordu bizi. Yılların hasretini giderdik. Bunu ne sms’ler, ne e.postalar ne de webcamlar yapabilirdi.

Bayramdan Arta Kalanlar…

Bir ılık bir soğuk geçti bayram…

Geçen bayramda görüşemediğim yakın arkadaşlarımdan Mutlu Yavuz geldi. Anne ve babasına gittik sonra.

Benden önce davranıp Evren abi aradı beni. Bayramın en şaşırtan telefonuydu benim için :) Üstelik mahçup da oldum :(

Turgut Hocamı aramayı unutmuşum, dördüncü gün aklıma geldi. Utana sıkıla aradım hemen. Bu sefer sofra başında değildi :)

Emine nineme gittim. Torunu kat kaloriferi döşetmiş eve. “Artık hiç üşümüyorum.” diyor. Söz verdim pazar günü gidip pazardan kese yoğurdu alacagım ve ayran yapacağım ona.

Gülgün Hocamın elektrikleri kesikti, bu bayram elini öpmeye gidemedim :)

İncirliova’ya Harun‘un ailesini ziyarete gidecektim ki evde yoktular.

Çiftlik Köyü‘ne Yüksel abimin yanına gittim. Yine annesinin odun ateşinde pişen o muhteşem yemeklerinden yedim :)

Bayramın son günü İlknurlardaydık. Unutulan dondurma muhabbeti yarım saat sürdü :) Güldük eğlendik yine. Sonra toplanıp hep beraber Deniz‘lerin evine gittik. Orada da üzerime bir ağırlık çökünce ben pek muhabbete katılamadım. Zaten çoğunluk Avrupa Yakası‘nın tekrarına kilitlenmişti :)

Hüss‘ün üç yaşındaki kız arkadaşı Özge geldi ama Hüss, Denizli’de olduğu için görüşemediler. Özgecik evin bütün odalarında Hüss’ü aradı. En sonunda telefonumdaki Hüss videosu ile onu oyaladım :)

Dün Aydın’a dolu yağdı, ben de bayram ziyaretlerim sırasında doluya tutuldum.

Fotoğraflarla 2006

Ocak 2006‘da Kurban Bayramı’nı kutlamışız. Henüz lisans son sınıf öğrencisiymişim ve sınıf arkadaşlarım Selda ARSAK ve Dilek SAĞIR, bize bayramlaşmaya gelmişler.

Şubat 2006‘da Hüss‘le, o çok konuşulan elma rendesi’ni yapıp, e-vren günlüğü’nde paylaşmışız. Tarihinin en yüksek ziyaretçi sayısına o gün ulaşmışız :)

Mutlu‘nun yanına İzmir’e gitmişim. İzmir kazan biz kepçe gezmişiz.

Çılgın yeğenlerim Şaziye ve Arif‘le bizim evde sabahlayıp, zıvanadan çıkmışız. Abuk sabuk ama çok eğlenceli fotoğraflar çekilmişiz. Gül gül, ölmüşüz.

Mart 2006‘da eski adıyla ADÜ ToG, şimdiki adıyla ADÜ Genç Gönüllüler‘le sosyal sorumluluk projeleri için atölye çalışması yapmışız. Bir kaynaşmış bir kaynaşmışız ki hem çalışmışız hem bol bol fotoğraf çekilmişiz. Apayrı bir arşiv çıkmış ortaya. Sağlam bir proje de cabası…

Nisan 2006‘da üç kardeş merkez kafeteryada öğle yemeği yemişiz. Aynı kampüste okuyor olmamıza rağmen birlikte yemek yememiz 2006’da ilk ve son defa objektiflere yansımız :) Hangi üç kardeş aynı üniversitede okuyup da, aynı yemekhaneden yemek yiyebiliyor ki :)

Mayıs 2006‘da mezuniyet hazırlıklarına girişmişiz. Bizim sınıfta her şeyin “toplu”su başlamış. Mezuniyet andacı için toplu fotoğraflar çekilmişiz. Dağınıklığı epey bir toparlamışız :)

Mezuniyet gecesine katılmışım. Bunun için abimin düğününden sonra ilk defa bir takım elbise almışım. Ama bütün gece boyunca kendimi dünyanın en tipsiz erkeği hissetmişim :) Buna rağmen istemediğim kadar oynayıp zıplamışım.

Bütün sınıf, Paşayaylası’na mezuniyet pikniğine gitmişiz. Üç arkadaş semaveri yakmayı ve onda çay demlemeyi bütün piknik boyunca becerememişiz. Bol bol ip atlamış, yakar top oynamışız. Ekmeğimiz bitmiş, aç kalmışız.

Haziran 2006‘da o çok beklenen an gelmiş, mezun olmuşum. Ailem başta olmak üzere en yakınlarım o gün beni yalnız bırakmamış. Hayatımda en çok o gece dur duraksız oynamışım. Resmen zıvanadan çıkmışız :)

Harun‘un mezuniyet gecesine katılmışım. Eski sınıfımdan arkadaşlarımla aynı masada yemek yemişim. Eski hocalarımı görmüşüm ama tanımazlıktan gelmişim. sadece biriyle sohbet etmişim.

