Teveccüh, Avaz, Müstahak Ne Demek?

Gün içinde kullandığımız ama tam anlamıyla sözlük anlamını bilmediğimiz pek çok sözcük var. Zaman zaman farkına varıp not ettiğim ve sonrasında sözlüklerden anlamlarını bulduğum birkaç sözcüğü paylaşmak istedim. Üçer beşer yayınlayacağım bu sözcüklerle de bir e-vren sözlüğü oluşturmaya karar verdim :)

Teveccüh: Bir iltifat karşısında “teveccühünüz efendim” diyoruz ama neyin teveccühü :) Arapça’dan dilimize geçen teveccüh sözcüğü “güler yüz gösterme, yakınlık duyma, hoşlanma ve sevgi” anlamlarını taşıyor.

Avaz: “Avazım çıktığı kadar bağırdım” diyene “neyin çıktığı kadar; o çıkan avaz da ne yahu?” diye sorsak verilecek cevap şu olmalı: Farsça bir sözcük olan avaz, “yüksek ses (nara)” anlamına gelmektedir :)

Müstahak: “Allah müstahakını versin” ya da “Ona bu müstahaktır” deriz de aslında ne demek isteriz? Arapça kökenli olan müstahak sözcüğünün sözlük anlamı “hak etmiş, layık, bir insanın layık olduğu ödül veya ceza” olarak geçiyor. Burada “hak etmiş” ve “ödül” anlamlarını es geçmemek gerek. Türkçemizde anlam kötüleşmesi denen olay var ki “müstahak” sözcüğünün de başına gelmiştir. Bugün “Allah müstahakını versin”i ödül gibi iyi anlamda kullanan pek yok gibidir.

Bu yazının bibliyografyası:
Türkçe Sözlük; TDK
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat; Ferit Devellioğlu

evrengunlugu.net, 5. yılında sosyal sorumluluk gereği Türkiye Omurilik Felçlileri Derneğinin kampanya ve projelerini destekleme kararı almıştır. Ziyaretçilerini de TOFD’a destek olmaya davet etmektedir. TOFD’a ulaşın; gönüllü olun; 3430‘a boş bir sms atarak “Akülü Tekerlekli Sandalye Kampanyası”na 5 TL’lik bağışta bulunun.

Hangisi Daha Türkçe?

Bilgisayarımın mini göstericisinde tuhaf şeyler görmeye başlayınca onu boyutlandırmak zorunda kaldım. Sorunu giderdikten sonra ilk işim genel ağa girmek oldu. Genel ağda dolaşırken e-vren günlüğü ilişimini görüp ona dokundum. Gözüme ilk çarpan kocaman duyurmalıktı. Yazarı uyarmak üzere notumu aldıktan sonra sevdiğim parçaların bindirimlerini bulmak üzere genel ağda dolaşmaya devam ettim. Explorer’ın yeni biçimlemesini bilgisayarıma yüklemediğim için sayfaları açmakta sıkıntı çekiyordum. Girmek istediğim her sayfa süzeklere takılıyordu. Ya benim bilgisayarın yongasında sorun vardı ya da sitelerin kayıtlı olduğu açarda.Continue reading →

