Türkolog

Düzgün konuşmak ayrı bir olay, dili doğru kullanmaksa apayrı. Ve dilimizi doğru kullanmak için ille de dilci olmaya gerek yok.  Türkçe’yi kurallarına uygun yazabilmenin yolu Türkçe öğretmenliğinde veya Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde okumaktan geçmiyor. Belli bir eğitim seviyesine ulaşmış herkesin dilini en doğru şekilde kullanması -aslında- bir sorumluluk, bir gereklilik.

Maalesef ki edebiyat bölümü öğrencilerinden yerel ağızla konuşanlarla karşılaşmak mümkün. Hatta derslerine giren hocalarının bile telaffuzlarında ciddi sorunlar var. Attila ilhan’ı Atilla İlhan yazıp, doğrusunu ilk kez biz öğrencilerinden öğrenen yardımcı doçentle bile karşılaşmıştık ;) Noktayı, virgülü nerede kullanacağını bilmeyen üniversite mezunlarının noktalı virgül konusundaki karmaşasını hesaba katmıyorum bile.

Yazının başında düzgün konuşmak ayrı bir olay diye yazmıştım. Herkes, İstanbul Türkçesiyle konuşmak zorunda değil ama bir edebiyat öğrencisi, hele ki öğretmen olacak eğitim fakültesi öğrencisi düzgün konuşmak ZO-RUN-DA! Özellikle edebiyat bölümlerinde diksiyon/güzel konuşma adlarıyla dersler yoksa, gerçekten çok acı. Her bölümün birinci sınıfına çok lazımmış gibi ingilizce dersi koyulurken öğretmen yetiştirecek bölümlere güzel konuşma derslerinin konulmaması büyük bir tezatlık.

evrengunlugu.net

2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.

Sabretmek Vakti

Sabır’la doğmuyor insanoğlu; bu yüzden “sabır” etmeyi öğreniyor, sabrediyor ademoğlu.

Öğrencilerimi özlüyorum. Eski öğrencilerim arıyor, okulların açılmasına günler kala. İki yıl sonra, yeni eğitim öğretim yılına merhaba diyemiyorum. Nerede olduklarını bilmediğim, isimsiz yeni öğrencilerime ne zaman kavuşacağımın cevabını da bilemiyorum.

KPSS skandalı gittikçe magazinleşiyor, sokaktaki adamın diline düşüyor. Küçük beyin(siz)ler, öğretmen adaylarına “siz de satın alsaydınız soruları” diyor. KPSS, basit insanların kahkahalarıyla içinden çıkılmaz bir hâl alırken 20 Eylül sabahına yetişemeyen yüzbinlerce öğretmen adayı sabırla bekliyor.

evrengunlugu.net

2010-2011 dönemindeki yayın süresince Acil İhtiyaç Projesi Vakfı‘nı, AİP Vakfı’nın proje ve çalışmalarını gönüllü olarak desteklemektedir.

Öğretmenliğe İkinci Ara

Bugün Dalama Lisesi‘nde ikinci yıl sonu karne heyecanı, ikinci mezunlarım ve Dalama’ya ikinci vedam. 

Dalama‘da öğle yemeği yemeğe en çok gittiğim pideciye yemek yemeğe gittik.

Yemekten sonra da öğrencim Müge‘nin evde demleyip getirdiği çayları içip böylece 18 Haziran karne gününü sonlandırdık.

Yukarıda Dalama’ya ikinci vedam olduğunu yazdım ama öğrencilerim, onlarla asıl ne zaman vedalaşmaya geleceğimi biliyorlar; o yüzden bugün kısa bir süre sonra tekrar görüşmek üzere ayrıldık.

Ve sıra geldi 2 yıllık öğretmenlik ve Dalama lisesi maceram boyunca öğrencilerimle çekildiğim bütün fotoğraf arşivini paylaşmaya:                                                                                                        

 

 

 

……………………………………………………………………

evrengunlugu.net, 5. yılında sosyal sorumluluk gereği Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği‘nin kampanya ve projelerini destekleme kararı almıştır. Ziyaretçilerini de TOFD’a destek olmaya davet etmektedir. TOFD’a ulaşın; gönüllü olun; 3430‘a boş bir sms atarak Akülü Tekerlekli Sandalye Kampanyasına 5 TL’lik bağışta bulunun.

