Gönüllü Kütüphaneci

Haftalardır konuşuluyordu. KPSS geçsin, Çankırı’ya AB Projesi’ne gidip geleyim derken nihayet bugün sabah İlknur‘la soluğu Aydın İl Halk Kütüphanesi‘nde aldık. İl Halk Kütüphanesi, bir süredir otomasyon sistemine geçiş için uğraşıyor. Yarım asırlık kitap kayıt defterleri tek tek internet ortamına aktarılıyor. Eleman sıkıntısı çeken kütüphaneye bu iş için Kültür Müdürlüğü birkaç personel görevlendirmiş. Ama elbetteki yeterli değil. Gönüllü desteğine de ihtiyaçları vardı. Ayşen ablam benden rica etti, ben de İlknur’un desteğini istedim. Bugün öğlen vaktine kadar sisteme veri girişinin nasıl yapıldığını öğrendik ve öğleden sonra defterdeki kayıtları online ortama aktarmaya başladık. Hal böyle olunca ilk gün sadece 4 kitap kaydı gerçekleştirebildim :)

Gündüz kütüphanede öyle yorulmuşuz ki -aslında yalan, Fatih ve İlknur’un eve gidesi yoktu, benim de aklıma girdiler- Semih‘i de alıp gözümüzü Pınarbaşı‘nda açtık. Armut minderlere bayılmıştık, o baygınlığı -kıskanç- ilknur da yaşamak istedi. Pınarbaşı yeni haliyle, bugün Aydın’daki en güzel, en ferah mekan durumunda. Üstelik yıllardır bahsi geçen ama bir türlü eyleme dökülemeyen Aytepe’yi Pınarbaşı’na bağlayacak teleferik inşaatına da nihayet başlanmış. Gece vaktine kadar yine bol kahkalhalı, bol fal’lı bir sohbet gerçekleştirdik. Hepimiz Eylül’de Türkiye’nin dört bir yanına dağılma hayalleri kurduk :)

RAMAZAN’IN ARDINDAN

Ramazan‘ın son sahuru sonrasında yazıyorum bunları. Hayatın nasıl da hızla akıp geçtiğini bir kere daha görüyorum, ilk sahurda yazdığım yazıyı hatırladığımda.

Dün akşam İlknur, Fatih, Deniz, Ozan, kardeşlerim İbrahim ve Ziya ile Deniz’lerin aperatif dükkanında iftar açtık. Deniz’in yaptığı içinde 1 gr bile tavuk eti bulunmayan tavuk göğsü tatlısını :) yedikten sonra cümbür cemaat TABU oynamaya gittik. “Ele başı” kelimesini tahmin etmeye çalışan İlknur, literatürümüze yeni bir tanım kazandırdı: Ele Beyin :) Gece 12’ye kadar da Pınarbaşı’nda çiğdem yiyip, dev satranç taşlarını oynadık. Ve öyle yüz göz olduk ki, bayram boyunca görüşmemeye karar verdik :)

Bu Ramazan, Türk televizyonları başarılı bir sınav verdi diye düşünüyorum. Geçen Ramazanlarda bir anda üzerine ölü toprağı serpilen başta Kanal D, ATV, Show Tv gibi ulusal kanallar sahurda bile canlı yayın programları gerçekleştirdiler. Gerçi Kanal D, Ramazan’ın yarısından itibaren son 4 yıldır yayınladığı Miladdan Önce kalma Türkülü programını sahurda yine pişirip önümüze koymayı ihmal etmedi. Balkanları ve Türkiye’nin hemen hemen her ilini dolaşan Bayrampaşa Belediyesi‘nin Bereket Konvoyu, bu Ramazan’a damgasını vuran en güzel projeydi kuşkusuz. TV 8 ve Show Tv de bu projeyi kusursuz bir şekilde hem iftarda hem sahurda ekranlarımıza taşıdılar. İçeriğiyle en çok ilgi çeken sahur programlarından biri ise şüphesiz her gün ayrı bir sanatçının evine konuk olan Zara‘nın Tanrı Misafiri programıydı. Yalnız oradaki Hoca’yı bir türlü gözüm tutmadı :) Biz ailecek pek güldük hocamıza. Keşke Cübbeli Ahmed Hoca olsaydı yerinde de stand up tadında bir sahur programı seyretseydik :)

Ramazan’ı bereketiyle, ihtişamıyla en fazla yaşayan il İstanbul’da olmak istedim yine bu yıl. İleride Ramazan’ın 3-5 gününü mutlaka İstanbul’da geçirmek istiyorum. Aydın’da ne iftar çadırı açan, ne de insanlarla bütünleşen Aydın Belediyesi başkanı ve personeline de sevgi ve selamlarımı gönderiyorum! Sayelerinde bir Ramazan daha Aydın il sınırlarından sessiz sedasız geçip gitti. Seneye Kurtuluş Şenliklerine katılacak sanatçılara çok fazla para dökmeseler de Ramazan’da fakir fukara için bir iftar çadırı açsalar. Denizli’de üç tane iftar çadırı varmış, bilmem ilgilerini çeker mi?

Onbir Ay’ın Sultanı’nı uğurlarken son sahurun ardından, tez zamanda tekrarını, her geçen yıl ağız tadıyla, daha da coşkulu bir şekilde yaşanmasını diliyorum. Hala daha Mübarek Ramazan Bayramı’nı “şeker bayramı” diye kutlayanların dışında herkesin bayramını kutluyorum.