Dedim: “Ah” / Feyza Hepçilingirler

Minder, şilte, divan ve sedir’e “kanepe, koltuk”; dolaba “büfe, konsol, gardrop”; ocağa “şömine” diyenler; zaten olumsuzluğu ifade eden “tepki”yi “olumsuz tepki, olumlu tepki” şeklinde kullananlar; kalana da gidene de “hoşça kal” deyip, “güle güle”yi ağzına bile almayanlar; teşekkür edenlere “önemli değil” diye cevap verenler; “kendine ait (sorunları var.)” gibi bir cümle kurup “(onun) kendi sorunları var.” şeklinin doğrusu olduğundan haberdar olmayanlar; insanlar için kullanılmaması gereken “tane” ile “sen sevdiğim insanlardan bir tanesisin” gibi bir cümle kuranlar; “annen herhalde harika bir insandı.” demek gerekirken özentiyle “senin harika bir annen olmalı” diyenler; bununla yetinmeyip “hadi biraz dışarı çıkıp hava alalım”ı “neden biraz dışarı çıkıp hava almıyoruz” şeklinde söyleyenler; zaten beklenmeyen şey olan “sürpriz”le “bu güzel sürprizi hiç beklemiyordum” gibi cümleler kuranlar; “Kendine iyi bak, kendimi iyi hissetmiyorum, aklından bile geçirme” gibi çeviri Türkçesiyle konuşanlar; “nitelik” gibi pırıl pırıl Türkçe bir kelime dururken “kalite”yi diline dolayanlar; eskiden eşekler için kullanılan “keyif” kelimesini “zevk” yerine kullananlar; “şaşkınlığa uğramak” yerine “şaşkına uğramak” diyenler; “olduça üzgün” görünenler ve bunun doğrusunun sadece “üzgün olmak” olduğunu bilmeyenler; “şöyle söyleyeyim” diye söze başlayanlar; “biri, kimi” yerine “birisi, kimisi” demekte ısrar edenler; “denilmesi”nin doğru şekli “denmesi”ni kullanmayanlar Feyza Hepçilingirler‘in aynı zamanda “Türkçe Off 2” de dediği kitabı Dedim: “Ah” ile Türkçe konusunda epey bir faydalı bilgiye sahip olabilirler.

Yazar, kitabında sıkça yapılan dil yanlışlarından başka bilmediğimiz bazı gerçekleri de dile getiriyor. Örneğin birkaç yıl önceye kadar her pazar Star Tv Ana Haber Bülteni’nden sonra “naçizane benim yazdığım bir öykü” diyerek yüreğimizin tellerini titreten Deniz Arman, aslında Henry’e, Mauppasant’a ait öyküleri okuyormuş. Çocuklarımız daha iyi ingilizce öğrensin, temelden yetişsin diye ana okullarından itibaren ingilizce öğretmeye başlarken, UNESCO’nun yabancı dil öğretiminin alt sınırını “9 yaş” olarak belirlediğini görmezden geliyoruz. Üstelik yabancı dille eğitim yapan bir okula uluslararası statü kazandırmak için “anadilini çok iyi derecede öğretmek” koşulunu öne süren UNESCO’nun bir devlet bir ulus için önemli bir detay sayılacak bu önermesine rağmen Anadolu-Fen Liselerinde ve artık pek çok üniversitemizde dersler ingilizce anlatılıyor!

Kitabın künyesi: Dedim “Ah”, Feyza Hepçilingirler, Everest Yay. İst. 2005, 333 S.

Hayatı Objektif Yaşamak

Yüksek lisans dersinde “objektif, subjektif” diyen arkadaşımızı azarlamıştı hocamız. Türkoloji öğrencisi “öznel, nesnel” dururken nasıl olur da “objektif, subjektif” derdi. Eğitim fakültesi sıralarında Türkçe’nin doğru-düzgün kullanılması konusunda bu derece duyarlı hocamızın Fen Edebiyat Fakültesi sıralarında isim fiile “infinitif”, sessiz harflere “konsonant”, yazarın yarattığı hayal dünyasına “fiktif dünya” denildiğinden haberi yoktu. Olsaydı tepkisi sınıftakinden çok daha fazla olur muydu acaba? Üstelik karşısındaki Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olmaya hazırlanan adaylar online bir hayat yaşıyorlarken…

e-vren günlüğü’nde hayatımı [de]şifre ederken notunu düşmediğim yaşantılarım oluyor elbette. Bunlardan biri de geçen haftalarda iki defa gidip geldiğim Kırşehir tecrübem olmuştu. Ahi Evran Üniversitesi’ni görme, yeni kurulan üniversitenin amatörlüğünü tecrübe etme şansım olmuştu. Kırşehir’in nerede olduğunu bilmezken karşıma çok güzel bir şehir çıktı. İnsanları yardımsever, çevre düzenlemesi harika, şehir planı son derece sistemli bir İç Anadolu şehriyle karşı karşıyaydım. Benim için yaşanabilir bir kentti.