Safiye Sultan, e-vren Öğrencilerine Bayıldı

Bugün öğrencilerime son görevimi yerine getirme günümdü. 10 kişiden oluşan 12. sınıf öğrencilerim ÖSS için Aydın’daydılar. Her biri farklı okullarda sınava girdiler. Ben, sınav yerine yalnız gidecek olan Murat’a refakat ettim. ÖSS sonrası da buluşup yemek yemeye gittik.

ÖSS 2009 için hepsi farklı yorum yapıyordu. Yol boyu edebiyat sorularının çok zor olduğuna dair değerlendirmeler duydum. Benim gençlerin en çok şaşırdığı sadece 1 tane anlatım bozukluğu sorusunun çıkmış olmasıydı :) Ve nihayet sıra, öğrencilerimin ilk kez evime misafir olmalarına ve ismini sıkça duydukları Safiye Sultan’la tanışmalarına gelmişti:

Evim, ilk göz ağrım çiçeklerimle dolup taştı. Annem onları “Evren’in civcivleri” diye karşıladı. Yiyip içip, bit gibi şişmeye devam ettik. Safiye Sultan’ı kahkahaya boğdular. Ege Üniversitesi’ndeki profesörün karşısında neyse benim öğrencilerim, Safiye Sultan’ın karşısında da o’ydular :) Okulumdan ayrılığın etkisiyle içim iki gündür sıkılırken, ÖSS’ye girecek öğrencilerimin evimize misafir olacak olmalarıyla teselli buluyordum. Güzel saatler hızla akıp geçti. Onlara karşı son görevimi de yerine getirmiş olmanın iç huzuruyla yolcu ettim her birini. Eve döndüğümde “bayıldım” dedi Safiye Sultan; “fotoğraflarda görüp sevdiğim öğrencilerine bayıldım…” Annem, e-vren öğrencileriyle tanışmanın kendisinde yarattığı duyguyu bu cümleyle ifade ederken; Muratım’ın, KPSS’ye girerken kullanmam için bana hediye ettiği ÖSS’de kullandığı kalem, silgi ve düzgüsü elimde bakakaldım fotoğraflarımıza…

Öğrencilerimden Ayrılık Vakti

3 Kasım 2008, 11A sınıfı. Dolanan dilim, titreyen ellerimle karşılarına çıktığım ilk sınıfım. Yedi ay boyunca yaşanacak bir rüyanın ilk günü…

12 Haziran 2009… Gelmesini hiç istemediğim ayrılık vakti gelip çattı tüm ağırlığıyla. Yürekten inanarak yerine getirmeye çalıştığım öğretmencilik’i kağıt üzerinde resmen sonlandırmama saatler kala elimde karnelerle girdim sınıfıma. Her bir öğrencimle çekildiğim siyah beyaz fotoğraflarımızı iliştirmiştim karnelerine. Yaşadığımız ilkler elbet hatırlarında kalacaktı da küçük bir karne hediyesi olarak Evren öğretmenlerinin son bir anısı onlara refakat etsin yol boyu istedim. 9. sınıflarla vedalaşmaya doyamadık, 12’lerle konuşmaya… Hiç kötü anımız yok dedik, varsa da unuttuk. Hepimiz aynı rüyayı gördük, aynı hayali doyasıya yaşadık.

Dönemedim o gün Aydın’a. Fotoğraflar çekildik, dertleştik, geçmiş günleri yad ettik, müzik eşliğinde dans ettik… Hava kararana kadar okulun bahçesinde odun ateşiyle semaver yakıp çay içtik, edebiyat dersi için ezberlenen şiirleri dinledik, ağladık… Çok ağladık…

Akşam, Dalama‘nın eski parkında toplandık. Anneler babalar da gelmişti. Ne çok kalabalıktık, inanamadım. Babalarla helalleştim, ağlayan anneler gördüm, onların KPSS adına hayır dualarına amin dedim. Gecenin geç saatlerine kadar şarkılar, türküler söyledik hep birlikte. e-vren öğrencileri, sadece bana değil, Dalama’ya ilkleri yaşattı dün gece de…

Gece, öğrencilerimin evinde kaldım. Sabah da 10.20’de ayrıldım Dalama’dan… Yüreğim buruk, gözlerim dolu, beynim bir dünya hatırayla bezeli her gün 1 saat 20 dakika katettiğim yolları seyrettim…

