2008 Ramazan Bayramı

Tuhaf başlayıp tuhaf biten bir Ramzan Bayramıydı. Enteresanlıklarla doluydu 3 gün. Biraz benden kaynaklanan sebeplerden dolayı en az insanı gördüğüm, en az göründüğüm bayram oldu diyebilirim.

Bayram arefesi akşamı Hüss, babasını kendisini bayram namazına götürmeye ikna edemeyince annesinin boynuna sarılıp “anne, sen sabah bayram namazına gidecek misin?” diye miyavladı. Bana gelip sorma gereği duymadı çünkü 29 gün boyunca teravih namazına gitme isteğini geri çevirmiştim :) Gece yatağına gidip sabah onu bayram namazına götüreceğimi söyleyince “iyice sallayarak uyandır beni tamam mı?” diye de tembihte bulunmayı ihmal etmedi. Ve hemen ertesi gün Hüss‘ün hayatındaki ilk bayram namazıydı.

Sabah kahvaltı… Tavas baklavası, açılış 3 dilim. Ziyaretler, baklava. Eve geldim, tavas baklavası 2 dilim. Misafir geldi, ikram edilen çikolatalardan kendime de 1 tane. Misafir gitti, can sıkıntısı 2 çikolata daha. Öğle yemeği, tavas baklavası. Akşam misafirlerle çay. Eksik kalmayayım, ben de iki dilim baklava alayım. Misafirlikte, her çeşit şekerden birer tane. A o çikolata mıydı, ondan da alayım. 2 dilim kalburbastı. “Evrencim, tabaktaki son kadayıfı da bitiriver, o senin hakkın.”  Hay hay! Türk kahvesi orta şekerli olsun. Eve geldim, ille de çay. Hala tavas baklavası kaldı mı? Sedece 1 dilim :) Ramazan’a girmeden hemen önce 80 kiloydum. Bayramın 3. günü akşamı 76 kiloydum. Abimin her bayram ısrarla yaptırdığı Tavas baklavası ve benim tatlıya düşkünlüğümle gittiğim her yerde ikramlara gösterdiğin hürmet sayesinde o 80, bonuslarla geri dönecek gibi.

Bu bayramın en minik misafiri Tuğba bebekti. Dakikalarca onunla oynadım, fotoğraflarını çektim. İnsanın sevdikçe sevesinin geldiği çok tatlı bir bebekti. Hüss’ün sınıf arkadaşının kardeşi olunca daha bir ayrı tatlıydı :)

Bayramlarda herkes bir yana Emine ninem bir yanadır. Yine yalnızdı, bir sürü sorunları vardı. Ömrünün son demlerinde hayattan hala daha şikayetçiydi. Haklıydı da… Her zaman olduğu gibi bebekliğimin ilk aylarını yeni baştan dinledik. Ama en çok da kaybettiği evlatlarının acısı ve şu zamanda kendisine yaşatılan sıkıntıları…

Harun bu bayram sıkı sitemlerde bulundu. Bu sefer geç kalmamış, bayramın ilk günü hem de öğleden önce elimi öpmeye gelmişti :)

Dedemin hangi toruna ne kadar bayram harçlığı verdiği, bu bayramın magazin muhabbetlerinin alt sıralarındaydı. Ya herkes aldığı harçlıktan memnundu ya da artık bu konu fazla prim yapmıyordu.

Bu bayram en çok hoşuma gidense insanların -özellikle de komşuların- geçen yıllara nazaran bayram ziyaretlerine ağırlık vermiş olmaları. Herkes bu sefer elinden geldiğince pek çok eşi dostu ziyaret etmeye çalıştı.

Bizimkilerin plan programından dolayı ben bu bayram biraz da Safiye Sultan’la evi bekleyen konumundaydım. Bana böyle kutsal bir görev verilmişti. Bu zaman zarfında da fırsat buldukça eski yıllara ait yazıları buraya taşımakla meşgul oldum.

Ramazan Bayramı 2008’in en güzel karesi ise e-vren’in objektifi‘nden {işte böyle} yansıdı.

