Yüksek lisans dersinde “objektif, subjektif” diyen arkadaşımızı azarlamıştı hocamız. Türkoloji öğrencisi “öznel, nesnel” dururken nasıl olur da “objektif, subjektif” derdi. Eğitim fakültesi sıralarında Türkçe’nin doğru-düzgün kullanılması konusunda bu derece duyarlı hocamızın Fen Edebiyat Fakültesi sıralarında isim fiile “infinitif”, sessiz harflere “konsonant”, yazarın yarattığı hayal dünyasına “fiktif dünya” denildiğinden haberi yoktu. Olsaydı tepkisi sınıftakinden çok daha fazla olur muydu acaba? Üstelik karşısındaki Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olmaya hazırlanan adaylar online bir hayat yaşıyorlarken…
e-vren günlüğü’nde hayatımı [de]şifre ederken notunu düşmediğim yaşantılarım oluyor elbette. Bunlardan biri de geçen haftalarda iki defa gidip geldiğim Kırşehir tecrübem olmuştu. Ahi Evran Üniversitesi’ni görme, yeni kurulan üniversitenin amatörlüğünü tecrübe etme şansım olmuştu. Kırşehir’in nerede olduğunu bilmezken karşıma çok güzel bir şehir çıktı. İnsanları yardımsever, çevre düzenlemesi harika, şehir planı son derece sistemli bir İç Anadolu şehriyle karşı karşıyaydım. Benim için yaşanabilir bir kentti.
Dün İzmir‘deydim. Sevil de İzmir’deydi. Harun da eşiyle beraber İzmir’deydi. Herkes oradaydı kısacası :) Ramazan öncesinde son kez ziyaret ettiğim mavinin şehrini çok özlemiştim. Aydın’dan sonra benim için ikinci vatan İzmir. Nerdeyse her haftasonu adım attığım İzmir’den 1 aydan uzun bir süre uzak kalmak pek yaramamıştı bana. Çünkü Evren’in dünyasının beslendiği iki şehirden biriydi orası.