Dün İzmir‘deydim. Sevil de İzmir’deydi. Harun da eşiyle beraber İzmir’deydi. Herkes oradaydı kısacası :) Ramazan öncesinde son kez ziyaret ettiğim mavinin şehrini çok özlemiştim. Aydın’dan sonra benim için ikinci vatan İzmir. Nerdeyse her haftasonu adım attığım İzmir’den 1 aydan uzun bir süre uzak kalmak pek yaramamıştı bana. Çünkü Evren’in dünyasının beslendiği iki şehirden biriydi orası.

Söz Söyleme ve Diksiyon Üzerine…

Marmara‘nın, Rumcada mermerler demek olduğunu ve Marmara adasında yüzyıllarca mermer çıkarılıp işlendiğini;

Yanlış nefes almanın tansiyon, migren, astım ve psikolojik bunalım gibi pek çok sağlık sorununa sebep olduğunu;

Günde iki litre su içmenin yanında, en az dokuz-on defa da derin nefes almanın gerektiğini; çünkü ikisinin de bedeni yıkadığını;

Türkçe’nin 29 harfle yazılmasına rağmen 48 sesle konuşulduğunu;

Diksiyon çalışmalarında bir kalemi dişlerle sıkarak konuşma alıştırmaları yapmanın çene sertleşmesine yol açtığını, bu sebeple yanlış bir uygulama olduğunu;

geliyorlar, gidiyorlar, yapıyorlar gibi ek almış sözcükleri “geliyolar, gidiyolar, yapıyolar” biçiminde söylemenin standart dilde yanlış olduğunu;

Topluluk önünde yapacağınız konuşma öncesinde çok heyecanlıyım, heyecanımdan dolayı bir yanlışlık yaparsam beni bağışlayın gibi sözler söylemenin çok yanlış olduğunu;

Rahat anlaşılabilmek için ağızdan dökülen sözcük sayısının dakikada 125-160 arasında olması gerektiğini;

Görkemli, gösterişli anlamındaki azametli sözcüğündeki hiçbir a’nın uzun okunmadığını;

Defile kelimesinde fi’nin uzatılmadığını;

Olmaz anlamındaki hayırı söylerken ha’nın uzatılmadığını ama vurgunun ilk hecede olduğunu,

Yardım anlamındaki “hayır”da da ha’nın uzatılmadığını ve vurgunun ikinci hecede olduğunu,

Meşale sözcüğünde şa’nın uzatılarak telaffuz edilmediğini;

Mütevazı‘nın alçak gönüllü, mütevazi‘nin de birbirine paralel anlamına geldiğini,

Sara krizi derken sa’nın uzatılmaması gerektiğini,

Şahane sözcüğünü telaffuz ederken her iki a’nın da uzatılarak söylenmesi gerektiğini,

Yarınderken ya’yı uzatmanın yanlış olduğunu,

Zina sözcüğünde zi’nin değil de na’nın uzatılması gerektiğini biliyor muydunuz?

Kaynak: Can GÜRZAP, Söz Söyleme ve Diksiyon, Remzi Kitabevi

Ülker Bize Turkche Yedirme!

İngilizce Yiyip, Turkche Konusuyoruz!” baslikli sitem dolu yazıma bağlı olarak Eti ve Ülker firmalarına Türkçesi varken ürünlerine yabancı ya da uyduruk isimleri verme sebeplerinisoran bir de e.posta yollamıştım. Eti’den şu ana kadar ses soluk çıkmazken Ülker Tüketici Danışma Merkezi mesajıma hemen ertesi gün cevap vermişti. Açıkcası Ülker’in olaya bakış açısını çok yadırgadım ve tatmin olmadım. Firmanın elbette tamamen Türkçe isimli ürünleri vardı, buna değinmemiş olmak bu gerçeği görmezden gelmek anlamına gelmezdi. Kaldı ki, yüzlerce üründen birkaçına Türkçe isim vermek, diğerlerine yabancı isim verilmesini haklı çıkarır bir bahane olamazdı. 110’u aşkın ülkeye Türkçe isimli markalı ürünlerle girmenin ekonomik sakıncalarını düşünen Ülker’in vermiş olduğu cevap şu şekilde:

