Sınırlar Arasında / Banu AVAR

Türkiye’deki STK’ların işleyişini yakından takip edenler ve Soros’un bazı Türk STK’lar üzerindeki etkisinden az çok haberdar olanlarda, Banu Avar’ın aşağıdaki yazısı “ora’yla bura” arasında bir benzerlik duygusu uyandıracaktır:

Yugoslavya’da demokrasi projesinin uygulanmasında OTPOR yani “direniş” adlı sivil toplum örgütü başı çekti.

Amerikalı işadamı George Soros tarafından finanse ediliyordu ve Yugoslavya’nın dağılarak “demokrasiye geçişi”nde aktif rol oynadı. [s.14]

Türkiye’de seyredilme rekorları kıran dizilerin, milyonlar dağıtan, ucuza şöhret sunan yarışmaların Continue reading →

Futbol Savaşları

Galatasaray‘ın UEFA kupasını aldığı maç, 90 dakika boyunca seyrettiğim tek maçtı. Geçen akşam büyük bir zaferle sonuçlanan Türkiye-Hırvatistan maçı da isteyerek, bilinçli olarak baştan sona seyretitğim ikinci maç oldu. Maç kültürüne pek sıcak bakmayan biri olarak ya milliyetçilik damarım kabardı ya da popüler kültürün etkisi altına girdim. Mehmet AĞAR‘ın Kanal D Anahaber bülteninde söylediği “Futbol Milliyetçiliği” tanımlamasına ve hemen sonrasında Mehmet Ali BİRAND‘ın “turnuvalardan sonra hemen sönen bir milliyetçilik” yorumuna kesinlikle katılıyorum. Türkiye’nin reklamının yapılması, spordan güzel sanatlara kadar her konuda “en iyi olma” mücadelesi elbetteki desteklenmeli, takdir edilmeli. Öyle ki Eurovision şarkı yarışmalarını önemserken, böylesi büyük bir organizasyona katılabilme başarısını göstermiş Türk Milli Takımının maçlarını önemsememek nankörlük olurdu. Belki bu noktada Orhan Pamuk‘un -altında bir bit yeniği aradığım- Nobel Edebiyat Ödülüne olumsuz bakış açımı bile eleştirebilirim. Sertab Erener, Eurovision 1.si olduğunda duyduğumuz gurur ile Galatasaray’ın UEFA kupasını aldığında yaşadığımız onur duygusu arasında bir fark var mıdır? Şüphesiz yok. Kulvarlar hatta sektörler farklı olsa da kazanılan başarı mutlaka Türkiye’nin milyon dolarlarla ölçülemeyen reklamıdır, ülkemizin imajına olumlu bir katkıdır. Türkiye’nin Hırvatistan karşısındaki galibiyetinin sevincini yüreğimde taşıyarak bu satırları yazarken, -her ne kadar bireysel bir başarı- gibi değerlendirsem de Orhan Pamuk’un Nobel ödülünü neden diğerleri gibi karşılamadığımı da düşündüm. Orhan Pamuk mu yoksa bir Türk yazar mı bu ödülü ald? Dünya o fotoğrafı nasıl algıladı, nasıl yorumladı…

HırWHAT-TÜRKO Savaşı

Abartmak, huyumuzda var. Milletçe çıldırmışken mutevazı değerlendirmeler beklemek pek de akıllıca olmazdı. Ama abarttığımızı düşünüyorum ben yine de. “Viyana kuşatması” tabirine takıldım. 650 yıl önceki Osmanlı askerlerinin heyecanına, çabasına ama buna rağmen hayal kırıklığıyla sonuçlanan mücadelesine gönderme yapılan bu benzetme ne kadar mantıklı? Futbol, modern savaş günümüzde. Artık bu spor dalını böyle görüyorum. Ama Türk tarihinin anlı şanlı mücadeleleri ile bir futbol festivalinin başarısını eşdeğerde görmek bana acımsısızlık gibi geliyor.


Fotoğraflar Kaynak: http://www.euro2008.uefa.com/photos/T=135/gallery.html

Babasının Bavuluna mı Sığındı?

Meğer Bu Yıl Nobel Ödülü’nü sadece Orhan Pamuk Almamış!

Türk Medyası için O, 2005 yılında Türklüğü alanen aşağıladığıiddiasıyla mahkemeye verildiğinde de, sözde Ermeni Soykırımı ile ilgili görüşlerini açıkladığında da bir reyting makinesiydi. Ve tabi Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken de… Ünlü yazar, yerinde olmayı hiç istemezdik tavrıyla haberlere malzeme edilirken; aynı yazar için şimdi, Onuncu Yıl Marşı eşliğinde Türk Bayrakları gölgesinde karşılama kampanyaları başlatılıyor. Oysa daha üç gün önce bu yazarımızı havalimanında tek başına otururken görüntüleyen de bizim Türk medyası değil miydi?

Gururlandık!, Tarihi An!, Türkiye Nobeline Kavuştu!manşetleri ekranları, gazeteleri süslerken, bilmem kaç yüz ülkede bilmem kaç yüz milyon insan tarafından ödül töreni canlı olarak seyredildidiye bas bas bağırıldı. Geçen yıl ki Nobel Edebiyat Ödüllerini hangi kanalımız canlı yayınlamıştı, hatırlayanımız var mı ya da seyredenimiz? Bir Türk yazar ödül aldı diye ekrana kilitlendik, bilim ve edebiyat sevdalısı olduğumuz için değil.

Öyle bencilce yaklaşıyoruz ki her olaya, Nobel Ödülünü alan tek isim Orhan Pamuk’muş sanıyoruz. Oysa fizik bilimcileri John C. Mather, George F. Smoot, tıp adamları Andrew Z. Fire ve Craig C. Mello gibi isimler de bu yıl Nobel Bilim Ödüllerine layık görülen kişiler. Demek ki dünya, Orhan Pamuk’la yatıp kalkmıyormuş. Ve biz diğer ödül sahiplerinin isimlerini nasıl bilmiyorsak, dünya da belki Orhan Pamuk ismini bu kadar önemsemiyor…

Herkes ödül töreninde O’ndan siyasi mesajlar vermesini, Türkiye’nin reklamını yapmasını beklerken O, babasının bavuluna sığındı. Böylece birilerini fena halde hayal kırıklığına uğrattı. Üstelik konuşmasını Türkçe yapmasına rağmen bu kadar uzun yazısında Türk kelimesini 2 defa telaffuz edebildi. Anlı şanlı Türkçe’mizi seyircilerin kulağında 2 defa çınlattı ve Türkiye kelimesini 5 defa kullandı. Babasının Bavulu, Orhan PAMUK için ondan çok şey bekleyenlerden bir kaçış, bir sığınaktı…

Kısacası Nobel Edebiyat Ödülü bu yıl, Pamuk’un Babası’nın Bavulu’na sıkışıp kaldı..