Sağ Olana Her Gün Bayram

Bu bayram ilk defa bir çift çorabımız, arasına para sıkıştırılmış beyaz mendilimiz hazır değildi. Doğduğumdan beri görmeye alıştığım ve sanırım onsuz hiç bayram geçirmediğim anneannemsiz ilk bayramdı. O, geleneğin en güzelini istisnasız her bayram devam ettirirdi: Dokuz torunu için bayram mendili ve çorabını önceden hazırlar, bayram sabahları utangaç bir tavırla hediye ederdi. Dedem için zordu… Annem için zordu… Bilseydim anamı son dakikalarında hastaneye götürür müydüm? diyen dayım için de zordu. Sağ olana her gün bayramdı da… En yakınlarını toprağa verip büyük vuslatı bekleyenler için her bayram daha bir zordu.

Anneannemin mezarını ziyaretten sonra şehitlerimizin kabri başındaydık. Hemen hemen birbirine yakın tarihlerde ama Türkiye’nin farklı yerlerinde vatan uğruna canını feda etmiş 8 askerimiz… Aydın’ın toprağında gözlerini açıp, belki de birbirlerini hiç tanımayamadan, aynı vatan uğruna neredeyse aynı tarihlerde şehit düşmüş 8 ana kuzusu… Şehitleri ziyaret edince hissedilen duygu, diğer kabir ziyaretlerinden öylesine farklıymış ki. Garip bir duygusallık, değişik bir hüzün kaplıyor insanın içini. Onlar, o beyaz mermerler içinde şehit düştükleri anki gençlikleriyle dipdiri yatıyorlardı. Bir tanesi benimle aynı yaştaydı. 1981 yılında Aydın’da dünyaya gelmiş, bu hayatta yaşamak ona 23 yıl nasip olmuştu. Mezar taşında iki de fotoğrafı vardı. Hayat dolu, karayağız bir delikanlıymış. İsmi… Ne önemi vardı, bizim için şehit düşmüş bir Mehmetcikti!

Hazır sms’lerle, e.postalarla bayramı kutlamayı tercih edenlere ve Şeker bayramı zihniyetindekilere inat Mübarek Ramazan Bayramının hayırlı geçmesini diliyorum.

Fotoğraflarla 2006

Ocak 2006‘da Kurban Bayramı’nı kutlamışız. Henüz lisans son sınıf öğrencisiymişim ve sınıf arkadaşlarım Selda ARSAK ve Dilek SAĞIR, bize bayramlaşmaya gelmişler.

Şubat 2006‘da Hüss‘le, o çok konuşulan elma rendesi’ni yapıp, e-vren günlüğü’nde paylaşmışız. Tarihinin en yüksek ziyaretçi sayısına o gün ulaşmışız :)

Mutlu‘nun yanına İzmir’e gitmişim. İzmir kazan biz kepçe gezmişiz.

Çılgın yeğenlerim Şaziye ve Arif‘le bizim evde sabahlayıp, zıvanadan çıkmışız. Abuk sabuk ama çok eğlenceli fotoğraflar çekilmişiz. Gül gül, ölmüşüz.

Mart 2006‘da eski adıyla ADÜ ToG, şimdiki adıyla ADÜ Genç Gönüllüler‘le sosyal sorumluluk projeleri için atölye çalışması yapmışız. Bir kaynaşmış bir kaynaşmışız ki hem çalışmışız hem bol bol fotoğraf çekilmişiz. Apayrı bir arşiv çıkmış ortaya. Sağlam bir proje de cabası…

Nisan 2006‘da üç kardeş merkez kafeteryada öğle yemeği yemişiz. Aynı kampüste okuyor olmamıza rağmen birlikte yemek yememiz 2006’da ilk ve son defa objektiflere yansımız :) Hangi üç kardeş aynı üniversitede okuyup da, aynı yemekhaneden yemek yiyebiliyor ki :)

Mayıs 2006‘da mezuniyet hazırlıklarına girişmişiz. Bizim sınıfta her şeyin “toplu”su başlamış. Mezuniyet andacı için toplu fotoğraflar çekilmişiz. Dağınıklığı epey bir toparlamışız :)

Mezuniyet gecesine katılmışım. Bunun için abimin düğününden sonra ilk defa bir takım elbise almışım. Ama bütün gece boyunca kendimi dünyanın en tipsiz erkeği hissetmişim :) Buna rağmen istemediğim kadar oynayıp zıplamışım.

