Yazarla Aynı Şartları Paylaşmak

yasemin hanım'ın çalışmasıAydın, adına yaraşır yaz sıcaklarıyla iki gündür kavuruyor bizleri.

Klimasız ya da yazlıksız Aydın’da ikamet ediyor olmak işkencenin başka bir çeşidi :)

Cayır cayır yakan ve şıpır şıpır terleten Temmuz sıcaklarında e-vren günlüğü’nün 5. yıla doğru son notlarını tutarken MisAfiR KaLeM{LeR}den Yasemin Hanım, nispet yaparcasına 5. yıla özel bir fotoğraf yollamış :)

Siz e-vren günlüğü’nü böyle sahil kenarlarında, serin serin okuyorsanız ben de aynı manzaraya karşı firil firil yazıyor olmayı isterdim :)

Beni kıskandıran ama  bir o kadar da mutlu eden bu fotoğrafın öncesinde e-vren günlüğü’nün sıkı takipçilerinden Nazan Hanım, sevgili Aysel ve Ruşen kardeşim de 5. yıla özel hazırladıkları görselleri paylaştılar. Ekran görüntüleri için çok teşekkür ediyorum :)

……………………………………………

……………………………………………..

…………………………………………….

Yarın, 5. yıl için fotoğrafçı bir arkadaşımın objektifi karşısına geçeceğim. 4 yılın tabularını yıkmayı hedeflediğimiz çalışmanın ayrıntılarını gece, sonuçlarını da 27 Temmuz Pazartesi günü paylaşacağım :)

Gün Görmeyen Ülkenin Güngören’i Kan Ağlıyor

Aynen böyle diyordu Kanal 1 Ana Haber Bülteninde: “Yıllardır gün görmeyen ülkenin Güngören’i bugün kan ağlıyor!” Bulunduğumuz coğrafi koşulların, sahip olduğumuz zenginliklerin faturasını ağır ödüyoruz milletçe. Böyle geldi, böyle gidiyor. Ne terör bırakıyor yakamızı ne de diğer dünya ülkelerinin entrikaları. Cuma’dan bu yana yaşadıklarımın hangisini bloga taşıyacağımın kararını veremezken, İstanbul’da patlayan 3 bombanın yüreğimizdeki tesirine değinmemek olmazdı. Hakkari’de, Adana’da, Trabzon’da ya da İstanbul’da da patlasa, adeta hepimizin evinde patlıyor o bombalar. Ateş düştüğü yeri yakıyor elbet ama ateş her düştüğünde Türk miletinin canı da acıyor. Bu ülkenin çok sancılı bir dönemden geçtiği kesin. Bütün bu sıkıntıların büyük bir ferahlığa gebe olduğuna dair inancımı kaybetmek istemiyorum.

Cumartesi sabahı İzmir’deyim. Saat 10.30’da İzmir Ekonomi Üniversitesi‘ndeyim. Çok düzenli, pırıl pırıl ve biraz da İngilizce yüklü bir üniversite. Saat 14’te teleferiğin tellerinin gölgesindeki Balçova’dan ayrılıyorum.

Alsancak… Murat‘la İzmir’de ilk defa buluştuğumuz cami… Hemen bu vesileyle Murat’a bir telefon… Ve İzmir kömürde sandviç… Adı öyle olsa da, ben bunu ilk Denizli’de Fatih’in sayesinde keşfetmiş, müptelası olmuştum. Kömürde Sandviç’e bir de kumru derler bizim Aydın’da. Lezzeti hamburgere 10 basar :) {sandüviç ya da sandiviç değil, sandviç}

Sevinç pastanesi… İzmirli olmak, İzmir’de yaşıyor olmak gerekmez Sevinç Pastanesi önünde birini beklemek için. Kainatta bir tek uzaylı dostlarımız kalmıştır sanırım Sevinç Pastanesi önünde biriyle buluşmayan :)

Kadrajda Evren Aydın var… Sonra objektifte, Canon’un önünde arkadasında, sobetin içinde, paylaşımın merkezinde, samimiyetin deklanşöründe de Evren var. Aynı isimdeyiz, aynı model fotoğraf makinesini kullanıyoruz, üstelik bunları aynı dönemde aldık. Benim soyadım İzmir değil ama onunki Aydın. Yani bu kadar ortak yönümüz var :)

Bu arada hayatımda tanıdığım ilk Evren, 2004 yılında İstanbul’da Gençlik Konseyindeki Evren Ergeç‘ti. 4 yıl tekti. Askerde Evren Berkay‘la tanıştım. Benim 24 kısa dönem arkadaşımdan biriydi. İkinci Evren’le de gayet iyi anlaşıyorum. Nolduysa bu askerden sonra oldu zaten. Hayatımda bir Evren patlaması yaşadım. Evren Berkay’ı, bu yazının konusu Evren Aydın takip etti. Hemen ardından da gönüllü koordinatörü dördüncü Evren’le tanıştım Aydın’da :) Nadir bulunan bir isim olduğu için midir nedir, sayısı ve niteliği önemli oluyor adaşların :) İsmimi çok seviyorum, benimle aynı ismi taşıyanları seviyorum, ismimi sevip beni sevenleri de… :)

