Edebiyatçıların Edebiyatı

Çalışma masamın üzerinde epey bir süredir duran ve her akşam sindire sindire okuduğum bir çalışmaydı Yüz Yüze Konuşmalar – Yaşayan Edebiyat. Henüz birinci cildini bitirdiğim ve ikincisini okumak için sabırsızlandığım kitap, Telif Hakları Derneği tarafından hazırlandı ve Temmuz 2018’de Grand Pera Emek Sahnesinde yapılan davette katılımcılara hediye edildi. İçinde 50 edebiyatçının, yine 50 edebiyatçı tarafından kendileriyle yapılan söyleşiler yer alıyor. Bu anlamda çok kıymetli.

Continue reading →

(3+1) Hüseyin Ahmet Çelik: Yazmasanız da Olur

edebî blog’un zincir yazı dizisi 3+1‘in ilk ismi İtibar ve Muhayyel dergilerinin editörü, Sevinebilirsin Suâda İşte Yalnızız kitabının yazarı Hüseyin Ahmet Çelik. Çelik’ten Türk edebiyatının önemli isimleri Nuri Pakdil, Rasim Özdenören ve Sevinç Çokum‘un Yüz Yüze Buluşmalar – Yaşayan Edebiyat kitabında yer alan söyleşilerinden seçilmiş cümlelerinden yola çıkarak görüşlerini yazmasını istedik. Çelik, +1 olarak da İstanbul Öykü Festivalinin “Dergilerde Öykü ve Öykü Dergileri” oturumuna birlikte katıldığı Naime Erkovan‘ın konuşmasından bir bölümü yorumlamadı.

Nuri Pakdil: Biz edebiyatı sadece güzel söz üretme eylemi olarak görmedik, görmüyoruz. Biz sanatı ve edebiyatı bir romantizm üreteci olarak tanımlamıyoruz. Edebiyat bir duruş, bir tutum alış, karşı koyuş, muhalefet aracıdır. Edebiyatçı da emek sömürücülerine, karası siyasaya karşı bir duruş sergilemelidir.

Rasim Özdenören: Yazmanın anlamı okumadır. Okuma, anlam vermedir. Ayete anlam verme… Ayet, gördüğün ve düşündüğün her şey… Salt Kur’an-ı Kerim’in ayetleriyle sınırlı değil.

Sevinç Çokum: Yazarlığımı bir çeşit kendimle savaş olarak tanımlarım. Bu da hiçbir zaman “oldum, tamam” dememekten kaynaklanır. Her zaman geriye dönüp daha iyisini yapmak için çabaladım. Ancak zaman zaman da hakkımın yendiğini düşünüyorum. Türkiye’de öteden beri edebiyat ortamında bir ayrımcılık sürüyor; o bizden şu sizden gibi. Asıl olan yazdığınız eserin kalitesidir. Çünkü bana göre bir doğru değil birçok doğru vardır.

Hüseyin Ahmet Çelik’in Görüşü:

Yol hakkında konuşmak için hiç değilse yolu yarılamak gerekir. Edebiyat, benim için uzun ve düşünülmüş bir yol, bir yolculuk demek. Epeydir yürüdüğümü söyleyebilirim fakat edebiyatta kilometre taşı, eserdir. O halde henüz yolun başında olduğumu kabul etmeliyim.

Yaşam, gürültülü bir ırmak. Karşıya geçerken illa ki ıslanıyoruz. Kaçmak, kurtulmak için herkesin başka bir seçeneği olabilir. Benimki yazmak oldu. Yazarken anlıyorsunuz ki aslında kaçtığınız şey, belinize bağlı bir teneke gibi siz koştukça hem arkanızdan geliyor hem gürültü çıkarmaya devam ediyor. Daha sonra yazmanın, ondan kaçmak değil onunla boğuşmak olduğunu anlıyorsunuz. Yaşamla, insanlarla, iliştirildiğimiz kayıtsızlıkla mücadele etmenin arenası oluyor yazı. Kimin kazanacağına dair en ufak bir fikrim yok. Yazı elbette bir sığınak, bir tutamak nihayetinde.

“Hikâye bir biçim sorunu. Önemli olan insanı savunmak. Ruhumuzu savunmak. Kimliğimizi ve kişiliğimizi savunmak.” diyor Ömer Faruk Dönmez. Yazmanın büyüsünden ve coşkusundan sıyrılıp ‘gerçekten yapmam gereken nedir’ diye sormak gerekir bazen. Küçümsemelere, bıyık altından gülmelere, layık görmemelere, suçlamalara inat dünyayı kurtarmak için yazarız. İnsanlığı kurtarmak için. Siz yazdıktan sonra dünyanın artık başka bir yer olduğuna inanmıyorsanız yazmak fazla yorucu bir eylem sizin için. Yazmasanız da olur.

+1

Naime Erkovan‘ın İstanbul Öykü Festivalinde dile getirdiği “Öykücü, yolda gördüğü her şeyi öyküye dönüştürebileceğini düşünmemeli, her şey öykü malzemesi değildir. Öykü yolculuğunda hayati olan malzemeyi yanımıza almalı, öykümüzü bunlarla kurmalıyız.” görüşüyle ilgili sizin yorumunuz nedir?

Hüseyin Ahmet Çelik: Bize hangi yüzden ne hikâyeler akar bilemeyiz. Hayata iyilik ve esenlik nazarıyla bakmak gerekir. Bırakalım hikâye, hayatın satır aralarında doğsun. Devenin ayak seslerinden aruz veznini keşfeden Arap, yola bu niyetle çıkıyor değildi. Yol esastır, yürümek esastır. Yol boyunca karşımıza çıkanlar bazen hikâyenin, bazen kaderin mevzusu olur.