Sn. EVREN … Bildiğiniz gibi ürünlerimiz içinde çok sayıda Türkçe markalı isimler de yer almaktadır: Albeni, Hanımeller, İkram, Bizim, İçim, Kalbim, Çubuk Kraker, Taç Kraker, Metro, Ece bunlardan sadece birkaçıdır. Ülker Grubu olarak 110’u aşkın ülkeye ürünlerimizi ihraç ettiğimizden, bazı ürün isimlerini bu pazarlara da uyacak şekilde seçmek durumunda kalıyoruz. Bu durum için bizi anlayışla karşılamanızı rica ederiz.

ÜLKER, Türkçe’mize sahip çıkma hassasiyetinin bir göstergesi olarak; Yahya Kemal Kitabı, Türk Dünyası Kültür Atlası, İskender Pala’nın Türkçeleştirdiği Avnî Divanı – Fatih’in Şiirleri gibi kitapların yayınlanmalarına destek olmuştur.

Sizlerden gelen her türlü eleştiriyi nasıl ifade edilirse edilsin memnuniyetle karşılamakta ve bu tür eleştirileri, uygulamalarımızı tüketici bakış açısıyla yeniden gözden geçirmek adına bir dost uyarısı olarak görmekteyiz. Bu anlayışın gereği olarak söz konusu uyarınızı ilgili ve yetkili birimlerimizle paylaşacağız.

ÜLKER Tüketici Danışma Merkezi

İngilizce Yiyip Turkche Konuşuyoruz!

Türkçe’nin İngilizceleştirilmesi hızla sürerken, bunun en güzel kanıtlarından biri ürünlerin televizyonlarda dönen reklamları oluyor. Gıda sektörünün İki büyük Türk firmasının ürünleri bile ya uyduruk ya da tamamen ingilizce isimlerle market raflarındaki yerlerini alıyorlar.İşte ETİ‘nin bazı ürün isimleri: Finger, Maximus, Bumbada, Ruby, Negro, Browni, Crax, Wanted, Soho, Yami, Melo, Bumbo, Petito, Lifalif, Pronot

Ya ÜLKER ürünlerine ne demeli: Café Crown, Caramio, King Top, Stars, Haylayf, Rondo, Probis, Pretzel, Mix Kraker, Çizi, Krim Kraker, Choco, Alpella, Golf Bravo, Roko, Süper Fantasia, Lungo, Choxx, Hobby, Hobby Cup, Golf Storng, Royal, Golf Royal Special Dulce De Leche, Golf Royal Special Tria, Coco Pops, Corn Flakes, Crunchy Nut Corn Flakes, Frosties, Honey Loops, Allstar, Sunny, Link, Dankek, Dankek Choco, Dankek Kremix, Kekstra, Dankek Luxury, Dankek Baton, Chewy, Yutop, Heycan, Kidbox, Aktipro, Stars, Kremini, Viva, Yupo, Gallery, Toffe, Tipsy, Toto, Kitymilk

Türkiye’de, Türk vatandaşlarının yiyeceği bildiğimiz çikolataya “wanted”, çiğneyeceği sakıza “Chewy” adını vermenin mantığı nedir? Yabancı firmalar bile Türkiye pazarına soktukları ürünlerine, bizimkilerden daha Türkçe isimler koyarlarken bu rezillik nereye kadar sürecek?

Eleştirmek değil değiştirmek, tepki vermek gerekir. Eti ve Ülker firmalarının internet sitelerinden konuyla ilgili soruyu kendilerine de ilettim. Ürünlerine bu isimleri vermelerini nasıl savunacaklar ya da herhangi bir açıklamada bulunacaklar mı çok merak ediyorum. Hep beraber göreceğiz. Ülker’den gelen cevabı okumak için {şöyle buyrun}