Ben, öğrencilik hayatım boyunca birkaç öğretmenim haricinde çoğundan nasıl bir öğretmen olmamam gerektiğini öğrenmiştim. Sahip olamadığım ama yaşamak istediğim öğretmenliği yaşatmaya çalışmıştım hayatımın bu ilk tecrübesinde. Benim canım 75 öğrencim de bana, nasıl bir öğretmen olmamgerektiğini öğrettiler. Öğretmenliğe veda mı bu benimkisi yoksa bir ara mı zaman gösterecek. Ama sınavları aşamayıp, hiçbir zaman atanamasam bile hiç öğretmenlik yapmadım demeyeceğim. Benim 75 e-vren öğrencim var; kendilerine “e-vren’in gençleri” diyen….

Öğrencilerimle çekildiğim tüm fotoğraflardan oluşan albüme aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz:

Öğretme’nin “E” Hali

Evren’in Gençleri Beni Hiç Unutmasın!

Bugün okula gittiğimde bana hazırlanan sürprizden habersizdim. Bir şeyler sezer gibi oldum binaya girdiğimde ama gün boyunca yaşayacaklarımı tahmin etmem mümkün değildi. 26 kişilik 9-A sınıfım, hem doğum günümü kutlamak hem de bana veda günü düzenlemek için haftalar öncesinden hazırlıklara girişmişler; bugün okulda herkesi organize etmişlerdi.

Sınıfın kapısına iliştirilen bir notla sınıfın tahtasındaki yazıya yöneldim. Tahtadaki yazı, bilgisayar sınıfına gitmemi ve oradaki tahtayı okumamı istiyordu. İstenilen yere gittiğimde sınıfın erkekleri “iyi ki doğdun” naraları ve alkışlarıyla karşıladılar beni. Sonra, sınıfın kızları tek tek içeri girdiler  buz mavisi tişörtleriyle. Her biri bir şiirin tek bir dizesini söyleyip, ellerindeki gülleri verdiler ve sıraya dizildiler. “Gitme-Kal” demenin daha etkili bir yolunu bulmuşlardı:

Hazırladıkları her şeyin içinde onları bırakmamamın, orada öğretmenliğe devam etmeminricası, mesajı vardı. İnternetten buldukları fotoğraflarımla hazırladıkları videoyu seyrettik göz yaşları içerisinde. Neler neler yazmışlar, neler neler düşünmüşler.. İnanamadım..

Doğum günü pastasını kestik; elleriyle hazırladıkları hediyeleri verdiler; bol bol sarıldık öpüştük… Kasım 2008’den beri yaşanan bir rüyanın son günlerinin hüznüne boğulmuştuk bir kere. Para versek tekrarı yaşanmayacak anlar mazide kalmak için hazır bekliyordu.

Oynadık, zıpladık, danslar ettik; fotoğraflar çekildik.. Ve oturduk, konuştuk… Çok çok teşekkür ettim onlara; yürekten sarıldım, tek tek öptüm hepsini. 28 yıllık hayatımda başıma gelen en güzel şeydi onlar. Dünyamı bir anda değiştirmişti her biri tertemiz yürekleriyle. Onların bunca ince fikirliliği, saflığı, sahiplenme duyguları karşısında ben onlar için daha ne yapabilirdim; sevgimden, arkadaşlığımdan ve kısıtlı zamanımdan daha öte onlara neyimi verebilirdim… Ben, şu an için en kıymetli varlıklarım olan öğrencilerimin onca hakkını nasıl ödeyebilirdim…

Gitmeyin; bizi bırakmayındiye bas bas bağıran o yüreklere, çarpık eğitim sisteminin çıkmazında ücretli öğretmen olarak, bu durumu nasıl izah edebilirdim… Beni aramayacakları, çok daha hoşgörülü, çok daha sevecen, bilgili ama “kadrolu yeni bir edebiyat öğretmenine sahip olmalarını diledim. Onları aradıkça “şikayet” değil “güzel şeyler” duymak istediğimi; gelenin gideni aratmaması için dua ettiğimi söyledim.

Mektuplar yazılmış, notlar iliştirilmişti hediylerin arasına. O kocaman yüreklerden biri, ömrüm boyunca istediğim şeylerden birini cümlelere dökmüştü: Evren’in gençleri sizi asla unutmayacak!