Bütün sınıf, Paşayaylası’na mezuniyet pikniğine gitmişiz. Üç arkadaş semaveri yakmayı ve onda çay demlemeyi bütün piknik boyunca becerememişiz. Bol bol ip atlamış, yakar top oynamışız. Ekmeğimiz bitmiş, aç kalmışız.

Haziran 2006‘da o çok beklenen an gelmiş, mezun olmuşum. Ailem başta olmak üzere en yakınlarım o gün beni yalnız bırakmamış. Hayatımda en çok o gece dur duraksız oynamışım. Resmen zıvanadan çıkmışız :)

Harun‘un mezuniyet gecesine katılmışım. Eski sınıfımdan arkadaşlarımla aynı masada yemek yemişim. Eski hocalarımı görmüşüm ama tanımazlıktan gelmişim. sadece biriyle sohbet etmişim.

Temmuz 2006‘da Aydın Life dergisinde yazmaya başlamışım. Okuyuculara ilk Kısmetten Öteye Geçilmiyor Madem diyerek seslenmiş, derginin birinci sayısının piyasaya çıktığını bir arkadaşımın telefonuyla öğrenmişim :)

Ağustos 2006‘da göçmen hayatları konu alacağım yazı için Bulgaristan göçmeni Hatice nineyle söyleşi yapmışım. Sonra bu yazıyı Aydın Life dergisinin Ağustos sayısında yayınlamışım.

Eylül 2006‘da Çine‘ye çılgın yeğenlerimin yanına gitmişim. Meşhur Çine köftesi yemişiz, akşam film seyretmişiz, komik fotoğraflar çekilmişiz, balkonda dizüstü bilgisayarla internet bağlantısı yakalamaya çalışmışız.

Ekim 2006‘da Ramazan Bayramı‘nı kutlamışız. Dedemin kamerasıyla objektife poz vermişim. En çok o bayram ziyaretlerde bulunmuşum. Ama kimlerin geldiğini not etmeyi unutmuşum :)

En yakın arkadaşlarla kardeşim Ziya‘nın doğum gününü kutlamışız, canlı müzik yapılan bir yerde. Eğlenememiş olacağız ki alt kattaki discoya inip kurtlarımızı dökmüşüz.

Kasım 2006‘da teyze oğlumun düğününü yapmışız. Davetlilere yemek yetiştirememişiz. Kapıda misafir karşılamaktan kundura ayakkabı, ayağımı çok sıkmış :) Düğün vesilesiyle takım elbiseye biraz daha alışmışım…

BAYRAM GÜNLÜĞÜ

Kimilerinin bayramı yoktur, bayram uğramaz bazı evlere. Kimisinin yarımdır bayramı, yarım olduğu için yüreği. Bizim eve bayram her yıl iki defa uğrar ama yarımdır yüreğimizdeki sevinç. Bayram namazından gelir gelmez hissederiz yaşamımızda eksik olan en önemli varlığı. Kimsenin haberi olmaz o an bizim evde nelerin yaşandığını. Sonra bayramlıklar giyilir, maskeler takılır… Bayram insanı oluveririz her insan gibi.

İlk toplanılan yer dedem ve anneannemin evi oldu yine. Anneannem her bayram olduğu gibi torunları için yeni çorapları hazırlamıştı. Dedemin bayram harçlığına da zam gelmiş bu yıl. Türkiye ekonomisi iyi yönde ilerliyor, kesin anladım. Ya da IMF’in dedemin verdiği yüksek bayram harçlığından haberi yok :) Düşünmedim değil, KDV alınsa bayram harçlıklarından nasıl olur? Her çocuk kendisine bayram harçlığı ya da şekeri verene fiş kesse, ekonomimiz daha da canlanır mı mesela?

Bu yıl da 90 yaşındaki ninelerimi ziyaret ettim. Biri geçen yılki Ramazan’da arkadaşlarla evinde iftar yaptığımız Emine Nine. Diğeri de Aydın Life‘ın Eylül sayısındaki yazıma konu ettiğim Hatice Nine. Tek başlarına bir bayram geçiriyorlar. Kardeşimle ben bayramlaşmaya gittiğimde henüz kendi çocuklarının gelmediğinden yakındılar. Birileri gümbür gümbür kutlarken bayramı kimileri sessiz sedasız buruk yaşıyor. Dünyanın düzeni mi desek buna…

Her evde baklava vs. Bugüne kadarki en değişik bayram ikramını eski edebiyat öğretmenim Gülgün Hocam yaptı: Marul arasında çiğ köfte. Herkes tatlı yiye yiye acıyı özlüyormuş, değişiklik olmuş onlar için. Kardeşi çok iyi çiğ köfte yoğururmuş, üşenmemiş yapmış. Bize de nasip oldu. Acının ardından tatlı yemek pek bir keyifli oluyormuş.