Bol fotoğraflı, bol sohbetli, Kızlar Ağası Hanı‘nın dalgın kızından Kemalpaşa‘nın şovalyesine kadar bol konulu İzmir’in deniz kokusunun yanında Yasemin Hanım’ın paylaşımları, “akıllandım” diyen arkadaşımın cümleleri ve hemen ardından İbrahim Meriç‘in konuşmaları beni öylesine derinden etkiledi ki… e-vren günlüğü’nün 4. yılı beraberinde ne çok gerçeği ve güzelliği beraberinde getirdi. Haftasonunun unutulmazlığı “dost”ların varlığı sayesindeydi.


Fotoğraf: Evren Aydın Mekan: Kızlarağası Hanı Tarih: 26.07.2008

Zorunlu Ayrılık SON’a Erdi

{Ayrılığın SON Karesi: Elazığ’a doğru… Adnan Menderes Havalimanı, 11 Aralık ’07}

Hoşgeldin Evren Yazıları 

Süleyman GÜNER {Şubat ’06 MisAfiR KaLeM’i}: Oltamı sanal denize saldığımda, gelen allıpullu balığın denizden yana döne gelmesine elbette duyarsız kalamazdım. Bu balığın kuyruğunu zerafetle oynatışında edebi bir tad, gözlerinde estetik bir bakış, yüreğinde duyarlı ve başkaldıran bir yan vardı. Bu çöplüğe dönmüş denizde, tertemiz kalmayı da başarmıştı üstelik. Daha da ilginci okudukça okumak, baktıkça bakmak istiyordu insan. Birgün “misafir odasına/mercan köşküne” çağırdığında bu denize gönüllü dalıverdim. Artık o denizde bir çakıltaşı, o denizde bir yıldız ve o denizde bir balıktım. Yunusun evreninde bir kum tanesi… Hep böyle kal Yunusum!


Yasemin ŞENTÜRK {Haziran ’07 MisAfiR KalEm’i}: evrengünlüğü’ne ilk kez 2 sene önce doğum günümde rastladım. Kocaman bir can sıkıntısı ile dolaşırken nette, sanal dünyanın rüzgârı beni bu günlüğün kıyılarına attı. O güne kadar internette yayınlanan hiçbir yazıyı bu kadar sabırla ve istekle okuyamazken, Evren’in günlüğünde takıldım kaldım. Gözümü ekrandan ayırdığımda saat sabahın ilk saatlerine varmıştı ve ben hemen hemen tüm yazılarını okumuştum. Bu site o güne kadar sanal dünya ile ilgili edindiğim tüm önyargıları sildi attı. Bana doğru düzgün insanların da bu dünyada var olduğunu kanıtladı. Evren ve onun günlüğü sayesinde çok güzel insanlarla tanıştım. Dilerim ki sevgili Evren bu dünyada hep var olsun. Onun bu çok önemli bir amaç için uzaklaştığı 156 gün, işimin en yoğun olduğu döneme denk geldiği için bir nevi birlikte askerlik yapmış olduk.Son olarak ‘Şükür kavuşturana ‘ diyorum. Tekrar hoşgeldin Sevgili Evren…

1 Haziran’da bıraktığım/ız yerden devam…

e-vren günlüğü 3. Yıl Tanıtım VideoBlogu

Uzun süredir yazıyorum… Bahaneyle üretiyorum… Bu vesileyle bambaşka bir alemde yaşıyorum. e-vren günlüğü sınırları içinde ortaya çıkan ama bana pek de benzemeyen ikinci e-vren’le büyük mutluluklar, sevinçler, hüzünler, sıra dışı tecrübeler paylaşıyorum. Bu e-lektronik yaşam serüveninde tanıdığım / tanımadığım pek çok insan beni yalnız bırakmıyor. Kimisi ses veriyor; kimisi yorumlarıyla renk katıyor; kimisi sessiz sedasız bu e-yaşam yolculuğuna ortak oluyor.

Kariyerimin en büyük parçası evrengunlugu.net’te yazmaya ve paylaşmaya devam ederken, uzun vadeli hedeflerimden birinin ilk adımlarını flickr‘da atmaya başladım. Özel yaşamıma tanıklık ettiğiniz gibi “adı bende saklı kariyer projemin ilk tohumlarına da ortak oluyorsunuz. Söyleyemediklerimi yazmaya, anlatamadılarımı paylaşmaya devam edeceğim. Okuyan okumayan ama hayatımda yer alan herkese yürekten teşekkür ediyorum.

