YÜZYILIN AŞKLARI

Yaşaya geldikleri hayatlarını hiç düşünmeden terk ettiler. Ailelerini kaybetme pahasına arkalarına bakmadan yeni bir sevdaya yelken açtılar. Sırılsıklam aşık oldukları kadın ya da erkeğin uğruna canlarını feda ettiler. Ama hayal ettikleri büyülü aşkı hep yarım yamalak yaşadılar.

Can DÜNDAR‘ın, Adnan MenderesAyhan Aydan aşkından, NâzımPiraye aşkına, Yılmaz GüneyFatoş Güney aşkından, Yıldız KenterŞükran Güngör aşkına kadar ülke gündemini meşgul eden pek çok sevdayı konu edindiği “Yüzyılın Aşkları” kitabından bahsetmeyeceğim. Orada bahsi geçmeyen bir ayrıntıya değineceğim sadece.

İsmini vermeyeceğim ama bu yazıdaki ismi Celal olsun. Canım kadar sevdiğim Celal abimle 45 dak. süren bir telefon görüşmesi gerçekleştirdik birkaç saat önce. Dertliydi, mutsuzdu ve büyük bir çıkmazdaydı. Uzun bir süredir hayatında bir kız var, ortak hayaller kurduğu. Seviyor, seviliyor… Ancak Celal abinin annesi bir türlü kabul etmiyor, onaylamıyor onların sevdasını. Bu konu her açılışında ortam gerginleşiyor, işler iyice sarpa sarıyor. Ve Celal abim, derin bir ümitsizliğe gömülüyor, her geçen gün.

Ana-baba rızası olmadan gerçekleştirilen evliliklerin ömrü de, huzur durumu da bilimsel olarak “olumsuz” olarak tespit edilmiştir bugün. Zorluklar yaşanıyorsa, itiraz sesleri yükseliyorsa “bunda bir hayır vardır” demek en doğrusu sanki. İşte bütün bunlar konuşulurken telefonda, “Yüzyılın Aşkları”nda insanın yüreğini kabartan efsanevi aşk masallarında atlanılan bir detay geldi aklıma:

Kitapta bahsi geçen 10 “ateşli aşkın” kahramanlarının çoğu ailelerini, sevdaları uğruna terk etmişler; sevdiklerini geride bırakmışlar, alışageldikleri hayatlarına veda etmişlerdi. Çoğu, arzu ettikleri “büyülü sevdayı” yaşayamadı. Ya aldattılar, ya aldatıldılar, ya hasret çektiler ya da süründüler… Ailesini hiçe sayıp sevdaya yelken açan yürekler nedense ömürleri boyunca gülemedi… Ama kitapta bu ayrıntının altı hiç çizilmedi.

Deli Dumrul Oyunu

Dün annemle Şükran Güngör Tiyatrosu’ndayız. Çok uzun bir süreden sonra ilk defa tiyatroya gidiyorum. Oyun, İzmir Devlet Tiyatrosunun sergilediği “Deli Dumrul“. Oyuna geçmeden önce geçtiğimiz yaz Yıldız KENTER’in ve Kültür Bakanı Atilla KOÇ’un katılımıyla açılan Şükran Güngör Tiyatro binasından bahsetmek istiyorum. Bina daha dışarıdan görkemiyle ve ışıklandırmalarıyla büyülüyor insanı. Devasa bir kapıdan içeri girince Şükran Güngör’ün dev fotoğrafı karşılıyor sizi. Kocaman bir sahne, eksiksiz bir ses donanımı, rahat koltuklar, klima sistemleri vs. Bir tiyatro salonu için her şey eksiksiz düşünülmüş. Üst balkona çıktığınız sağ ve soldan iki ayrı merdiven de son derece şık ve havalı. İnsanın o merdivenlerden çıkıp çıkıp inesi geliyor. Kendinizi Oscar Ödül Törenine gelmişsiniz gibi hissediyorsunuz. Engelli vatandaşların rahatlıkla binaya girebilmelerini sağlamak için özel rampa ve kapılar unutulmamış elbette.

Gelelim oyuna. Dekor tek kelimeyle kusursuzdu. Bu kusursuzluğa profesyonel devlet tiyatrosu oyuncularının performansını da eklemek gerekiyor. Oyunun başında sizi canlı bir orkestra karşılıyor, çaldıkları büyüleyici müziklerle. Ve oyun boyunca bu ekip parçalarıyla sizi büyülemeye, oyuna değişik anlamlar katmaya devam ediyor. Yeri geliyor bir düğün marşıyla, yeri geliyor rap yapan oyuncularla karşılaşıyor ve şaşırıyorsunuz. Oyun süresince diyaloglar ve Anadolu Ateşi’ ni anımsatan dans gösterileri sürüp gidiyor. Adeta bir müzikal seyrediyorsunuz. Geçmiş ve gelecek çok güzel harmanlanmış oyunda. Kostümler ise inanılmaz derece güzeldi. 

Aydın’ın profesyonel tiyatro oyunlarına hatta böylesine konforlu bir tiyatro binasına aç olduğu tıka basa dolan  salondan belli oluyordu. Salonda tek kişilik bile yer kalmamıştı. Tiyatroya karşı ilgi beni çok memnun etti. Kasım ayı içerisinde devlet tiyatrosu sanatçılarının sergileyeceği 2 oyun daha var. Annemle karar aldık: Bundan sonra bütün oyunlara gideceğiz :)