Öğreneceğimiz Daha Çok Şey Var Büyüklerden

Ben bunu, e-vren günlüğü’nün 4. yıl pastası kabul ediyorum. Hayatımda yediğim en lezzetli ev yapımı pastalardan biriydi. Bir gün önce arkadaşlarla yenilmek üzere yapılmış, lakin ertesi gün benimle buluşulacağı için bir miktar da bana ayırma düşünceliliğinde bulunulmuş. Tabi bunun yanında okumam için Olasılıksız ve Edgar Allan Poe‘nin bütün şiirleri kitapları ile, içinde filmler, Kore müziklerinin bulunduğu iki CD de getirilmiş. Bütün bu zahmete giren e-vren günlüğü’nü epeydir takip eden, takip etmekle kalmayıp arada eleştirisini de sunan çok zarif bir ziyaretçi arkadaşım. “Olasılıksız kitabını okuduktan sonra bu kitaptan bahsetmeyeceksin” diye tembihte bulunurken pastasından bahsetmemem gerekdiğini söylemedi ya da söylemeyi unuttu :) Ben de fırsattan istifade değerli ziyaretçimin güzel pastasının hem fotoğrafını çektim hem de bu yazıyla kendisine teşekkür etmek istedim.

AMCA EZANA DAHA KAÇ DAKİKA VAR?

Çocuk işte… Adı Eşref. Sanırım 10 yaşında. Büyük ihtimal yanındaki de kardeşi… Ellerinde bilyeleriyle koca camide gelip benim yanıma oturdular, cuma namazını kılmak için. İşte o andan itibaren sağ tarafımdaki bu iki, sol tarafımdaki sessiz ama bir o kadar kıpırdak yaradılışlı diğer 3. afacanla hoş bir diyaloga girdik. Eşref, biraz meraklı bir evladımız :) Arada bana “amca” diye hitap etse de diğer ikinci ufaklık bana “amca” deyince onu “ne amcası, abi diycen oğlum” diye uyarmayı da ihmal etmiyordu. “Ezana kaç dakika var daha?” diyor merkezden gelen vaazı dinlerken. “Ne o, sıkıldın mı?” diye soruyorum, bütün samimiyetiyle “evet” diyor. “4 dakika kaldı” dediğimde de seviniyor :) “Amca, bu tespihin bu boncuğu diğerlerinden neden büyük?”, “abi, şu çocuk 7 rekat kıldı namazı”, “amca, kaysana biraz” gibi çocuksu sözlerle bütün bir namazımı huşu içerisinde kılmam konusunda bana epey yardımcı oldu bu ufaklık. Diğer ikisi de namaz değil raks endamında Cumalarını mübarek kıldılar 6 rekat sonunda :) Şükürki bu 3 çocuğun bütün bu hengamelerine sağdan, soldan ya da arkadan “laf” eden bir yetişkin çıkmadı. Zaten tetikte bekliyordum; biri kalksın da azarlasın hele şu çocukları diye. Neyse ki ağzımızın tadını bozmadan tuhaf bir cuma namazını daha eda etmiş oldum 3 yeni arkadaşımla. Sahi amca mıyım ben, abi mi :)

Nevzat Biçer’i Büyüten Eller, Beni de Büyüttü

Yok-yoksul bir hayatın notlarını tutmaktan geliyordum. Emine ninemi ne zamandır göresim geliyordu, yanına uğradım. Her yaz olduğu gibi kapısının önünde küçük taburesinin üzerinde oturuyordu. Epeydir ihmal etmiştim onu. Anlatacak ne çok şeyimiz birikmiş. Biraraya her gelişimizde beni nasıl uyuttuğunu, karnımı nasıl doyurduğunu, beni nasıl oynatıp oyaladığını anlatır. Bugün filmi yine başa sardık, ilk defa dinliyormuş gibi keyifle dinledim bebekliğimi, Emine ninemin ağzından… Aydın’ın bir zamanlar belediye başkanlığını yapmış ve bugün Kipa’nın yanındaki parka da adı verilen Nevzat Biçer meğer kundakta bir bebekken Emine ninemin kollarında pışpışlanmış yıllarca. Annesi kapıyı tıklatır “Emine teyse Nevzat’a bakıver” dermiş. “Belediye başkanı olunca arayıp sordu mu seni?” diyorum; duymak istediğim cevabı veriyor: “Çok sahip çıktı bana, yanıma hep gelirdi.”

Şimdi Nevzat Biçer sadece bir parkın adı. Çoğumuz da oradan biliyoruz zaten kendisini. Emine ninem mi… Nevzat Biçer gibi kaç kişiyi uğurladı sonsuzluğa… “Torlak yolu karanlık artık benim için” diyor; çünkü Torlak yolunda düşüp ölmüştü oğlu. “Göçmen mahallesi karardı benim için” diyor sonra. Biricik kızının, rahmetli Fatmasının yuvası o mahalledeydi. Hala öğrenecek çok şeyimiz var onlardan.