Temmuz 2006‘da Aydın Life dergisinde yazmaya başlamışım. Okuyuculara ilk Kısmetten Öteye Geçilmiyor Madem diyerek seslenmiş, derginin birinci sayısının piyasaya çıktığını bir arkadaşımın telefonuyla öğrenmişim :)

Ağustos 2006‘da göçmen hayatları konu alacağım yazı için Bulgaristan göçmeni Hatice nineyle söyleşi yapmışım. Sonra bu yazıyı Aydın Life dergisinin Ağustos sayısında yayınlamışım.

Eylül 2006‘da Çine‘ye çılgın yeğenlerimin yanına gitmişim. Meşhur Çine köftesi yemişiz, akşam film seyretmişiz, komik fotoğraflar çekilmişiz, balkonda dizüstü bilgisayarla internet bağlantısı yakalamaya çalışmışız.

Ekim 2006‘da Ramazan Bayramı‘nı kutlamışız. Dedemin kamerasıyla objektife poz vermişim. En çok o bayram ziyaretlerde bulunmuşum. Ama kimlerin geldiğini not etmeyi unutmuşum :)

En yakın arkadaşlarla kardeşim Ziya‘nın doğum gününü kutlamışız, canlı müzik yapılan bir yerde. Eğlenememiş olacağız ki alt kattaki discoya inip kurtlarımızı dökmüşüz.

Kasım 2006‘da teyze oğlumun düğününü yapmışız. Davetlilere yemek yetiştirememişiz. Kapıda misafir karşılamaktan kundura ayakkabı, ayağımı çok sıkmış :) Düğün vesilesiyle takım elbiseye biraz daha alışmışım…

Bayram-ı Ramazan

Ramazan Bayramını, Kurban Bayramından daha çok sevmişimdir her zaman. Ramazan Bayramını hep iple çeker, büyük bir heyecanla beklerim. Ondan aldığım büyük hazzı, Kurban Bayramından alamam nedense. 

Her yıl olduğu gibi bu bayram da çok eğlendik ve güzel bir bayram geçirdik. Elime dijital fotoğraf makinemi alıp bol bol fotoğraf çektim. Bayramın en renkli anılarından biri ise şüphesiz dedemin objektifler karşısındaki sempatik tavırları ve pozlarıydı. Anneannemle birlikte verdikleri poz çok güzel bir hatıra olarak yerini aldı arşivimde. 

Bu yılın en büyük sürprizi ise bayramın üçüncü günü Ferit‘ in Denizli’den kalkıp ziyaretime gelişi oldu. Yaşadığım en büyük mutluluk bu oldu şüphesiz. Yaşadığım tek hayal kırıklığı ise şu an İzmir NATO’ da askerlik yapan Mustafa‘nın bana uğrayamadan İzmir’ e geri dönmesi oldu. 1 yılı aşkın bir süredir görüşemiyorduk. Bayram izni almıştı ama çıkan bir aksilik sebebiyle NATO’ ya geri döndü ve görüşemedik. 

Ve Harun… Yine Paşa’ sının elini öpmeye geldi :) Bu sefer kardeşi Ümran’ı da yanına alıp gelmiş. Zannediyorum kendisine ödünç verdiğim kitabı kaybetmesi skandalının ardından böyle bir güvenlik tedbiri aldı :) Neyse ki kitabın aynısını bulup almış da bayram günü elimi kana bulamadım :) 

Yeni imajımı ise kesinlikle Ziya’ya borçluyum. Zor beğenen, olumlu yorumları kıt Ziya, bu bayram bambaşka bir görüntüyle objektiflere poz vermeme vesile oldu. Demek ki arada bir “iyi yorumlar” işe yarıyormuş :) 

Bu bayram beni unutmayan:

Cihan ÇETİNKAYA, Bilal Emrah İBİL, Ali AKTAŞ, Ramazan TEKKOYUN, Osman ALCA, Yahya KONYALI, Semih KUM, Fatih SEVCİ, Hatice ASLAN, Halil SAMURKAŞ, Suzan GÖZÜKARA, İsmail TEKKOYUN, Durmuş Ali KAVAKLI, Muhammed SOYUÇOK, Elif YILMAZ, Meldanur BULUT, Ayşen ÖÇALAN, Nihal KILIÇ, Ayşe MACİT, Tuğba KOÇER, Salih GÜRBÜZ, Altan KOLBAY, Harun BOYLU, Ferit KAYA, Deniz ÇEVİK, İlknur KAVAS, Betül ATMACA, Evrim KEPENEK, Deniz ALPAY, Yonca ALTINDAL, Neşe ALTUNAL, Ayşe ERDOĞAN, Serkan ÖZKAN, Ahmet GÜZEL ve Mutlu YAVUZ‘ a sonsuz teşekkürler. 

Büyükler ziyaret edildi, gelen misafirler ağırlandı, hocaların yanına gidildi, en yakın dostlarla sohbetler edildi, hasret giderildi. Bir çırpıda geçip gitti bir bayram daha…