İyi ki Varsınız

Canım ailem, sevgili Ayben, dosttan – kardeşten öte Harunum, canım kardeşlerim İlknur ve Fatih, bizim kız Deniz, hakim adayımız Betül Atlı, Çağrı Paçin, Ebruların Sultanı, Gülbahar, Güneş Yeşim, Neşe Altunal, Özlem Bilgi, Salih’im, Saliha Toksoy, Yasemin Hanım ve sınıf arkadaşlarım…

Dün doğum günümde beni unutmayıp aradığınız ve yanımda olduğunuz için teşekkür ediyorum :) Bu yol tek başına yürünmüyor, tek başıma yürütmediğiniz için de teşekkürler…

Yapayalnız bir doğumgünü sabahına gözlerimi açtım, hayatımda ilk defa. Ama akşama doğru Harun‘un sürprizi, akşam Fatih ve İlknur’un doğum günü organizasyonuyla bir kere daha yalnız olmadığımı, ne kadar da zengin olduğumu anladım. 2007’nin 26 Haziran’ı benim için çok önemliydi çünkü içimden bir his bunun Aydın’da ve ailemle geçireceğim son doğum günü olduğunu söylüyordu… Dün, belki de bunun bir provası yaşandı. Neyseki gece annemle kavuştuk yeniden :)

YOLUNUZ AÇIK OLSUN

{Haziran ’07 MisAfiR KaLeM Yazısıdır}

“Veda” hayatımda yaşamayı istemediğim en zor anlardan biri olmuştur her zaman. Özlenecek olan kişi bilse de bilmese de, hasret bir ağıt olup dolanmaya başlamıştır dört bir yanınızda. O an gelip çattığında, burnunuzda tütmeye ve keskin bir tütün gibi yakmaya başlamıştır içinizi. Bilseniz de ondan ayrılmak ve onu kendi yoluna bırakmak her şeyden daha hayırlı, yine de içinizdeki çocuk eteklerinize yapışmış ve haykırmaya başlamıştır “ne olur gitme “diye. Continue reading →

HAYLİ ZAMAN OLDU…

Bugün akşam, Şule Ablam ve Seda Nur‘u yakaladım suç üstü. Mutfakta ellerine bir çekiç bir çivi almışlar, Hüss‘ün sürpriz yumurtadan çıkan oyuncağını anahtarlığa dönüştürme operasyonu içerisindeydiler. Gizli saklı, utanmadan sıkılmadan, yaşlarına başlarına bakmadan :) Seda Nur dediğim de, abimin hanımı olur, yani yengem, yani Hüss’ün annesi. Bu kan bağı, şahit olduğum oyuncak operasyonunun vehametini açıklamaya yetiyor. Onların savunmaları hazır: Erken gelmişiz dünyaya!

Hikmet‘i ağırladık geçen hafta. Söylediği gibi hakikaten de beni şaşkına uğrattı yazısıyla canım arkadaşım. Muhteşem bir kompozisyon koymuş ortaya, hakkını yememek lazım. Ne var ki, MisAfiR KaLeM{LeR}, benimle ilgili bir şeyler yazdımı çok mahçup oluyorum. Bazen izinlerini alıp kırpıyorum o kısımları. Ama Hikmet, baştan sona Evren-Hikmet dostluğu üzerine kurunca yazısını, yapacak bir şey kalmadı :)

İlkokul öğretmenimi blogtan arayışımın sonuç vermesi son derece önemli bir gelişmeydi benim için. Bu sebeple 2007’nin ilk iki ayını unutmam mümkün değil. Bu tarihi telefon görüşmesini kayda almak ve sonrasında bunu basit bir video blog ile e-vren günlüğü’ne taşımak açıkcası benim de son anda aklıma gelen bir projeydi. Yalnız benim gözümden kaçan ama ziyaretçilerin dikkatinden kesinlikle kaçmayan bir ayrıntı vardı: İlkokul yıllarıma ait Çirkin Ördek yavrusu misali fotoğrafım ve “Aynur Hocam siz misiniz”le kulaklarda iğrenç bir yankı bırakan boru gibi sesim :)

Beni en çok heyecanlandıran gelişmelerden biri MisAfiR KaLeM{LeR}’in isimleri ve yazıları oluyor. Mart’tan Haziran’a kadar dört yeni isim belirlenince kendimi çocuklar gibi mutlu hissettim. Teklifimi geri çevirmedikleri için Yasemin Hanım‘a, sevgili Neşe, Özge ve Mustafa‘ya tekrar teşekkür ediyorum. Neler yazacaklar öyle çok merak ediyorum ki…

Birinci yarı yıl tatili bitti bitiyor. Havalar soğuk olunca planladığım sağlıklı yaşam yürüyüşlerine başlayamadım. Spor salonuna gidemedim. Onun yerine tatilimi haftada üç güne çıkan ingilizce kursuna ve yeni bir ustayla yeniden başladığım gitar derslerine giderek geçirdim. Bir de bol bol kitap okuyarak… Bu sabah hasta halimle kampüse çıktım ders kaydı için. Farkında değilmişim, okuldan hayli kopmuşum. Okulun açılmasını hiç istemedim bir an. Zorlu ve sanki sıkıcı yeni bir eğitim öğretim dönemi beni bekliyor gibi…