Uzun bir süredir görmediğim Fatih‘le kucaklaştık. Vefasızlığıyla beni şaşkına çeviren Selahattin‘le bayram münasebetiyle ilk defa sohbet ettik. Bayramın bitmesine saatler kala da Harun‘la hasret giderdik.

Bu arada bıyıksız halimden ilk kare’yi kullanmış bulunuyorum bu günlüğümde. Kardeşim İbrahim’in objektifinden, ben bayram görüntülerini çekerken…

Bayram-ı Ramazan

Ramazan Bayramını, Kurban Bayramından daha çok sevmişimdir her zaman. Ramazan Bayramını hep iple çeker, büyük bir heyecanla beklerim. Ondan aldığım büyük hazzı, Kurban Bayramından alamam nedense. 

Her yıl olduğu gibi bu bayram da çok eğlendik ve güzel bir bayram geçirdik. Elime dijital fotoğraf makinemi alıp bol bol fotoğraf çektim. Bayramın en renkli anılarından biri ise şüphesiz dedemin objektifler karşısındaki sempatik tavırları ve pozlarıydı. Anneannemle birlikte verdikleri poz çok güzel bir hatıra olarak yerini aldı arşivimde. 

Bu yılın en büyük sürprizi ise bayramın üçüncü günü Ferit‘ in Denizli’den kalkıp ziyaretime gelişi oldu. Yaşadığım en büyük mutluluk bu oldu şüphesiz. Yaşadığım tek hayal kırıklığı ise şu an İzmir NATO’ da askerlik yapan Mustafa‘nın bana uğrayamadan İzmir’ e geri dönmesi oldu. 1 yılı aşkın bir süredir görüşemiyorduk. Bayram izni almıştı ama çıkan bir aksilik sebebiyle NATO’ ya geri döndü ve görüşemedik. 

Ve Harun… Yine Paşa’ sının elini öpmeye geldi :) Bu sefer kardeşi Ümran’ı da yanına alıp gelmiş. Zannediyorum kendisine ödünç verdiğim kitabı kaybetmesi skandalının ardından böyle bir güvenlik tedbiri aldı :) Neyse ki kitabın aynısını bulup almış da bayram günü elimi kana bulamadım :) 

Yeni imajımı ise kesinlikle Ziya’ya borçluyum. Zor beğenen, olumlu yorumları kıt Ziya, bu bayram bambaşka bir görüntüyle objektiflere poz vermeme vesile oldu. Demek ki arada bir “iyi yorumlar” işe yarıyormuş :) 

Bu bayram beni unutmayan:

Cihan ÇETİNKAYA, Bilal Emrah İBİL, Ali AKTAŞ, Ramazan TEKKOYUN, Osman ALCA, Yahya KONYALI, Semih KUM, Fatih SEVCİ, Hatice ASLAN, Halil SAMURKAŞ, Suzan GÖZÜKARA, İsmail TEKKOYUN, Durmuş Ali KAVAKLI, Muhammed SOYUÇOK, Elif YILMAZ, Meldanur BULUT, Ayşen ÖÇALAN, Nihal KILIÇ, Ayşe MACİT, Tuğba KOÇER, Salih GÜRBÜZ, Altan KOLBAY, Harun BOYLU, Ferit KAYA, Deniz ÇEVİK, İlknur KAVAS, Betül ATMACA, Evrim KEPENEK, Deniz ALPAY, Yonca ALTINDAL, Neşe ALTUNAL, Ayşe ERDOĞAN, Serkan ÖZKAN, Ahmet GÜZEL ve Mutlu YAVUZ‘ a sonsuz teşekkürler. 

Büyükler ziyaret edildi, gelen misafirler ağırlandı, hocaların yanına gidildi, en yakın dostlarla sohbetler edildi, hasret giderildi. Bir çırpıda geçip gitti bir bayram daha…